Korkularımız... / Psikolojik Sorunlar
KORKU NEDİR?
Korkunun tıbbi dilde kullanılan terimi fobidir. İnsanda anlamsızlığını ve gereksizliğini bilmesine karşın, önlenemeyen, denetlenemeyen, engellenemeyen bir korku ve panik durumu vardır. Korkular genellikle bir nesne, kişi, durum ve olaydan kaynaklanmaktadır. Korku, insanın bütün yaşamını kaplayan, özgür davranışlarını sınırlayan, iradeyi ortadan kaldıran bir haldir. Genellikle beklentilerimizin gerçekleşmemesinden kaynaklanan bir durumdur.
Korku karakteri miskinleştirir, yükselme isteğini yıkar, hastalığa neden olur, mutluluğu felce uğratır, herhangi bir işte başarıya engel olur. Korku beynin ve bedenin hayatiyetini azaltır, başarının bütün elamanlarını yok edebilir.
KORKUNUN ÇEŞİTLERİ
Korkunun çeşitlerinden en önemlisi ve birincisi fobilerdir.
Fobi, psikolojide, korkunun hastalık haline gelmiş şeklidir. Fobiler karanlıktan, kapalı yerden, yüksekten, pislikten, sudan korkmak gibi aşırı korku hallerini kapsarlar.
Endişeler de bir korku çeşididir. Genelde, kişinin henüz gerçekleşmemiş bir şey için aşırı heyecan ve duygusal haller üreterek, olumsuz düşünce sürecini harekete geçirmesi ve bunu zihninde yaşatmasıdır.
Buna verilecek en güzel örnek, yeterli parası olan bir insanın, ertesi gün parası bitecek ya da çalınacakmış korkusu duyarak, gerek kendisini gerekse yakın çevresini bu endişeleriyle yiyip bitirmesidir.
Diğer bir korku çeşidi de kaygıdır. Kaygı da endişe gibi olmadan önce olmuş gibi davranarak kendince bir korku sistemi geliştirmektir. Yaklaştığı sanılmakta olan bir tehlikeye karşı geliştirilmiş aşırı duygusal tepkilerdir.
Kaygılı insanlar bu halleri yaşamlarının her saniyesine sığdırırlar. Sabah kalktıklarında o kaygıyla güne başlar, her ortamda bunu yanlarında taşırlar. Gece yattıklarında o kaygıyla yatar hatta rüyalarına bile bu hallerini yansıtırlar. Bu kısır döngü böyle sürüp gider.
Endişe ve kaygı hallerinin en büyük zararı, kişinin kendine ve çevresine olan güvenini yok etmesidir.
KORKULARIN KAYNAğI VE SEBEPLERİ NELERDİR?
Gelin, yaşadığımız korku çeşitlerine şöyle bir bakalım. Neler görüyoruz? Kaynağı nerele uzanıyor? Nelerden endişe ve kaygı duyuyoruz?
Bu gibi sorulara samimi ve yalansız bakabilen bir kişi, korkuların, genellikle bu dünyada edinilmiş olan dünyasal değerleri kaybetmekten kaynaklandığını fark edebilir. Yani korkuların kaynağı ruhsal değil, dünyasaldır. Korku, Ruha ait olmayan bir niteliktir. Tamamen bedene ve duyularımıza bağlıdır. Ancak bunların sonuçlarının spiritüel bir yansıması vardır ki bizim asıl üzerinde durmak istediğimiz de budur.
1.PSİKOLOJİK SEBEPLER
Korkunun oluşması için bazı psikolojik sebepler vardır.
- Korkuyu oluşturan birinci sebep, çocuklukta verilen veya alınan yanlış eğitimdir.
Ne yazık ki bizler, doğduğumuz günden beri çeşitli korkuların boyunduruğu altında yaşıyoruz. Çocukluğumuzdan itibaren binlerce kez pek çok şeyden sakınmamız öğretiliyor: bunu yeme hasta olursun, şunu yapma zarar görürsün.
Çoğu insan ilerleyen yaşına rağmen küçücük bir böcekten korkar çünkü eskiden beri gözünün önünde çığlıklarla o böcek öldürülmüş ve kişiye ondan korkması gerektiği telkin edilmiştir. Zaman içinde bu korku zihne daha çok yerleşir, giderek büyür.
İnsanlara karşı güvensiz, korku duyan insanlarda çocukluk dönemi incelendiğinde kısıtlayıcı, aşırı koruyucu, reddedici, cezalandırıcı, tutarsız ebeveyn tutumlarının varlığı fark edilmiştir.
Çocuk, anne babanın kendisini ayrı bir birey olarak görmemesinden rahatsızlık duyar ama ebeveynlerinin onay ve desteğini yitireceğinden korktuğu için duygularını bastırır. Sevgisiz kalmaktan korkar, tedirginlikleri, korkuları ortaya çıkar ancak bunları bilinçaltına gömer. Kendisini sevilmeye, sevgiye layık görmez.
Diğer insanlarla birlikteyken tedirgin olan kişi, tüm enerjisini savunma amacıyla kullandığında kendisinde varolan potansiyeli harekete geçiremez ve kapasitesinin altında bir etkinlik gösterir. Böyle bir durum insanın kendi varoluş sorumluluğunu üstlenmesini de engeller.
Çocukken, sevdiğimiz şeyleri kaybetme tehdidiyle büyütülmemiz de, ileride sağlıksız korkuların ortaya çıkmasına sebep olabilmektedir.
Örneğin, çocuklara ders çalıştırmak için, çocuğu en sevdiği aktiviteden ya da oyuncağından mahrum etmek, ileri yaşlarda, aşırı derecede sevdiklerini kaybetme korkusu yaratabilmektedir.
- Korkuyu oluşturan ikinci sebep empozisyonlardır.
Hayatta sürekli bir yarış içindeyiz, öyle ki neden böyle davrandığımızı düşünmeye vaktimiz bile yok.
En önemli empozisyonlarımızdan biri başarma olayıdır. Çocukluktan beri hep başarılı olma savaşı veririz çünkü böyle bir çark vardır. İlkokuldan ortaokula, ortaokuldan liseye, liseden üniversiteye ve oradan da iş hayatına uzanan bir baskı devri: başarılı ol, en iyisi ol, en önde ol, en çok parayı sen kazan... Tatilsiz, oyunsuz ancak ders çalışmakla geçen sıkıcı yaz tatilleri... Böylece gerçek istek ve yeteneklerinden habersiz, kendi varlığı ve iradesi hakkında bilgisiz, başkalarının yönlendirmesiyle düşünüp hareket eden, sorunlu nesiller ortaya çıkıyor.
Anne babalar kendi hayatlarında gerçekleştiremedikleri isteklerini çocuklarına empoze ederek, yapay kişiliklerin oluşmasına neden oluyorlar. Çocuklar kendi varlıkları hakkında en ufak bir bilgi sahibi olmadan istenilen kalıba bürünüyorlar. Başarıları aferin alıyor, başarısızlıkları eleştiriliyor, kınanıyor. Bu döngü giderek korkuyu meydana getiriyor. Hayat ?hata yapmamalısın? korkusu üzerine kurulduğundan, tüm anlam ve kutsallığını kaybediyor.
- Korkuyu oluşturan bir diğer sebep de eşkoşmalarımız, bencilliklerimizdir.
Sahip olduğumuz her şeyin başına ?ben? koyarak, maddi manevi eşkoşmalarımızı yaratırız: evimiz, arabamız, eşimiz, çocuklarımız, duygu ve düşüncelerimiz bize aittir. Kendimizi bu değerlere aşırı derecede bağlamak, her an onları kaybetme korkusunu da kendi içinde taşımaktadır.
İşinde başarısız olan ve iflas eden bir insan elbette bu durum karşısında üzüntü duyar. Ancak işini hayatının amacı değil de aracı edinmişse sıfırdan başlamak insanı kaygılandırmaz. Kendinde mutlaka o gücü bulur.
Sahip olduğu şeylerle eşkoşan insan bunları amaçları haline getirdiği için paylaşamama duygusunu da beraberinde taşır. Paylaşmak ona korku verir, bencillik ortaya çıkar.
Bencillik, insanın her şeyi kendisi için istemesi halidir. İnsan istediğini elde edememekten dolayı telaş ve korkuya kapılır. Paylaşmaktan olabildiğince uzak durur. Ancak paylaşmadan yaşamak doğa yasalarına aykıdır; insan paylaştıkça korkularını yener.
2. KARMİK SEBEPLER
Korkularımızın kaynaklarından ikincisi de karmik sebeplerdir. Geçmiş hayatlarımızdan birinde başımıza gelen ve etkisinden kurtulamadığımız herhangi bir olayın, bu hayatımıza kaynağı bilinmeyen korkular şeklinde yansımasıdır.
Örneğin çocuklukta alınan eğitime, yapılan empozisyonlara ya da başka sebeplere dayanmayan korkular vardır. Sebebi bir türlü bulunamayan bu tür korkular çoğu zaman hastalık derecesine vararak kişiye zarar verebilirler.
Bu tür korkuların kaynağı genellikle geçmiş yaşamlarda yatmaktadır.
Ünlü Amerikalı durugörü medyomu Edgar Cayce'ye başvuran vakalardan birinde böyle bir örnek vardır. Kişi, sebepsiz yere pislikten korktuğunu, elini sudan çıkaramadığını, evin her yerini her dakika temizlediğini ve etraftan sürekli pislik yağdığını hissettiğini ifade etmektedir.
Kuvvetli bir durugörü medyomu olan Edgar Cayce, transa girdiğinde, kişinin geçmiş hayatında yaşadığı bir olay nedeniyle bu korku hatırasını hala sürdürdüğünü ifade eder. Kişi, ipnoza alınır ve geçmiş hayatına geri götürülür; olay ile tekrar yüzleşip o korkuyu yaşamasıyla, bu hayatına yansıyan etki kaybolmuş olur.
Böyle bir kişinin karmik korkularından kurtulması için bazı prensipleri bilmesi, idrak etmesi gerekir. Tekrardoğuşun varlığını kabul etmeyen bir kişiye, korkunuzun sebebini geçmiş yaşamlarınızda aramalıyız, dediğimiz zaman bunu kabullenmek istemez. Ancak Tekrardoğuş prensibi kabul edilmişse, böyle bir endişe taşınmaz ve geleneksel yaklaşımlar dışında da çözüm yoluna başvurulabileceği anlaşılır.
Ebru Özek & Verda Altınel
Okunma Sayısı: 0 / Yorum Sayısı: 0
Bu yazıya daha önce yorum yapılmamış ?