Kendi kusurlarını affetmeyen adamın bütün kusurları affedilebilir.
Ara

Kent ve Siyasal Şiddet / Psikolojik Sorunlar

Kent ve Siyasal Şiddet

ŞİDDET VE TOPLUM
İnsanlar uygarlaştıkça, fekoloji ilerledikçe şiddetin azalacağı, bunun yerine diyalog ve barışın geçeceği hep öne sürülmüştür. Ama 21. yy. da olduğumuz şu zaman diliminde bile bu kehanetin tutmadığını görüyoruz.
Aksine insanoğlu doğumundan itibaren şiddetle iç içedir. Genelde dayak ve kaba kuvvetle büyümekte anne ve babasının bir birlerine uyguladığı sert muameleye tanık olmaktadır.

İş bunla kalmamakta, çocukların televizyonda heyecanla seyrettikleri çizgi filimler, okudukları çizgi romanlar hep şiddet içermektedir. özellikle son zamanlarda gelişen bilgisayar oyunlarında çocukların psikolojisini olumsuz etkileyecek bir çok şiddet unsuru bulunmaktadır.
Şiddet her geçen gün korkunç yüzünü göstermekte ve tüm dünyada etkili olmaktadır.
Bu yüzden şiddet günümüzde adeta kimliğimizin bir parçası olmuştur.

TERÖR VE TERÖRİZM
Terörün bütün dünya devletleri tarafından ya da en azından etkili olduğu kabul edilebilecek çoğunluk tarafından onaylanmış bir tanımı yoktur. Aksine herkesin kendine göre başka bir terör tanımı vardır. Doğrudan siyasal güçleri çok az olan ya da hiç olmayan guruplar, terörizme bas vurarak toplumda sahip oldukları siyasal ve sayısal güçleri ile hiçte orantılı olmayacak ölçüde geniş etkiler yaratmışlardı. Terörizm yaygın endişe ve korku doğurarak kamuoyu yaratıp, bazı hükümetlerin toplumdaki küçük gurupların isteklerini kabul etmelerini sağlamıştır. Bu durum, küçük fakat örgütlü çabalarda büyük sonuçların elde edilebildiği terörizmi, bazı siyasal guruplar için çekici bir seçenek durumuna getirmiştir. Ulusal terörizmin önlenmesi doğrultusunda yaptıkları çalışmalarda ortak bir terörizm tanımında uzlaşamayan devletler, yaptıkları terörizmin önlenmesi amaçlı sözleşmelerde, bazı fiilleri konu alarak bu fiilleri ulusal hukuk sistemlerinde suç olarak düzenleme, bu suçu isleyenleri siyasal suçlu sayılmasına ve bunlara sığınma hakki tanımayarak yargılama ya da iade etme yükümlülükleri üstlenme yoluna gitmişlerdir.

Terörün gerek kavram olarak gerekse içerik olarak akademik araştırma konusu olarak incelenmesi çok eskilere dayanmaz. Yakın zamanlara kadar daha çok bir güvenlik sorunu olarak incelenmeye çalışılmıştır. Soğuk Savaşın gölgesinde gelişen terörün önemini artmağa başladığı 1960'lardan önce devletler ve uluslararası sisteme yönelik sinirli bir tehdit olarak algılanmıştır. Terörün uluslararası istikrar açısından önemi Soğuk Savaş döneminde anlaşılması ile birlikte terörizm akademik çalışma,kitap ve makale konusu haline gelmiştir. Literatürde terör kelimesi bazen şiddet (violence), siyasal şiddet (political violence), hatta anarşi (anarchy) kelimeyle es anlamla olarak kullanılmaktadır. Kelimenin sözlük anlamından yola çıkılarak su şekilde bir tanıma rastlamaktayız:?Terör insanları yıldırmak,sindirmek yoluyla onlara belli düşünce ve davranışları benimsetmek için zor kullanma ya da tehdit etme eylemidir?. Terörü, onu yaratan eylem yani terörizm aracılığıyla başka bir tanım verilmektedir. Bu tanıma göre:?Terörizm,kaçırmadan cinayete kadar uzanan ve amacı sindirme olan şiddet eylemlerine verilen addır?

Terörü psikolojik çerçevede ele alırken, terör eylemlerini ve terörist grupları oluşturan kişilerin genel mantık yapılarını, yaşadıkları çevreyi, ailelerini, ortak yönlerini, psikolojik yapılarında belirli bir bozukluk olup olmadığını ve onları bu eylemlere iten faktörlerin neler olduğunu ele almak gerekir. Çünkü terörist eylem, bir toplumun değerlerine, normlarına, menfaatine, beklentilerine, varlığına, bütünlüğüne ve bu bütünlüğün devamına ters düşen, masum insanların öldürülmesine varıncaya kadar topluma zarar veren çeşitli faaliyetleri içine alan; ilgili toplumda devlet güç ve otoritesini zaafa uğratarak o toplumu içten çökertme hedefine yönelik bir sosyal sapma davranışıdır.

Terörist, toplumun içinden çıkmakta ve yine o toplum adına, topluma ve onun oluşturduğu devlete karşı faaliyette bulunmaktadır. O halde teröristi harekete geçiren veya kişileri terörist olmaya iten sebepler nelerdir? Bu bağlamda terör olgusunu yalnızca iç ve dış düşmanların varlığına bağlamak yeterli olmayabilir. Başka bir deyişle, terörü toplumun ekonomik ve sosyo-kültürel yapısından da ayırmamak gerekmektedir.

ŞİDDETİN TOPLUM ÜZERİNDE ETKİLERİ
Terör sosyolojik açıdan sosyal şiddet kavramının bir unsurunu teşkil eder. O zaman sosyal şiddet olgusunun içinde terörün dışında intihar, adam öldürme, suikastlar, adam kaçırma, fidye isteme, rehine alıkoyma, yakma- yıkma, tahrip, sözlü ve yazılı protestolar, topyekün çatışma, ayaklanmalar, ırk- mezhep kavgaları ve ayrıcalıklı eylem biçimlerini sayabiliriz. Sosyal şiddet normlarının temel nitelikleri temsil ettikleri toplumun tarihi gelişimi kültür özellikleri ve dünya görüşleri ile yakından bağlantılıdır.
Ülkemizde 1950'lerden sonra siyasal özgürleşme ile gelen zirai makineleşme kırsal alanlardan kent merkezlerine doğru olan göçler statükcu yapıyı bozarak önemli sosyal dalgalanmaları meydana getirmiştir. Bu oluşum ülkemiz için önemli bir kabul değiştirme safhasıdır. Büyük kentlerin marjinal alanlarında gecekondulaşma bu tür coğrafi ve sosyal hareketliliklerin bir ürünüdür.
Şiddet ve saldırı bir içgüdü olmaktan ziyade öğrenilmiş davranış biçimleri tarzında özetlenebilir. Sosyal sınıfların yansıması, köken farklılaşması, kuşaklar arası hayat tarzı ve felsefeler gelir gruplaşmaları ?büyük toplumda? bir takım yan kültür alanları oluşturur. Bunlarda yetişme biçimi, eğitim öğretim süreci ile tipleştirilen ?negatif bir kimliği? oluşturur ki, ?gençlik suçluluğu? denilen fakat aslında toplumda normlarına karşı koyma davranışı olarak nitelenebilen davranış kalıplarına yol açar.

SİYASİ ŞİDDETE GÜNCEL BİR ÖRNEK: FRANSA-CEZAYİR
Şiddet ve terör olayları dünyayı kuşatan hergün bir ülkede patlak veren bir konuyu teşkil etmektedir. En son yaşanmakta olan Fransa-Cezayir arasındaki şiddet olayları buna en güncel örneği oluşturmaktadır.

Fransa olmak üzere tüm kıta Avrupası'nda ırkçılığın ve işsizliğe bağlı olarak yabancı düşmanlığının arttığını belirterek, "Özellikle Fransızlar eski sömürgesi olan ülkelerden göçmüş Afrikalı Müslümanlar ve siyahları eğitimsiz, işsiz bir yaşama mahkûm etti. Küreselleşmenin faturası olan bu şiddet çok büyümese bile Fransa ile sınırlı kalmayacak" olduğu belirtilmektedir. Fransa üzerine şu yorumlarda bulunulmaktadır:
Çapulcu değiller: Bunlar Fransa'da ilk kez olmuyor; 1980'lerden beri var. Bu derecede değil ama Strasbourg'da her yılbaşı 15-20 araç yakılır. Banliyolerdeki gruba, Fransız İçişleri Bakanı'nın tanımıyla, 'çakal' ya da 'çapulcu' demek çok yanlış. Bunların çoğunluğu göçmenlerin bulunduğu sosyal konutlarda yaşıyor. Bunlar egemen kültürle uyuşamıyor. Egemen kültür onları ne asimile ne entegre edebildi.
'Biz ve onlar' durumu var
Okullara kerhen gidiyorlar: Okul yoluyla bütünleşme gerçekleşmiyor. Bu okullardaki öğrenmenlerin çoğu 'beyaz' Fransız. O beyaz Fransızlar, Paris civarındaki okullara lütfen ve kerhen gidiyorlar. O mahallede oturmuyorlar. Mecbur oldukları için gidiyorlar. Onlar da yabancı çünkü. Yani 'biz ve onlar' oluşuyor.
İkisinden biri işsiz: İşsizlik Fransa'da yüzde 10'u aşmış durumda. Bir bloke durum var; içinden çıkamıyorsunuz. Bu mahallelerde gençlerin yüzde 50'si işsiz. Eskiden ortaokul mezunu Mağripli rahatlıkla iş bulurdu, şimdi bulamıyor. Cebinde para yok. Öte yandan, bu insanlar da gerekli çabayı göstermiyor. Bu yüzden standartları bir Çinli ya da Vietnamlınınki kadar bile değil. Sadece birkaç gönüllü kuruluş sosyal program uyguluyor, o kadar.
Avrupa'da ırkçılık var: Fransa'da gizli bir ırkçılık var. Sadece Araplara ve Müslümanlara karşı değil, Musevilere karşı da var. Musevilerin mezarları tahrip ediliyor. Yasaya bakarsanız, ırkçılık suç. Hollanda'da, Belçika'da ve hatta İtalya'da bile ırkçılık var. Gettolardaki Fransızlar asayişsizlikten şikâyet edip sağ partilere ya da civar semtlerde ise Le Pen'in Ulusal Cephesi'ne yakınlaşıyor. Dünyanın ne kadar ırkçı olduğunu şundan belli değil mi: Tsunaminin meydana geldiği Endonezya'da bir sürü turist vardı; İngiliz, Hollandalı, Fransız... Endonezya'ya yardım aktı. Daha fazla insanı bir depremde yitiren Pakistan'a yardım aktı mı? Hayır.
Ülkeye güvensizler
'Bizi duyun' diyorlar: Bunlar Avrupa'da ezilen yerli halkı değil. Ülkeye göçmüş, Fransız vatandaşı olmuş yahut her an bu ülkeden atılabilirler. Büyük bir güvensizlikleri var. Bu güvesizlik şiddeti tetikliyor. Bakın, son Fransa-Cezayir maçında Cumhurbaşkanı Chirac'ın önünde Fransız milli marşı yuhalandı. Yuhalayanların çoğu Fransız vatandaşı. Siyahlar artık 'onları' kendi gettolarında istemiyor. Onun için otobüsü yakıyor, polise karşı çıkıyor. 'Zaten sen beni buraya mahkûm ettin' diyor. İlkokulu tahrip ediyor. Çünkü okul onu ilerletmiyor. Devletin ya da kamunun otobüsünü yakarak, kaldırım taşını sökerek, 'Beni duyun' diyor.
İki çözüm yolu
Fransa ile sınırlı değil: Bu mesaj sadece Fransa ile kalmayacak. Çok da büyümeyecek. İki çözüm yolu var: Ya sıfır tolerans ya da sosyal programlarla kitleleri uyutma düzeyinde tutmak. Kendilerinden beklenen, bu insanlar için daha insani konutlar sağlamaları, gerçek işler bulmaları. Onlara hep işgücünün çocukları olarak bakıldı. Oysa onlar insandı. Küreselleşmeden beklenen, kültürel farklılıkları tanımasıydı. Ama böyle olmadı.
'Hükümetin politikası başarısız'
Paris'te yaşayan Türk aydınları, şiddet eylemlerine ekonomik ve sosyal sorunların sebep olduğunu söyledi.
Paris Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet İnsel: Banliyölerdeki sorunlar dini ve etnik ayrımcılıktan çok sosyal ve iktisadi ayrımcılıktan kaynaklanıyor. Son gelişmeler yaklaşık 20-25 yıldır izlenen şehircilik, sosyal, güvenlik, istihdam politikalarının da başarısızlığını ortaya koydu.
Yazar Nedim Gürsel: Hükümetin olağanüstü hal ilan etmesi sert bir tedbir. Bu kararı doğru bulmuyorum. Banliyölerde sorun çıkaran gençlerin en büyük sorunu 'tanınma'. Bu kişiler kendilerini şiddetle ifade ediyor. Hükümetin sosyal ve ekonomik iyileştirme planı olumlu, ancak olağanüstü hal ilan etmek doğru bir tutum değil. Fransız toplumunun bu gençlere daha anlayışlı davranması gerekir. Fransa birinci ve ikinci dünya savaşları arasında da İtalya, İspanya ve Portekiz gibi ülkelerden göç aldı. Bu ülkelerden gelenler topluma çabuk uyum sağladı, ancak daha sonra Kuzey Afrika'dan gelen göçmenler aynı uyumu bir türlü gösteremedi.

Okunma Sayısı: 0  / Yorum Sayısı: 0
Bu yazıya daha önce yorum yapılmamış ?
Yorum
Üye olmak için tıklayınız...