Çocuklarda Duygusal Zeka / Psikolojik Sorunlar
Bugüne kadar okullarda, sadece çocukların derslerden aldıkları notlar ve zekaları onların başarıları hakkında karar verici bir olgu olmuş, buna karşın, onların günlük hayatlarındaki sorunlarına çözüm bulabilmeleri, arkadaşları ile iyi ilişki içinde olabilmeleri gibi, bugün ve ileride, başarılı ve mutlu birer birey olmalarını sağlayacak duygusal ve sosyal becerilere yeterince önem verilmemiştir. Bu yaklaşım, okullarda disiplin problemlerinin artmasına, gençler arasında sigara ve uyuşturucu kullanımının çoğalmasına yol açtığı gibi, aileleri ile problem yasayan çocukların sayısındaki artışa, intihar olaylarına, gençler arasında sağlıksız kız-erkek ilişkilerine ve sonuç olarak akademik başarısızlık yüzünden okuldan ayrılmalara neden olmaktadır. Hızla değişen, güvensiz ve sağlıksız ilişkilerin, kaygı ve olumsuzlukların arttığı dünyada, çocukların zorlukları ve engelleri aşabilmeleri, sağlıklı, mutlu, ve üretken birer birey olabilmeleri onların duygusal zekalarını geliştirmelerine bağlıdır.
Duygusal zekanın gelişmesi, zihinsel beceri ve yetenekleri olumlu yönde etkileyerek çocukların akademik açıdan başarılı olmasını sağlayacaktır. Duygusal Beynimiz ve Öğrenme Yapılan araştırmalar duygusal beyin (amygdala) ile düşünen beyin (neokorteks) arasında kuvvetli bir bağ olduğunu göstermektedir. Beyine dışardan gelen bütün veriler ve bilgiler beynin düşünce ile ilgili olan kısmında işlemden geçmeden önce beynin duygusal kısmına gider ve orada değerlendirilirler. Bilgiler amygdalada değerlendirildikten sonra duygusal bir görev alır ve neokortekse gelirler.
Duygularımız mantık ve düşünmeyi umursamayacak derecede kuvvetlidirler. Beynimizin duygusal kısmı amygdala, rasyonel düşünen beynimizden daha hızlı çalışır ve sonucun ne olacağına önem vermeden derhal harekete geçer. Bir duygu oluştuğunda neokorteks anında muhtemel davranışları analiz eder ve en iyi ve en uygun olanını seçerek harekete geçer. Amygdala ile neokorteks uyum içinde görünse de, biri duygusal açıdan alarma geçip haber verdiğinde öteki daha sakin davranıp mantıklı davranışlar seçse de her an alarm durumunda nöbette bekleyen amygdala kolayca aşırı tepki gösterip kuvvetli duyguların düşünme ve mantık yeteneklerimizi bozmasına sebep olabilir. Bu durumda neokorteksin bellek oluşturma yeteneği tehdit edilir. Bu da öğrenmemizde önemli rol oynayan hafızanın çalışmasına engel olur. Üzgün olduğumuz zaman yeterince iyi düşünemiyor olmamızın nedenlerinden biri de budur.
Beynin duygusal merkezi oldukça güçlüdür. Saldırganlık, öfke, korku gibi negatif duygular beynin düşünmesini ve bir konu üzerine odaklanmasını engeller. Bu da öğrenmeyi zorlaştırır, hatta bazı durumlarda imkansız hale getirir. Duygusal problemler yasayan ve bunlarla baş edemeyen çocuğun zihni, yaşadığı problemlerle meşgul olduğu için beyin dikkatini ve enerjisini yaşanan bu negatif duygulara yöneltecek ve dikkatini dinlemeye veremeyen çocuk bilgiyi kavrayamayacaktır. Öte yandan güven, sevgi, şefkat, ve mizah gibi pozitif duygularla donanan çocuğun öğrenmesi kolaylaşacak ve düşünmesi iyi yönde etkilenecektir.
Duygusal Zeka Nedir?
Duygusal zeka yeni bir kavram değildir. 1980 yıllarında Howard Gardner'in "Çoklu Zeka Teorisi" üzerine yaptığı önemli çalışmalarında sekiz tip ana zekanın varlığından bahsetmiştir. Bu zeka tiplerinden ikisi, kişiler arası-sosyal zeka ile kişisel-içsel zeka bugün adi gecen duygusal zekanın temelini oluşturmaktadır. Duygusal zeka kavramı önce Yale Üniversitesi psikoloji profesörlerinden Peter Salovey ve New Hampshire Üniversitesi psikoloji profesörü John Mayer tarafından ortaya çıkarılmıştır. 1995 senesinde bu alanda uzman olan Daniel Goleman IQ nun hayattaki başarıya olan etkisinin çok az olduğunu söyleyerek, duygusal ve sosyal becerilerin hayattaki başarı ve mutluluk için akademik becerilerden ve zekadan daha önemli olduğunu açıklamıştır. Goleman'ın çalışmaları bize sosyal ve duygusal becerilerin çocuklara öğretilebileceğini göstermektedir. Duygusal zeka, kendi duygularımızı anlamak ve pozitif olarak ifade edebilmek olduğu kadar, başkalarının da hislerini anlamak, önemsemek ve duyarlılık göstererek ihtiyaçlarına karşılık ve Okullarda Duygusal Zeka Bugüne kadar okullarda, sadece çocukların derslerden aldıkları notlar ve zekaları onların başarıları hakkında karar verici bir olgu olmuş, buna karşın, onların günlük hayatlarındaki sorunlarına çözüm bulabilmeleri, arkadaşları ile iyi ilişki içinde olabilmeleri gibi, bugün ve ileride, başarılı ve mutlu birer birey olmalarını sağlayacak duygusal ve sosyal becerilere yeterince önem verilmemiştir. Bu yaklaşım, okullarda disiplin problemlerinin artmasına, gençler arasında sigara ve uyuşturucu kullanımının çoğalmasına yol açtığı gibi, aileleri ile problem yaşayan çocukların sayısındaki artışa, intihar olaylarına, gençler arasında sağlıksız kız-erkek ilişkilerine ve sonuç olarak akademik başarısızlık yüzünden okuldan ayrılmalara neden olmaktadır. Hızla değişen, güvensiz ve sağlıksız ilişkilerin, kaygı ve olumsuzlukların arttığı dünyada, çocukların zorlukları ve engelleri aşabilmeleri, sağlıklı, mutlu, ve üretken birer birey olabilmeleri onların duygusal zekalarını geliştirmelerine bağlıdır. Duygusal zekanın gelişmesi, zihinsel beceri ve yetenekleri olumlu yönde etkileyerek çocukların akademik açıdan başarılı olmasını sağlayacaktır. Duygusal Beynimiz ve Öğrenme Yapılan araştırmalar duygusal beyin (amygdala) ile düşünen beyin (neokorteks) arasında kuvvetli bir bağ olduğunu göstermektedir. Beyine dışardan gelen bütün veriler ve bilgiler beynin düşünce ile ilgili olan kısmında işlemden geçmeden önce beynin duygusal kısmına gider ve orada değerlendirilirler. Bilgiler amygdalada değerlendirildikten sonra duygusal bir görev alır ve neokortekse gelirler. Duygularımız mantık ve düşünmeyi umursamayacak derecede kuvvetlidirler. Beynimizin duygusal kısmı amygdala, rasyonel düşünen beynimizden daha hızlı çalışır ve sonucun ne olacağına önem vermeden derhal harekete geçer. Bir duygu oluştuğunda neokorteks anında muhtemel davranışları analiz eder ve en iyi ve en uygun olanını seçerek harekete geçer. Amygdala ile neokorteks uyum içinde görünse de, biri duygusal açıdan alarma geçip haber verdiğinde öteki daha sakin davranıp mantıklı davranışlar seçse de her an alarm durumunda nöbette bekleyen amygdala kolayca aşırı tepki gösterip kuvvetli duyguların düşünme ve mantık yeteneklerimizi bozmasına sebep olabilir. Bu durumda neokorteksin bellek oluşturma yeteneği tehdit edilir. Bu da öğrenmemizde önemli rol oynayan hafızanın çalışmasına engel olur. Üzgün olduğumuz zaman yeterince iyi düşünemiyor olmamızın nedenlerinden biri de budur. Beynin duygusal merkezi oldukça güçlüdür. Saldırganlık, öfke, korku gibi negatif duygular beynin düşünmesini ve bir konu üzerine odaklanmasını engeller. Bu da öğrenmeyi zorlaştırır, hatta bazı durumlarda imkansız hale getirir. Duygusal problemler yasayan ve bunlarla baş edemeyen çocuğun zihni, yaşadığı problemlerle meşgul olduğu için beyin dikkatini ve enerjisini yaşanan bu negatif duygulara yöneltecek ve dikkatini dinlemeye veremeyen çocuk bilgiyi kavrayamayacaktır. Öte yandan güven, sevgi, şefkat, ve mizah gibi pozitif duygularla donanan çocuğun öğrenmesi kolaylaşacak ve düşünmesi iyi yönde etkilenecektir. Duygusal Zeka Nedir? Duygusal zeka yeni bir kavram değildir. 1980 yıllarında Howard Gardner'in "Çoklu Zeka Teorisi" üzerine yaptığı önemli çalışmalarında sekiz tip ana zekanın varlığından bahsetmiştir. Bu zeka tiplerinden ikisi, kişiler arası-sosyal zeka ile kişisel-içsel zeka bugün adi gecen duygusal zekanın temelini oluşturmaktadır. Duygusal zeka kavramı önce Yale Üniversitesi psikoloji profesörlerinden Peter Salovey ve New Hampshire Üniversitesi psikoloji profesörü John Mayer tarafından ortaya çıkarılmıştır. 1995 senesinde bu alanda uzman olan Daniel Goleman IQ nun hayattaki başarıya olan etkisinin çok az olduğunu söyleyerek, duygusal ve sosyal becerilerin hayattaki başarı ve mutluluk için akademik becerilerden ve zekadan daha önemli olduğunu açıklamıştır. Goleman'ın çalışmaları bize sosyal ve duygusal becerilerin çocuklara öğretilebileceğini göstermektedir. Duygusal zeka, kendi duygularımızı anlamak ve pozitif olarak ifade edebilmek olduğu kadar, başkalarının da hislerini anlamak, önemsemek ve duyarlılık göstererek ihtiyaçlarına karşılık verir.
Okunma Sayısı: 0 / Yorum Sayısı: 0
Bu yazıya daha önce yorum yapılmamış ?