Bu dünya bize atalarımızdan miras kalmadı. Biz onu çocuklarımızdan ödünç aldık.
Ara

Duygular Evrene Açılan Kapıdır / Psikolojik Sorunlar

Duygular Evrene Açılan Kapıdır

Derin iç dünyamız evrene açılan kapıdır. Evreni, Tanrı'yı tanımak kendini tanımaktan geçiyor.

Freud, ?Din, çocukluk nevrozudur? der.
Semavi dinlerin tanrı anlayışında, bazen kızan ve cezalandıran, bazen şefkat gösteren ve koruyan, her şeye gücü yeten ana/baba kavramı vardır. Bugün dinin böylesine etkisini sürdürmesi, insanın bir türlü çocukluk döneminden yetişkinliğe geçememesinden kaynaklanıyor. Hayat adeta ömür boyu süren bir çocukluk dönemi. Yetişkin olmak sorumluluk almayı gerektiriyor. Hem düşüncelerinin, hem duygularının, hem davranışlarının sorumluluğunu aldığında gerçek anlamda yetişkin oluyorsun. Bu da kendini tanımayı gerektiriyor.

Kendini tanıyan insan, gelişkin insandır. Gelişkin insan çocuğun doğallığına ve merakına, gencin enerjisine ve cesaretine, yetişkinin öz-sorumluluğuna ve olgunluğuna sahip insandır. Tüm bu özellikleri bir arada taşır.

Yetişkin bedenlerinde çocukluk nevrozlarını hala taşıdığımız için bir türlü aradığımız huzuru ve doyumu bulamıyoruz. Çocukluk döneminin nevrotik ortamı, ödülüyle cezasıyla tanıdık ortamdır. Büyüdüğümüzde bir yetişkin olarak risk ve sorumluluk alıp, çocukluğumuzun merakıyla hayatı keşfetmek yerine yine çocukluk döneminin acı da olsa bildik ortamını yaratmaya çalışıyoruz. Dinler işte bu ihtiyacımızı karşılıyor. Anne baba tarafından sonsuza dek korunma kollanma, sevilme ve değer verilme ihtiyacı. Çünkü yalnız olmaktan ödümüz kopuyor. Çocukluk dönemi yalnızlık dönemidir. İçimizdeki çocuk bunu hiç unutmuyor.

Yetişkin olarak öz değerimizi ve öz yeterliliğimizi kazanmak yerine Tanrı, ya da içki, ya da hap, ya da aşırı yemek.... sığınabileceğimiz, bizi yalnızlık korkumuzdan koruyacak bir liman arıyoruz. Hiç yetişkin olamadan çocukluk döneminden yaşlılık dönemine geçiyoruz. O zaman da yaşlı çocuk oluyoruz.

Tanrı, Yaratıcı Evren'in ta kendisi. Her birimizin içindeki Ben, Evren'in Tanrı'nın bir damlası. Hallac-ı Mansur ?En-el Hak? dediğinde yani ?Ben Tanrı'yım? dediğinde onun derisini yüzenler Ruhsal Zeka'dan yoksun ama kendisini dindar olarak tanımlayan yetişkin bedenindeki nevrotik çocuklardı. Günümüzde de din adına yapılan katliamları dine sığınan yetişkin nevrotik çocuklar yapıyor. Din onlara kendilerinin yaşarken asla sahip olamayacağı cenneti vaat ediyor çünkü ölümden sonra. Onlar da bencilce cennete gitmek hırsıyla öldürüyorlar, öldürüyorlar, din adına insanları hayvanları kurban ediyorlar. Yaşamayı bilmeyen, başkalarının yaşamına da, Yaşam'ın kendisine de saygı duyamaz. Onlar Yaşam'ın ve Tanrı'nın bir ve aynı olduğunu bilmiyorlar çünkü.

Tanrı kavramımız kendi varlığımızın gölgeleridir. Kendimizde henüz kullanmadığımız, ifade edilmemiş beyaz gölgelerimiz tanrı kavramına atfettiğimiz o olağanüstü güç, sevecenlik, korumacılık, sevgi, şefkat, yaratıcılık gibi tüm olumlu özelliklerimizdir.

Kıskançlık, nefret, öfke, kızgınlık, korku duygularımızı da siyah gölgelerimiz olarak da tanrının gazabı olarak algılarız.

Albert Einstein, ?Gerçek din, gerçek yaşamaktır; iyi ve kötü yönleriyle insanın kendisini bütünüyle kabul ederek hayatını tüm ruhuyla yaşamasıdır? diyor.

Ruhsal Zeka'ya sahip kişi, manevi boyutu derin ve zengin, her şeyi sorgulayabilen, her şeye meraklı gözlerle yaklaşabilen, yaşamın değerini bilen kişidir. Bu kişi duygularının, hem kendi Ben'ine hem diğer insanlara hem evrene açılan kapı ve köprü olduğunu bilir. Yunus'un ?Bir Ben var Ben'den İçeri? bilgeliği bir Ruhsal Zekanın, gerçek spiritüelliğin ifadesidir.
İnsanın kendisini tanıması için dini inançlara değil, gerçekleri bilmeye ihtiyacı var. Kendi gerçeğini.

İnançtan Bilmeye doğru olan bir yolculuktur ruhsal gelişim. İnançlar, sorgulanmadan kabul edilen başkalarına ait düşüncelerdir. Bilmek ancak insanın kendisi tarafından gerçekleştirilen deneyimsel farkındalığıdır. İnanç kabullenmeyi, bilmek dürüstlüğü ve cesareti gerektirir.
Bütünü kavramayı düşüncelerle ulaşamayız. Ama duygularla kavrayabiliriz. Tüm duyguların hakkını verdikçe, duyguların dilini, zekasını, ruhunu anladıkça, Bütün'ü kavrayabilme gücünü bize verecek olan diğer duyular da harekete geçiyor. İnsanlığın çok azı bu duyguları biliyor ve tanıyor. Sezginin gücü bu az bilinen duyguların sadece biri. Bu duyguları kullanabilenlere de bilge diyoruz. Bilgelerin sayısı çok az. Onlar insanlık tarihi başından beri bize yol göstermeye çalışıyor. Ama nevrotik çocuklar onları anlayamaz. Nevrotik çocuk kolay yolu seçer. Ait olduğu din hangisiyse, o dinin üç beş kuralını ezberleyerek işin kolayına kaçabileceğini sanan bir kurnazlık sergiler.

Bu hayatı cennete çevirmenin, içimizdeki Tanrı olan Ben'e ulaşmanın yolu da Ruhsal Zeka' mızı geliştirmekten geçiyor. Bu da Merak Zekasını yeniden harekete geçirmek demek. Duygularımızı tanımak demek.

Okunma Sayısı: 0  / Yorum Sayısı: 3
 

mesad 07.08.2008 11:07:53 Tarihinde yorumlamış

Gayet güzel bir yazı İnsan düşünen varlık demektir Başka düşünceleri mantığımıza uymasalar da olduğu gibi benimsemenin hiçbir anlamı yoktur İçinde yaşadığımız topluma ayak uydurma pahasına katlandığımız bu kabullenme ve benimseme süreçleri çoğu zaman başarılarımızın da en büyük düşmanları haline gelebiliyorlar Sahip olduğumuz yetenekleri kullanmamızı engelleyebiliyorlar Cennet gibi dünyamızı cehenneme çevirebiliyorlar
Yöneticiye Bildir

sindoo 24.07.2008 10:23:08 Tarihinde yorumlamış

katılmıyorum olayı çok saptırmişsınız birakın çoçuklarıda hayata bildikleri gibi baksınlar
Yöneticiye Bildir

07.05.2008 04:59:28 Tarihinde yorumlamış

Yazarının kalemine ve zihnine sağlık.Ruhsal oloarak evrimleşmek isteyen insanlar için sınırsız yol vardır .Bence bu yollardan en kestirme olanı insanın kalbi değerlerine kulak vermesidir. Kalp sezgilerle konuşur.Zekası ise ruhsal olduğunda işe yarıyor.Matematik problemi çözerken etkinliği çok sınırlı..Allah bu yazıyı yazandan da aracı olandanda razı olsun. Zevkle okudum.
Yöneticiye Bildir
Yorum
Üye olmak için tıklayınız...