Kaptanın ustalığı deniz durgunken anlaşılmaz.
Ara

Neden Ruhsal Zekâ? / Psikolojik Sorunlar

Neden Ruhsal Zekâ?

Hayatın akışını asıl etkileyen, fiziksel değil ruhsaldır.
Kalbinizi etkileyemeyenler, sizi aklınızdan çekip
sürükleyemezler. Hayatı vücut organlarınızla değil,
ruhunuzla yaşarsınız. Yaşadığınız Dünya, dışarıda
yaşanan değil, kendi içinizde kendinize yaşattığınız
dünyadır. Vücudunuzu kendi bilinciniz ve gücünüzle
çalıştırmadığınız gibi, kendinizi sokaklarda yürüten de
siz değilsiniz.
Hayatta tesadüf, şans, talih, imtiyaz, rastlantı yoktur.
O zaman, görünüşe göre rastlantı olanların ardındaki
müşiş planları keşfetmeliyiz. Hiçbir güçlü bilinç,
?içgüdü? veya ?tabiat ana? gibi boş kavramlara terk
edilemez. Bu tür kavramları çağrıştıran olaylar
oluyorsa, bu olayları gerçek boyutlarından yakalama
becerisini geliştirmeliyiz. Hayatınızın akışında
meydana gelen en küçük olaylar bile, ya sizin ya diğer
yaratıkların ya da Yaratıcının gerekçeleriyle
gerçekleşiyor. O zaman, bu gerekçeleri keşfedebilecek
kadar hayatın arkasına, ruhsallığın derinlerine
girmemiz gerekiyor. Ruhsal Zekâ, tam olarak bu
süreçtir; köklü bir bilinç değişimidir; insanın öz
doğasına dönüşüdür; küçük bedeninin arkasında
gizlenen büyük bedeniyle tanışması sürecidir.
İnsan bedeni, bir kamyonun altında ezilebilecek kadar
zayıftır; ama, ruhu kamyonu ezebilecek kadar
güçlüdür. Kollarınızla yüz kilonun altında ezilirsiniz;
ama ruhunuzla bir gökdeleni devirebilirsiniz. Dağlar,
insan bedenine meydan okur; ama insan ruhu dağlara
meydan okuyabilecek kadar engin yaratılmıştır. İnsan
bedeni adım adım yükselir; oysa ruh, vücudu
kanatlandırır. Ruhsal Zekânız, ruhunuzun
derinlerinden sizi yöneten evrenin yaratıcısıyla
buluşmanızı; sizin sınırlı gücünüze değil, sizinle
olan sınırsız güce dayanmanızı sağlar.
Akıl, doğanın maddesel yüzeyinde çalışır. Mantık,
bilmediğinizi nasıl yöneteceğinizi gösteremez. Ruhsal
zekânın size yaptıracaklarını, ne akılla, ne de mantıkla
açıklayabilirsiniz. Çünkü o, her ikisinden de önce ve
her ikisinin de arkasındadır. Sınırsızlık, sınırlı
kavramlarla açıklanamaz.
Ruhsal zekâ, bir damla suya, taştan güçlü olmayı
öğreten zekâdır; pamuk zayıflığındaki köklerin, taşları
delip geçişinin sırrını açıklar. Ateşin içinden sağ çıkan
adamın ardında, apartmanın tepesinden düştüğü halde
yaralanmayan bebeğin arkasında ruhsal zekâ vardır.
Ona neden Ruhsal Zekâ dedik? Çünkü akılla, mantıkla
ve somut kavrayışla ilgili değildi. Ona ?Evrensel Zekâ?
da diyebilirdik. Oysa bu zekanın sınırları evrenin
dışına, evrenin yaratıcısına ulaşıyor; evren ise, sadece
aklın ve mantığın sınırları içerisinde kalıyor. O aslında
yaratıcının zekâsından bir esintidir. Ona Ruhsal Zekâ
dememizin sebebi, insanın o zekâyı düşünceleriyle
keşfetmesi, ancak yansımalarını yalnızca ruhu
aracılığıyla hayatına aktarabilmesidir. Ruhsal Zekâ,
evren ötesi ve evrene hakim zekânın bir gölgesi, bir
ışığıdır. Evrene, evrenin sahibinin penceresinden
bakmayı denediniz mi?
Musa(as) Peygamber ile Hızır(as) arasındaki
yolculukta, Hz. Hızır'ın(as) yaptıkları, Musa(as)
peygambere müşiş anlaşılmaz ve adaletsiz
geliyordu(1). Biz hayata genellikle Musa(as)
peygamberin gözüyle baktık. Olayları, dışarıdan
görünümleriyle anlamlandırdık. Bu kitapta size
Hızır(as)'ın gözüyle bakmanızı sağlayacak temel ip
uçları verilecek. Bu sayede, felâketin aslında kurtuluş,
kurtuluşun aslında felâket olabileceğini
keşfedeceksiniz.

Temel Özellikler:
Ruhsal Zekâ, ruhsal güçle(2) de ilişkilidir; ama, ruhsal
güç değildir. Bu kitapta ruhsal gücünüzü nasıl
geliştireceğiniz değil, ruhsal zekânızı, geleceğinizi
değiştirmek için nasıl kullanacağınız üzerinde
duracağız.
Diğer önemli nokta, Ruhsal Zekânın dış Dünyaya
yönelen eylemle değil, iç dünyaya yönelen tutumla
ilgili olmasıdır. Bir kişinin ruhsal zekâsını kullanıp
kullanmadığını, onun yaptıklarına bakarak
anlayamazsınız. Anlamanızın tek yolu, hislerini
keşfetmenizdir. Bu kitap size nasıl davranmanız
gerektiğini değil, davranırken nasıl hissetmeniz
gerektiğini anlatıyor. Birbirinin tıpatıp aynısı olan iki
davranışın derinlerinde, ruhsal zekâ açısından büyük
uçurumlar oluşabilir ve dolaysıyla elde edecekleri
sonuçlar da çok farklı olacaktır. Bu kitapta, örneğin
Güzel Konuşma için hangi egzersizleri yapmanız
gerektiğini değil, bu egzersizleri yaparken nasıl
hissetmeniz gerektiğini göreceksiniz.
Ne kadar akıllı hareket ederseniz edin, ne kadar çok
çalışırsanız çalışın, ruhsal zekânızı kullandığınız ölçüde
başaracaksınız. Pek çok insanın yırtınırcasına
çalışmasının sonucu boş çıkmıştır. Yüksek zekâlı
çocuklardan pek çoğu, hayatı kendilerine ve
çevrelerine zehir etmişlerdir. Zihinsel zekâ ve çok
çalışmak başarının önemli faktörlerindendir; ama,
ruhsal zekâ tüm bu faktörlerden de önemlidir. Ruhsal
Zekâ bir yaşama biçimidir; hayatınızın her saniyesini
dolduracak bir hissediş ve tutum şeklidir.

Temel Bölümler:
Ruhsal Zekânın temel çıkış noktaları, bu kitabın ayrı
bölümlerini oluşturmuştur. Size yedi temel ruhsal zekâ
geliştirme alanı sunuyoruz. Işık yedi ana renkten
oluşsa da, bunların yoğrulmalarından oluşan yüzlerce
farklı renkler ve tonlar vardır. Bunun gibi, Ruhsal
Zekânın bu kitapta yer almayan, detayda çok farklı
yansımaları olduğunu da bilmemiz gerekiyor.
1.İstemek ve İnanma Gücü: Bir yola girdiğinizde,
sonucuna ulaşacağınızdan hangi düzeyde eminseniz, o
sonuca ulaşma ihtimaliniz, o kadar yüksek olacaktır.
Emin olduğunuz ölçüde, tüm evren, gizliden gizliye
sizin emrinize sunulacak, tesadüf görüntüsü altında,
evrenle birlikte ilerleyeceğinizi göreceksiniz. İman,
ruhsal güce dayanmanın en önemli aracıdır.
2.İstemek ve Gerekçe Gücü: Geleceğiniz üzerinde
belirleyici olan ne yaptığınız değil, niçin yaptığıdır.
Sadece gerekçelerinizin, niyetlerinizin sonuçlarını
yaşayacaksınız. Gerekçeler yüzünden, iyiliklerden
kötülükler, kötülüklerden iyilikler çıkacak; gerekçelerin
derinliği, küçük bir işten dağlar kadar büyük sonuçlar
çıkaracaktır.
3.İstemek ve Duygu Gücü: Duygular, bir defa
istemenin gücünü, bir milyon kez istemek kadar
büyütebilir. Duygu, maddeyi şah damarından
yakalayan ruhsal alandan gelen bir esintidir. Bir insanı
bin insan kadar güçlü yapar; insan bedenini aşarak
ona ruhundan nüfuz eder. Hayatınızı olumlu
duygularla ne kadar beslerseniz, eylemlerinizin olumlu
sonuçları o kadar katlanacaktır.
4.İstemek ve Israr Gücü: Israr, ilerlemenin
sürekliliğini sağlayan tek tutumdur. Israr sayesinde,
bir damla su bir taştan güçlü olabilir. Bir kartopunun
çığa dönüşmesini, suyun okyanus hâline gelmesini
sağlayan, sadece ısrardır. Israrlı insanın çevresine
toplanan ruhsal destek, her geçen gün katlanarak
artar; öyle bir an gelir ki, merkezinde tek bir insanın
bulunduğu hareket, artık durdurulamaz. Dağlar
dağlardan değil, kum taneciklerinden yaratılmıştır.
5.İstemek ve Kanaat Gücü: Hırslı insanlar, anîden
çekerek koparırlar; birden eğerek kırarlar. Kanaat,
ilerlemeyi istikrarlı sürdürmenin tek yoludur.
Başarmak, çok ilerlemek değil, az da olsa sürekli
ilerlemektir. Dünya, hırs gösterenlerin sırtında, kanaat
gösterenlerin ayaklarının altındadır. Dünyayı sırtında
taşıyan, Dünyanın üzerinde yürüyenden güçlü olamaz.
Evren bencilliğin düşmanıdır. Her şeyi yalnızca
kendine isteyene hiçbir şey verilmez; her şeyi
dağıtmak isteyene her şey sunulur. Felaket bölgesine
bir tır yardım malzemesiyle gitseydiniz, teslim etmek
için kimi arardınız? Yaratıcı vermek için sizi niçin
arasın?
6.İstemek ve Ruhsal Etkileşim Gücü: Evren
etkileşimli yaratılmıştır. Sadece verenler alır, sevenler
sevilir; paylaşanlarla paylaşılır. İnsan bedeni, fiziksel
çevresinden nasıl etkileniyorsa; ruhu, ruhsal çevreden
öyle etkilenir. Çevresini kaplayan ruhsal enerji, insanı
ya çökertir, ya da yüceltir. Ruhlarıyla dayanışmış on
kişi, birbirlerinden tüm yönleriyle kopuk yaşayan bir
milyon kişiden daha güçlüdür. Ruhsal dayanışmayı
kullanıyor musunuz?
7.İstemek ve İlahi İrade Gücü: Evren, kendi
başlarına rasgele hareket eden bağımsız zerrelerden
değil, hakim bir sultanın kanun ve iradesine göre
çalışan askerlerden oluşur. Bu yüzden, bir atom tek
başına evren kadar, bir insan tek başına tüm insanlar
kadar güçlü olabilir. Ardında büyük bir ordunun
desteğiyle hareket eden tek bir zerre, o ordu kadar
güçlüdür. İnsan, evreni kuşatan kanun ve iradeyi tanır
da, hareketlerini onunla uyumlu yönlendirirse,
ardındaki yenilmez orduya dayanarak, evrene tek
başına meydan okuyacaktır.
Ruhsal Zekânın Faydaları
Ruhsal zekâ ile hayatınızı nasıl değiştireceksiniz? Ne
gibi faydalarla karşılaşacaksınız? Nasıl bir devrim ve
değişim yaşayacaksınız?
-Ruhsal zekâ, sizi iç ve dış çatışmalardan uzaklaştırır.
Böylece iç huzurunuz, duygusal coşkunuz gelişir.
-Başarıyı, diğerlerine rağmen ve diğerlerine karşı
olmaktan çıkarır; diğerleri için ve diğerleri sayesinde
başarıya dönüştürür.
-Sizi Yaratıcınızla ve onun tüm yaratıklarıyla dost
yapar; sevgi ufkunuzu evrenin en ücra köşesine kadar
taşır, her şey tarafından sevilmenizi sağlar.
-Çalışmalarınızın verimliliğini arttırır; emeklerinizden
umduğunuzdan fazla ve hızlı sonuçlar üretir.
-Gelişmenizin, ilerlemenizin sürekliğini sağlar; fiziksel
zevkleri ruhsal zevklere dönüştürerek, üretkenliği
hayatınızın eğlencesi haline getirir.
-Her türlü faydasız ve değersiz çabadan nasıl
kurtulacağınızı, yakın çevrenize ve tüm insanlığa
unutulmaz katkılar sağlamayı nasıl başaracağınızı
gösterir.
-Ruhsal Zekâ sizi görebildiğiniz maddesel dünyanın
ardındaki ruhsal dünya ile tanıştırır. Evrenselliğinizin
boyutlarını evrenin ötesine, göremediğiniz evrenlere
taşır.
-En önemlisi, Ruhsal Zekânızı kullanmaya devam
ederseniz, size vaat edilen sonsuz hayatı ve sınırsız
coşkuyu araştırmanızı sağlayacak büyük bir merak
geliştirirsiniz.
1. İnanç ve Derinleşme:
a) Eminlik Nedir?
Şu inanca bakın: ?Ateş yakar.? Ateşin yaktığından ne
kadar eminsiniz? Kimse, ateşte yanan kadar emin
olamaz. Çocuk bu bilgiyi sadece telkinlerin etkisiyle
bilir. Elinizi ateşe yaklaştırırsanız biraz daha iyi
bilirsiniz. Eliniz ateşte cayır cayır yanarsa, o zaman
daha yüksek bir düzeyde bilirsiniz. Herkes ölümün
gerçekliğine inanır. Ama kimse ölüm saniyelerini
yaşayan kadar bu inanca sahip olamaz.
Konuya inancın güçlendirilmesi açısından bakalım:
?Ben ölmeye karar verdim ve şimdi oturduğum yerde
zihinsel bir emirle öleceğim? diyerek ölemezsiniz.
Ama, eminlik durumunu en üst düzeye çıkarmış
Afrikalı bir büyücü, bu kararı verir, oturduğu yerde
gerçekten de ölür. Bu, onun isterse ölebileceğine
ilişkin inancının, tabiat kanunlarına meydan
okuyabilecek kadar güçlü olduğunu gösterir.
Başaracaklarına inananların başarmasının nedeni,
sadece, inançlarının onlara verdiği cesaretle çok
çalışmaları değildir. İnanmanın tüm evreni, tüm iç ve
dış şartları insana destek olacak şekilde harekete
geçirmesidir. Mutluluğun bir büyüklüğü olduğu gibi,
inanmanın da bir büyüklüğü vardır. Mutluluklarımıza
yatırım yaptığımız kadar, inançlarımızı da besleseydik,
hayatımız çok farklı olacaktı.
Size, ?inanırsanız başarırsınız? denildiğinde kast edilen
inancı, kendi zihninizde şimdiye kadar taşıdığınız
?inanç? kavramıyla karıştırmayın. Birisi dal budak
salmış bir ağaç, diğeri sadece bir çekirdektir. Evrenin
bir yaratıcısı olduğuna inanıyor musunuz? Emin
misiniz? Gerçekten emin misiniz? Eğer içimizdeki bu
çekirdek inanç, burada kast ettiğimiz ölçüde ?gerçek?
inanca dönüşebilseydi, yaratıcının huzurunda olma
inancının etkisiyle kalbimizin yaşayacağı duygu
patlaması, göğüs kafesimizi çatlatırdı. ?Eğer Allah'ı
hakkıyla tanısaydınız, duanızla dağlar yerinden
oynardı.(3)?
İnanç üç farklı düzeyde olabilir: Bilgi düzeyi, şahit
olma düzeyi, içselleştirme düzeyi.(4) Ateşin
yakacağını, okuyarak, dinleyerek veya uzaktan
görerek bilmek bilgi düzeyi; ateşin dokunabileceğiniz
kadar yakınında, yananların dehşetini hissetmek şahit
olma düzeyi; alevlerin içerisinde yanıp tutuşmak da
içselleştirme düzeyidir. İman, inancın en
güçlendirilmiş düzeyidir. Biz ?ateşin yakacağı?
inancını doğuştan ruhsal bir kalıp olarak getirdik. Eğer
inancımızı tersine çevirerek, ?ateş beni yakmaz?
inancını tam olarak içselleştirseydik, ateş bizi
yakamazdı. İddia bu kadar ciddidir. İmanın, insan
üzerindeki etkisi bu kadar büyüktür. Kendimizle ve
başarımızla ilgili olumlu inançlarımız genellikle bilgi
düzeyindedir. Bu inançları içselleştirebilirsek, neler
olabileceğini tahmin edebiliyor musunuz?

b) Ruhsal Kalıplar:
İnsan ruhu bir eminlik durumudur. Ruh, yüzeyden
derine doğru güçlenen inanç kalıplarından
yaratılmıştır. Bu kalıpların temeli doğuştan, gelişme
biçimleri sonradandır. Eminlik durumunun
derinleşmesi, inancın, ruhu oluşturan dairelerin
derin noktalarına doğru ilerlemesidir.
Derinlikler Psikolojisinin üstadı Carl Gustave Jung'un
tezinden yararlanarak ruhsal bütünlüğünüzü, iç içe
geçen daireler hâlinde dört düzeydeki kalıplar
bütününe ayrıştırabilirsiniz. En iç düzey en derindedir,
değişmesi en zor olanıdır ve hayat üzerinde en fazla
etkilidir. Dairelerin dışına çıkıldıkça kalıpların
sonradanlık düzeyleri artar: 1) Kişisel öz, ruhu
oluşturan çekirdektir. 2) Üzerinde, bu özü
şekillendiren beşeri kalıplar tüm insanlarda ortak,
3)daha üzerinde sosyal kalıplar ırklarda veya
kültürlerde ortak, 4) ve en üst düzeyde ise bireysel
kalıplar kişiseldir, sadece kişiye özeldir. Bireysel
kalıpların gelişimi, spermin yumurtayla buluşmasından
itibaren devam etmektedir; oysa diğerleri anne
rahminden de önce belirlenmiştir.
Ruhsal kalıbımızın temeline doğru inildikçe, diğer
insanlarla ortak yönlerimiz artar, yüzeye çıkıldıkça
farklılıklarımız artar. Bireysel kimliklerini henüz
geliştirmemiş olan yeni doğanlar, birbirleriyle daha
çok benzeşirler.
Her insan bu dört daire arasındaki ilişkinin
şekillendirdiği bir ruhsal yapıya sahiptir. Bir insanın
ruhsal enerjisinin boyutları, bu yapı içerisindeki
değişime göre değişim gösterecektir. Bu değişimi
üretmenin tek yolu kimliği değiştirmektir; kimliğin
değişmesi demek, kişinin kendi hakkında emin olduğu
anlamların değişmesi demektir.
Sözünü ettiğimiz ruhsal kalıplar, bilincimiz tarafından
iman veya eminlik duygusu olarak algılanırlar. Erkek
olan ruhsal kalıbın sahibi, ?erkek olduğu hissinden
emindir.? Bu hissin sebebi vücudunun şekli değil,
ruhsal temeldir. O ruhu insandan alıp bir aslanın
bedenine aktarsanız, kendini yine erkek bir insan
olarak algılayacak, ancak bedeniyle çatışma
yaşayacaktır. Bir erkeğin beynini bir kadına
aktarsanız, kendini hâlâ erkek olarak algılayacak;
ama, ruhuyla vücudunu savaştıracaktır. Çünkü ruhları
transfer edemiyorsunuz.
Bu durumda, mantık şunu söyleyecektir: Bir konuyla
ilgili ruhsal kalıp, o konuyla ilgili fizik bir varlık değil,
sadece soyut bir ?emin olma? duygusudur. O zaman,
?emin olma duygusu? bir ruhsal kalıptır. O zaman,
yeni emin olma duyguları geliştirebilirsek, yeni ruhsal
kalıplar geliştirmiş oluruz. Vücudumuzun çevresel
şartlardan etkilenme biçimini ruhsal kalıplarımız
belirlediğine göre, dolaylı şekilde emin olma
duygumuz da belirlemiş olmaktadır. Dolayısıyla, yeni
eminlik duyguları, bizim için yeni yaşama biçimleri
belirlenmesine neden olacaktır.
Ruhsal kalıp, sadece ruhumuzda ve bedenimizde
nelerin olup bittiğini belirlemiyor. Ruh ve bedenin
çevresel faktörlerden nasıl etkileneceğini de belirliyor.
Nitekim, ?ateşte yanmayacağınıza inanırsanız,
yanmazsınız? derken kast ettiğimiz gerçek budur.
Buradan müşiş bir başarı kuralına ulaşıyoruz:
İçinizdeki veya dışınızdaki iş ne kadar zor olursa
olsun, onu yapabileceğinize emin olmuşsanız,
yapabilirsiniz.

c) Bilgiden Eminliğe:
İmanın derinleşmesi düşünceden başlayan bir
yolculuktur. İman her an meyve veren bir ağaç,
düşünce ise kök salmaya çalışan bir çekirdektir.
Yenilginin veya zaferin tohumunu bir tek
düşünceyle üretebilirsiniz.
a)Olayları anlatan bilgiyi gözlemlersiniz, öğrenirsiniz,
kullanırsınız, tekrarlarsınız. Bir süre sonra bu bilginin
yapısı güçlenir ve b) kapsayıcı düşünceyi üretir.
Düşünceyi inşa etmeye ve beslemeye devam
edersiniz, güçlenen düşünce ciddi bir c)
kanaate(zayıf inanç) dönüşür. Belli bir düşünce
tahminlerinize göre doğrudur.(5) Kanaati beslersiniz,
kendinize ait bir d) inanca dönüşür. Ona
inanıyorsunuz, sorgulamaya gerek duymadan onu
kullanıyorsunuz. Ancak inanç yine de sarsılabilir.
Karşısına çıkacak çok güçlü bir karşı inanç, onu birkaç
vuruşla devirebilir. İnancı da yoğunlaştırdığınızda, o
sizin e) imanınız hâlini alır ve iman düzeyinin f)
korundukça beslenebileceği yüksek eminlik,
kesinlik düzeyleri vardır.
Bilgi ve düşünce, imanın ilimle bilinme düzeyini;
kanaat ve inanç, şahit olma düzeyini; iman ve yüksek
eminlik, içselleştirme düzeyini ifade eder.
Bir yüksek eminlik durumu, doğrudan saldırılarla yok
edilemez. O her yerde, o şah damarınızda, o
genetiğinizde... Her yerinizi, her atomunuzu
mekan tutmuş bir olguya saldırmanız mümkün
değildir.
Öylesine derine girer ki onun farkına varmazsınız.
Sınırları kendi sınırlarınızı öylesine kuşatır ki, onu
tanımlayamazsınız. Otomatikleşmiştir, görünüşe göre
kendiliğindendir. Sorgulanması gülünçtür. Size fark
ettirmeden, ne yapılacaksa yapar.
Örnek : ilhan irem'in sevgi üzerine söylediği şarkıları
üst üste durmadan dinlersen ve kendi düşüncelerinle
onu beslersen bir süre sonra sevgi kavramı senin
ruhunun derinliklerine yerleşir. Sevgi üzerine olumsuz
şeyler de yaşasan örneğin bir kızı çok sevsen fakat o
seni kabul etmese de senin sevgi üzerine olan inancın
asla değişmez

Okunma Sayısı: 0  / Yorum Sayısı: 0
Bu yazıya daha önce yorum yapılmamış ?
Yorum
Üye olmak için tıklayınız...