Mum dibine ışık vermez.
Ara

Türkiye'de Obsesif Kompulsif Bozukluk / Psikolojik Sorunlar

Türkiye'de Obsesif Kompulsif Bozukluk

Obsesif Kompulsif Bozukluğu hastalığı olanların sayısı, Türkiye'de tam olarak tespit edilmemişken, bu rakam Almanya'da bir milyondan fazladır. Araştırmalara göre toplam nüfusun sadece % 10 -15 lik kısmı, hayatları boyunca bu hastalığın belirtilerini hiç göstermemektedir.
İndiği merdivenleri tekrar çıkarak kapıyı örtüp örtmediğini kontrol etme, diğerlerine göre her şeyi daha düzenli yapma, daha fazla şüphecilik ve ikilem, düşünce ve davranışlarında tereddütte kalma, düşüncelerine zaman zaman hayret etme, amaların önemi gibi davranış ve eğilimler, sık karşılaşılan sağlıklı bireylerdeki davranış farklılıklarıdır. Bu tür davranışlar ve bireyler arası farklılıklar, kişilik ve düşünce yapımızın yansımasıdır. Ancak eğer bütün bunlar aşırı derecede gerçekleşiyorsa, en istekli olunan zamanlarda bile anlamsız kalıyorsa, günlük hayatı ve fonksiyonlarımızı aksatıyorsa, bu durumda obsesif kompulsif bozukluktan söz edilebilir.

Obsesif kompulsif bozuklukların iki yönü ve iki şekli bulunmaktadır ki; bunlar hastalığın ifade edilişinde de yer almaktadır. İstem dışı ortaya çıkan, kişiye yabancı ve onu rahatsız eden, negatif olarak değerlendirilecek anlama sahip, bilinçli çabalarla atılamayan, sürekli tekrarlanan düşüncelere Obsesyon ( Saplantı) denir. Düşüncelerimizi çok ender durumlarda kontrol edebiliriz, birşeyleri düşünmemeyi başarmak oldukça zordur. Beynimiz bilgisayar değildir ve kolaylıkla bilgileri silemeyiz. Eğer biz belirli düşünceleri düşünmeyi önlemeye var gücümüzle çalışırsak, bu tür düşüncelerin zihnimize yerleşmesine ve sürekli tekrarlanmasına yol açarız. Obsesyon dediğimiz bu tür düşünceler hemen hemen her zaman üzücü ve rahatsız edicidir ki, hastanın bu düşünceleri önleme çabaları genelde başarısız kalacaktır. Düşünceler her ne kadar istemsiz ve irade dışı olsa da, genellikle nahoş ve sevimsiz bulunsa da, kişinin kendisine ait olarak yaşanmaktadır. Bunlar bireyleri huzursuz ve gergin bir hale getirerek, davranış ihtiyacı ortaya çıkarır ki, kısa süreli bir normalleşme ve rahatlama sağlamaya yöneliktir. Bu tür düşünceleri atmak veya ortadan kaldırmak için yapılan istem dışı davranış ve hareketler de Kompulsyon ( Zorlantı) olarak adlandırılmıştır ki, tekrarlayan ve rahatsız edici düşüncelerin ortaya çıkışını bitirir. Ancak bu sonlanma mevcut durumun iyileştirilmesi anlamında sadece kısa süreli bir rahatlama sağlar. Bu kısa süreli rahatlamanın ortaya çıkışı, davranışların da tekrarlanmasına yol açar ki, bu da kompulsyonların yerleşmesine imkan sağlayacaktır. Daha da önemlisi, hastalığın gelişim sürecinde hasta, koşulları önlemeyi, obsesyon yada kompulsyonları ortaya çıkarmayı öğrenir. Kompulsyonlar yada tekrarlayan davranışlar, sürekli tekrarlanmak zorundadır. Bu davranışlar ya uygun ve kabul edilebilir bulunur yada, yararlı görevleri yerine getirmeye yardımcı olur.

Hastalık bireylerde sadece obsesyon yani düşünce olarak bulunabildiği gibi, obsesyon ve kompulsyonlar ile beraber de yer edinebilir ki, sıklıkla bu ikinci türü oluşmaktadır.

Bu tür bir rahatsızlık durumunda, kişi yemekten önce yada tuvalete gittikten sonra bakterileri yada kirliliği yok etmek için ellerini iyice yıkamakla kalınmaz, saatlerce elleri yıkamak için zaman harcar. Sıklıkla ellerindeki deriler örselenene kadar bu işlemlere devam eder. Konserve şişelerini dolapta tam olarak uygun yerine koymak için saatler harcayarak, korkularını önlemeye çalışır. Oturduğu binanın etrafını akşamları 4 tur yaparak, herhangi bir kaza olmadığını kontrol etmektedir. Bu rahatsızlığı olan bireyler, yapmalarının zorunlu olduğu hareket yada davranışları tam olarak yerine getiremezlerse, panik haline girerek, kendileri üzerindeki kontrolü kaybetmekten korkarlar. Bazıları yasaklanmış düşüncelerin gerçekleşmemesi için sürekli dua etmek zorundadır, bazıları ise diğer insanlara kötü bir şeyler yapmaktan sürekli korku duyarlar. Küçük kırmızı bir noktayı kan lekesi olarak düşünüp, bu kan lekesinden bulaşıcı hastalıklar bulaşabileceğini düşünür. Kapı kolunu tutmaktan yada birinin elini sıkmaktan mikrop taşıdığı korkusuyla kaçınırlar. Eğer bunlar olmuşsa, muhakkak ellerini yıkamak zorunda hissederler. İçlerinde huzursuzluk ve korku oluşur. Bu huzursuzluk ve gerginliği azaltmak için, ellerin yıkanması gerekmektedir. Bazı durumlarda da huzursuzluk ve gerginlik sadece tekrarlayan düşüncelerle kendisini gösterir ve kişi, sayılar veya zihninde tekrarlayan düşünceleri engellemeye çalışır. Bu türden tekrarlayan düşünce yada davranışlar, birey tarafından sıklıkla yapıldığında, kısa süreli bir rahatlama ve tatmin oluşmasına rağmen, maalesef temel korkuların kronikleşmesine ve yerleşmesine sebep olmaktadır: ?Eğer ellerimi yıkamayacak olursam, AİDS bana bulaşır? veya ?Eğer sadece 13'e kadar sayarsam, rahatlayabilirim?. Bu şekilde tekrarlana tekrarlana durumlar daha da kötüleşir, tekrarlayan davranış yada düşünceler artar ve kompulsif davranış çıkmazı başlamış olur.

Bu tekrarlayan davranış veya düşünceler sıklıkla koruyucu olarak kabul edilir. Obsesif kompulsif bozukluğu olan çoğu kişi, hayatlarını büyük oranda kısıtlamış ve engellemelerle donatmışlardır. Ağır kompulsif bozukluğu olanlar genellikle çalışamaz ve ikili ilişkilerini de düzenli ve sağlıklı olarak yürütemezler. Genelde tüm günü kompulsif davranışlar yoluyla belirlenmektedir. Kontrol, yıkama, çeşitli tür ve şekillerdeki tekrarlayan kompulsyonlar ve korkuları ile, ikincil olarak bunlara eşlik eden depresyon bireylerin hayatını yaşanmaz hale getirmekte, tüm gününü bu şekilde belirlediği gibi, çoğu zaman geceleri de bu bozukluk nedeniyle rahat geçirilmemektedir. Bu hastalar sıklıkla korkuları ve tekrarlayan davranışları tarafından hapsedilmiş durumdadır ve başka bir şey de yapabilecek durumda değildir.

Panik atak ve obsesif-kompulsif bozukluklar, sıklıkla beraberlerinde depresyon geliştiriler (Belirli bir anda % 30 ?40, hayat boyu ise % 50 ?60, bazı verilere göre ise % 70 oranında depresyon gelişir). Obsesif kompulsif bozukluklarla beraber % 50'ye yakın oranda kişilik bozuklukları da görülür. Bunlar sadece obsesif kompulsif kişilik bozuklukları olmayıp; korku, bağımlı, pasif ? agresif, seyrek olarak histrionik ve borderline kişilik bozuklukları görülür. Obsesif kompulsif bozuklukluğu olanlar herşeyden önce korku ve çekingenlik özellikleri gösterirler. Kendilerine olan güven duygusunun azlığı, sosyal tanınma ve kabul ihtiyaçlarının çok belirgin bir şekilde kendini göstermesine neden olur. Yalnız kalma ve terkedilme korkuları nedeniyle kişisel ihtiyaçlarını, diğer sosyal ihtiyaçlarının altına alarak, verici bir davranış içine girerler.

Kompulsyonlar ile bağımlılıklar arasında, aynı sürecin tekrarlanmasına yönelik güçlü bir baskı nedeniyle, benzerlikler bulunmaktadır. İkisinde de hastalık derecesinde kusur bulunduğuna ilişkin bilinç mevcuttur. Bağımlılıkların daha fazla kişiye özgü olması, kompulsyonların çoğunlukla anlamsız bulunması, ikisi arasındaki farkı oluşturur.

Obsesif kompulsif bozuklukların yarısından fazlasında sorunlar, çocukluk çağında başlamaktadır. Ortalama olarak ilk teşhis 9 yaşından sonra konulmakta, herhangi bir tedavi görmedi ise 17 yaşından sonra çok daha belirgin bir hale gelmektedir. Mümkün olan en erken dönemde teşhis edilmesi, uygun antidepresanların davranışçı terapilerle beraber tedavide kullanılması, çoğunlukla çözüm sağlayabilmektedir. Psikoterapilerde hastalar, davranışları tekrarlamadan korkularını kontrol altına almayı öğrenirler. Özellikle bu bozukluklarda kullanılan antidepresanlar, sinir iletim bölgelerindeki enzimler üzerinde etki sağlayarak, bu enzimlerin düzeyini normalleştiriler. Maalesef bir çok hasta utanma ve çekinme nedeniyle tedaviye gelmemekte veya yanlış ve yetersiz tedavi görmektedir.

Genellikle hastalık zararsız ve basit belirtilerle başlar. Teşhis koymaya yetmeyen basit belirtiler, sağlıklı bireylerde bile oldukça sık görülebilir.

www.genbilim.com

Okunma Sayısı: 5877  / Yorum Sayısı: 0
Bu yazıya daha önce yorum yapılmamış ?
Yorum
Üye olmak için tıklayınız...