Dede Mirası Sırlar Gelir Seni Tırmalar / Psikolojik Sorunlar
Bir ailenin geçmişindeki 'saklanması gereken' olaylar, nesiller sonrasının bile kâbusu haline gelebilir. Psikolog Meral Yıldırım Keskin, 'aile ağacı' modeliyle bu 'kötü miras'ı kapı dışarı ediyor
23/09/2006 (985 defa okundu)
ŞULE ÇİZMECİ (Arşivi)
Kader döngüsü nasıl kırılır?
Aileler bin bir parçaya bölünmüş bir ruhtur. Kimse kendinden menkul değildir. Aile bireyleri birbirlerine görünmez zincirlerle bağlıdır.
Nasıl fiziksel özellikler genetik şifreyle aktarılıyorsa, aile içinde yaşanan travmalar, sırlar, değerler de kolektif bilinçaltıyla aktarılır. 'Atalarınızın işlediği bir suçun bedelini yıllar sonra (farkına varmaksızın) siz ödersiniz' dersem ne dersiniz?
Hemen burun kıvırmayın.
Yaklaşık 20 yıl önce psikolog Bert Hellinger, hastalarında gördüğü sayısız psikolojik arızanın nedeninin atalardan miras olduğunu fark ederek, 'aile dizimi' adını verdiği bir yöntem geliştirir. Bu yöntemin birçok vakada etkili olması üzerine Hellinger'in Avrupa, ABD ve Asya'da takipçileri çıkar. Bugün Türkiye'de de 'psikolojik şecere'ye ilgi gösteren psikoterapistlerin sayısı az değil.
İşin aslı şu: Her ailede saklanması gereken 'utanç verici' olaylar vardır. Sizin ailenizde yok mu? Cinayet, ensest, tecavüz, intihar, akıl hastalıkları, miras kavgaları, ağız dalaşları, küslükler... Liste uzayıp gider. Atalarınızdan biri, diyelim anneannenizin dedesi bir cinayet işler ve bu cinayet örtbas edilir. Ancak hiçbir sır saklı kalmaz. Dedenizin yaşadığı bu utanç, bu suçluluk duygusu genetik hafızayla sonraki nesle geçer.
Anneannenin ayıbı toruna miras
İşte Hellinger, 'aile dizimi' adlı yöntemiyle hastalarında farkındalık yaratıyor ve geçmişten gelen 'kötü miras' kapı dışarı ediliyor. 'Aile dizimi' bugüne kadar hep grup terapilerinde kullanılmış. Hellinger'in 'Kabul etmenin özgürlüğü / Anerkennen was ist' adlı kitabı bu açıdan son derece ilginç.
Psikolog ve psikodramatist Meral Yıldırım Keskin'in İstanbul Psikodrama Enstitüsü için 'Çift Psikodramasında Genososyogram Kullanımı' adlı bir tez yazdığını ve evli çiftlerin sorunlarını çözerken aile dizimine benzer bir yöntem olan 'Aile Ağacı'yla ilgili bir model üzerinde çalıştığını duyunca telefona sarılıp, yüz yüze görüşmek istedim. Keskin, çift terapisi uyguladığı iki evli çifti tezinde model olarak kullanmış. Keskin'le üç saatlik sohbetimizde peşimizi bırakmayan aile hayaletlerini kovaladık.
Nasıl oluyor da fi tarihinde aile büyüklerimizin işlediği suçların bedelini biz ödüyoruz?
Gustav Jung, bunu 'kolektif bilinçaltı' kavramıyla açıklıyor, bazı kavramların kolektif bilinçaltı yoluyla kuşaktan kuşağa geçtiğini söylüyor. Freud da kolektif bilinç kavramını sunuyor. Psikodramanın kurucusu Moreno ise grupları içine alan kolektif bilinç ve kolektif bilinçaltından söz ediyor. Burada bir kişinin bilinçaltının diğerinin bilinçaltıyla bağlantıya geçmesi söz konusu. Benim bu çalışmada en çok üzerinde durduğum, 'aile sırları' kavramı oldu. Aile içindeki sırlar problem yaratıyor. Bir ailede yaşananlar sonraki kuşaklar boyunca etkili olabiliyor. Mesela bir intihar vakası 'aile sırrı' olarak kapatılıyor. Bizden iki-üç kuşak önce eşcinsellik, evlilik dışı ilişki ayıp ya da günah sayılırdı. Birçok ailede bu gibi durumlar örtbas edilir, konuşulmazdı. Büyükannemiz 'ayıp' bir olay yaşamış ve bu durumun üstü kapanmış olabilir. Üstü örtülenler kuşaktan kuşağa geçiyor maalesef. Anneanne yaşadığı utancı kızıyla paylaşmıyor, ama kızı bu bilgiyi genetik hafızayla devralıyor. O da farkında olmadan bu bilgiyi kendi kızına aktarıyor. Torun ise nedenini bilmediği korkular ve suçluluk duygularıyla kıvranıyor.
Aile sırları rüyalarda fısıldanıyor
Bazen tuhaf rüyalar görürüz. Mesela bir sefer rüyamda anneannem dedemle ilgili bir sırrını anlatmıştı. Bazen aynı gece anne-kız aynı rüyayı görürüz, bu nasıl oluyor?
Psikodramada 'tele' adını verdiğimiz kavram aracılığıyla... Kuşaktan kuşağa tele geçişleri var. Tele, çift taraflı empati demek. Rüyanızda, annenizin bilinçaltına aktarılmış bir sırrı tele yoluyla öğrenmişsiniz. Tele, çok doğru seçimler yapıyor. Ben sizden hoşlanıyorsam büyük bir ihtimalle siz de benden hoşlanırsınız. Sizden bilmediğim bir nedenden hoşlanmadım, olabilir. Belki siz bana bir şey çağrıştırıyorsunuzdur, belki annemi, kavgalı olduğum ablamı vb. Bu bilinçaltı veya bilinçdışı bir durum... İşte nedenini bulamadığınız pek çok şey psikodrama sahnesinde belirginleşiyor. Dramatizasyon sırasında bilinçaltımız su yüzüne çıkıyor. Eğer kendimizi rahat bırakır, spontan davranmayı başarabilirsek telemiz ortaya çıkıyor. Ailenizde hiç konuşulmamış ama kuşaktan kuşağa aktarılmış bir bilgi rüyanızda size iletilebilir.
Bu ürkütücü bir durum ama...
Evet. Aile sırları bir hayalet gibi dolaşıp durabilir. Schützenberger'in 'Ancestor Syndrome' adlı kitabında ilgimi çeken bir olay anlatayım. Nazi Almanyası'nda esir kamplarında ölenlerin torunları o döneme ait ilginç kâbuslar görüyor. Hiç tanımadıkları büyük babalarının yaşadıklarına ilişkin rüyalar görüyorlar. Oysa bu olaylar kuşaklar boyunca unutulmak istenmiş. Duygular nesilden nesle geçiyor. Burada bilinçdışı süreç söz konusu.
'Ah dede vah dede' dedirten örnekler verir misiniz?
Eğer göçlerin yaşandığı bir soyağacına sahipseniz sizde de bir yerden diğerine göç etme arzusu görülebilir. Bir insan çok sık ev ya da iş değiştiriyorsa geçmişe doğru uzanır, ailede göç durumu olup olmadığına bakarız. Roosevelt'lerin soyağacında tekrarlayan ilişkiler görülür. Eleanor Roosevelt'in çocukluğunda annesiyle çatışmalı, babasıyla yakın olumlu ilişkisi vardır. Her ikisini de birbirine yakın zamanlarda, 11 yaşındayken kaybeder. Evliliğinde kendi kızı annesiyle çatışmalı, babası Franklin Roosevelt'le olumlu ilişki içindedir. Yine Schützenberger'in kitabında yer alan bir soyağacı, altı kuşak boyunca ailedeki erkeklerin yaşadıkları kazaları anlatıyor. Büyük dede bir kazada ölüyor, arkasından oğlu altı yaşındayken okul dönüşü kaza geçiriyor, onun oğlu da aynı yaşta yine aynı olayı yaşıyor.
Sebebi bilinmeyen ağrıların hikmeti
Kaza neden hep çocuklar altı yaşındayken oluyor?
Burada karşımıza 'yıldönümü' kavramı çıkıyor. Mesela, yılın belli aylarında sebebini bilmediğimiz ağrılar çekeriz. Ya da ölüm yaşları, evlilik yaşları, düşükler, erken doğumlar sebebini bilmediğimiz şekilde bazı olaylara denk gelir. Örneğin kişi mayıs ayında korkunç baş ağrıları çekiyor, fiziksel ya da psikolojik sebebi bulunamıyor. Araştırılınca o döneme denk gelen bir yas ya da travmatik bir olay olduğu görülüyor. Yani o olayın yıldönümünde sebebi bulunamayan ağrılar yaşıyor kişi. Elimdeki vakalardan birinde erkeğin evliliğiyle ilgili sorunları vardı. Üç yaşındayken anne babası ayrılmış. Kendisinin de üç yaşında bir kızı vardı. Erkek çok yoğun kaygılar içinde, çok ciddi bir sıkıntı yaşıyor ve hiç istemediği halde evliliğinde boşanmaya doğru yol alıyor. 'Genososyogram' adı verilen 'aile ağacı' çalışmasıyla bu kaygılarının nedenini ortaya çıkardık. Gördük ki, kızı üç yaşına yaklaşıyor bu kaybın tekrarı ve buna ilişkin duygular söz konusu. Adam, tıpkı babasının o üç yaşındayken gösterdiği tavırları göstermeye başlıyor. Burada bir yıldönümü sendromundan bahsedebiliriz. Ölüm yaşları da ilginç bir biçimde kişileri etkiliyor. Mesela, adam karısının öldüğü gün komaya giriyor. Genç kadın anneannesinin ölüm yıldönümünde düşük yapıp, bebeğini kaybediyor. Babanızın ölüm yıldönümüne yakın günlerde sebebi bilinmeyen baş ağrılarından kıvranıyorsunuz.
Hastanızı nasıl tedavi ettiniz?
Tedavi şöyle: Baba, bugününü etkileyen davranışlarının kökünde geçmişte yaşadıkları olduğunu gördü. Önemli olan tekrarların kırılması, farkındalık kazanılması. Hakkında konuşulmayanlar bilinç üstüne çıktığında, olayın farkına vardığınızda sorunları çözüyorsunuz.
Eski defterlerde yazılı borçlar
Bitmeyen yas neden tehlikeli?
En sık hatalardan biri, kadının düşük yaptıktan ya da çocuğu öldükten hemen sonra hamile kalması. Daha yas bitmeden... Böylece yeni gelen çocuk depresyonlu bir anneye sahip oluyor. Yas ortamında doğan çocuklar sağlıklı olmuyor. Çoğunlukla doğan çocuk ölenin yerine konuyor. Biz buna 'yerine konmuş çocuk' diyoruz. Schützenberger'in kitabında Vincent Van Gogh ve Salvador Dali'den söz eder. Van Gogh kendisinden büyük kardeşinin ölüm tarihinden bir yıl bir gün sonra doğar ve onun ismini alır. Van Gogh trajik bir hayat yaşar. Salvador Dali de büyük kardeşin ölümünden sonra acılı bir anneye doğar. Kendisine ölen kardeşin ismi verilir. Çocukluğunda ismini taşıdığı kardeşinden farklılaşmak için palyaço olmak ister. Sonradan anne babası tarafından kendisine verilmeyen duyguların boşluğundan ve bunları doldurarak yaşamaya çalıştığından bahseder.
Diyelim, bir ailede üç kuşak önce birine haksızlık yapılmış ve o kişi dışlanmış. Tabii bu olaydan torunlar bihaber. Bu küslük torunlara nasıl aktarılır?
Bu sonraki kuşaklarda kaybetme duygusu olarak yansıyabilir. Açıklanamayan pek çok şey var. 'Aile sadakati' önemli bir kavram; bireyler ailelerine sadakatle bağlıdır ve her ailede borçlar ve alacaklar vardır. Bu defterde haksızlıklar var mı? Bu bilançoda borçlu taraftaysak bu haksızlığı yapan büyük büyük dedemiz de olsa biz onun torunu olarak bu borcu, suçluluk duyguları yaşayarak ödüyoruz. Yani 'gizli adalet' söz konusu. Aile içindeki küslükler çok önemli. Çünkü küslükte olumsuz duygular karşı tarafa değil, kişinin kendisine dönüktür ve kişi bu olumsuzlukları kendinde hapseder. Bunu halletmek gerekir.
Evlatlıklar da 'istenmeyen miras'tan yararlanıyor mu?
Schützenberger'in bir evlatlık örneği vereyim: Genç bir kadının genetik geçişli siyanoz hastalığı (oksijen yetersizilği nedeniyle derideki morarma) vardır. Ameliyat olur ve iyileşir. Evlendikten sonra hastalığının geçmemesi için çocuk sahibi olmak istemez. Hintli yetim bir çocuğu evlet edinirler. Bir süre sonra çocuk hastalanır. Teşhis siyanozdur. Çocuk aynı hastanede, aynı tarihte aynı ameliyatı geçirir. Her evlatlıkta aynı durum olur diye genelleme yapmak yanlış olabilir. Ancak bu, farklı ailelerden bir araya gelen kişilerin de aynı kaderi yaşamasına bir örnek. Aynı durumu evliliklerde de görebiliriz. Evli kişilerin aile yapılarında, aile soyağaçlarında pek çok benzerlik söz konusu olabiliyor. Bu durum yapılan seçimlerde telenin varlığını bizlere gösteriyor.
Okunma Sayısı: 0 / Yorum Sayısı: 0
Bu yazıya daha önce yorum yapılmamış ?