Bütün insanlar üç sınıfa ayrılmıştır: Hareket ettirilemeyenler, hareket ettirilebilenler ve hareket edenler.
Ara

Freud 150 yaşında: Kuramcı, Filozof ve Terapist / Psikolojik Sorunlar

Freud 150 yaşında: Kuramcı, Filozof ve Terapist

Freud 16 Mayıs tarihinde doğumunun 150 .yıldönümünde çeşitli etkinlikler ile anılacak. Bu etkinliklerde temel olarak şu sorunun yanıtı aranacak: Freud hâlâ yaşıyor mu? Eğer yaşıyorsa, Freud'u canlı tutan nedir?

Naziler tarafından Viyana'dan sürüldükten sonra 1939 yılında Londra'da yaşama veda eden Freud, dünya uygarlık tarihine farklı kimlikler altında damgasını vurdu:

Aklın ve bilincin uçsuz bucaksız dünyasını keşfe çıkan ünlü bir KURAMCI. Freud'a göre sancılı anılar, karanlık zindanlarından kaçıp rüyalar aracılığı ile seslerini duyurmaya çabalar. Anıların ağırlığına dayanamayanlar hastalanır.

Çocukluk deneyimlerini kader olarak değil, karakterin oluştuğu bir pota olarak tanımlayan bir FİLOZOF.

Spesifik bir tedavi yöntemi olan psikoanalizi icat eden bir TERAPİST.
Psikoanaliz, tanısı konulabilen zihinsel bozuklukların konuşma yoluyla tedavi edilebileceği inancına dayanan bir tekniktir. Bu teknik ile o güne dek dualara, adak adamaya, şeytan çıkartmaya, ilaçlara, ameliyatlara ve beslenme şeklini değiştirmeye dayalı tedavi şekilleri terk edildi.
Bunların yerine sempati duyduğunuz bir doktorun hazır bulunduğu seanslarda anılarınızı hatırlamanız ve bunları dile getirmeniz isteniyor. Bu yöntem günümüzün teknolojik yapısıyla çelişmekle birlikte, psikiyatri hastalarının yıllardır kullandığı Prozac dağları altında yitip gitmedi. Gerçi bugün, haftada 4 kez terapistinin kanepesine uzanıp çocukluğunda yaşadığı rahatsız edici anıları anlatanların sayısı çok az.
Ancak yaygın olarak kullanılan çeşitli konuşma terapileri -Jung ve Adler analizleri, bilişsel davranışsal ve psikodinamik terapiler- Freud'un görüşlerinin ne denli köklü ve kalıcı olduğunu gösteriyor.

EğER O OLMASAYDI
Freud'un etkisi yaşantımızın her alanında kendini gösteriyor. Eğer o olmasaydı, Woody Allen yalnızca saçmalayan bir komedyen olarak kalırdı; Oidipus sıradan bir Yunan Kralı olarak tarihe geçer, Oidipus kompleksi bahanesi ile sürekli olarak anılmazdı; Napolyon 'un o büyük hırsının altında kardeşler arasındaki rekabetin yattığı bilinmezdi. Freud'a göre Napolyon kendinden büyük Joseph isimli erkek kardeşiyle arasındaki rekabet nedeniyle sürekli olarak kendini kanıtlama ihtiyacı içindeydi.
ABD'de Freud, bilim adamı kimliğinden çok edebi bir kişilik olarak ele alınıyor. Geçen yıl Newsweek dergisi Freud'u, Karl Max ile birlikte zamanında etkili olmuş, ancak bugün etkisini yitirmiş filozoflar sınıfına dahil etmişti. Oysa dergiye göre Darwin 'in entelektüel etkisi bugün bile geçerliliğini sürdürüyor. Bugün pek çok bilim adamı Freud'a haksızlık yapıldığını düşünüyor ve bunu telâfi etmek için 6 Mayıs tarihinde doğumunun 150. yıldönümünde çok sayıda üniversite ve eğitim kurumunda çeşitli etkinliklerle anılacak.

Bu etkinliklerde temel olarak şu sorunun yanıtı aranacak: Freud hâlâ yaşıyor mu? Eğer yaşıyorsa, Freud'u canlı tutan nedir?

FREUD'UN YILDIZININ SÖNDÜğÜ YILLAR
Freud, görüşleri en fazla tartışılan isimlerden biridir. Sözgelimi bilinçaltı kavramını ele alalım. "Bilinçaltı insanları tedirgin eden bir kavramdır" diye konuşan Baylor College of Medicine'dan psikiyatri profesörü Glen O.Gabbard , "Bilinçaltı kavramı, bizlerin göremediğimiz veya kontrol edemediğimiz birtakım kuvvetler tarafından yönlendirildiğimizi ileri sürer. Bu da narsisist insan için çok büyük bir darbe anlamına gelir."
Freud'un görüşlerine ilk karşı çıkış , burjuvaziden geldi. Çocukların da cinsel fantezilerinin olabileceğini iddia eden Freud, Amerikan ailesinin temellerini kökünden sarsmış oldu. Öyle ki o dönemde yapılan bir kamuoyu araştırmasında Amerikalı yetişkinler Freud'un bu görüşünü yüzde 13'e karşı yüzde 76 ile reddetti. Freud sansasyonel görüşleriyle yalnızca Batı dünyasını değil, Doğu'da da rahatsızlıklara neden oluyor. Son günlerde HAMAS'ın önde gelen isimlerinden Şeyh Nayıf Rajub , örgütünün İsrail'e niçin saldırdıklarını şöyle açıklıyor: "Kendisi de bir Yahudi olan Freud ahlak kurallarını yerle bir etti."

Kadınların penisleri olmadığı için erkekleri kıskandığını iddia eden Freud'a, en sert eleştirilerden biri de feministlerden geldi.

Kadınları "tamamlanmamış erkek" olarak tanımlayan Freud'un bugün kadın cinselliği konusunda ne denli büyük bir yanılgı içinde olduğu artık biliniyor.

Freud'un popülaritesinin en düşük olduğu yıllar büyük bir olasılıkla 1990'lı yıllardı. O dönemde çocukluklarında ebeveynlerinin cinsel tacizine maruz kalan kadınlar rahatlıkla talk show'lara çıkıp başlarından geçenleri anlatıyordu.

Öte yandan taciz yapmakla suçlanan ebeveynler, Freud'u, yetişkin evrede ortaya çıkan psikolojik rahatsızlıkların kaynağının, çocukluk döneminde yaşanan aile içi tacizler olduğu fikrini çocukların kafalarına soktuğu için eleştiriyordu. Tacize uğradığını iddia eden kişiler de Freud'u, toplum baskısına boyun eğip, taciz öykülerinin pek çoğunun çocukluk fantezisi olduğunu kabul ettiği için kınıyordu.

Böylece Freud, çocukluk dönemindeki tacizler konusunda iki tarafa da yaranamadı. Amerikalı ünlü feminist gazeteci-yazar Gloria Steinem , "Bir kadını Freudçu bir terapiste göndermek ile bir Yahudiyi Nazi kampına göndermek arasında büyük bir fark yoktur" diyor.

FREUD'UN YENİDEN KEŞFİ
Freud'un Kongre Kütüphanesi arşivindeki ambargolu kitaplarının bilim adamlarının yararlanması için açılmasıyla Freud'un öğretileri şimdilerde yeniden tartışmaya açıldı. Freud'a karşı çıkanlar, yıllardır savundukları fikirlerin bu kitapların gün ışığına çıkmasıyla daha sağlam temellere oturduğunu iddia ederek, Oidipus kompleksinin evrenselliğinin, penis kıskançlığının ve çocukluktaki cinsel fantezilerin tümüyle yanlış kavramlar olduğunu söylüyor.

Ne var ki herkes Freud'a karşı değil. Chicago Üniversitesi'nden psikiyatr Jonaşan Lear , Freud'un görüşlerinin bir çekirdek fikre indirgenmesini savunarak, bu çekirdek fikrin de insan yaşamının bir çelişkiler yumağı olduğu görüşüne dayandırılması gerektiğine inanıyor.

Biz bu çelişkiyi göremeyiz, çünkü bunlar aktif olarak bastırılmış içgüdüler ve arzulardan kaynaklanır ve bilinç bunları kabule yanaşmaz. Bu çelişkileri tespit edip çözümlemek ­çünkü bunların pek çoğu sembolizmin örtüsü altında gizlenmiştir- analizle mümkündür.

Bunun dışında her şey tartışılabilir. Freud'un en sadık taraftarları bile çalışmalarının tümünü ayrıntılarıyla kabule yanaşmıyor. Bu kişiler ayrıntılardan çok, Freud'un çalışmalarını ana hatlarıyla ele almayı tercih ediyor. "Freud pek çok konuda büyük yanılgı içindeydi" diye konuşan Michigan Üniversitesi'nden psikolog James Hansell, "Ancak Freud'unki tuhaf bir yanılgıydı. Her şeyden önce olaylara farklı bir gözle bakmamızı sağladı. Anlamları daha derinlerde aramamız gerektiğini ve motivasyonları öğretti" diyor.

İLAÇ MI, PSİKOANALİZ Mİ?
Psikiyatrlar, akıl hastalıklarını tedavi etmek için eğitim gören tıp doktorlarıdır. Bu kişiler tipik olarak kendilerine başvuran kişileri ilaç ile tedavi etmeye eğilimlidir veya hastane ve kliniklerde ağır hastaları iyileştirmeye çalışırlar.

Tıp eğitimi almayan psikoterapistleri temsil eden Amerikan Psikoloji Birliği'nin 150 bin üyesi vardır. Newsweek'in son yaptığı kamuoyu araştırmasında Amerikalı yetişkinlerin yüzde 20'si yaşamlarının bir döneminde bir tür terapi ve danışmanlık hizmeti gördüklerini, yüzde 4'ü ise şu anda terapi görmekte olduklarını belirttiler.

Beyin sinap'larına doğrudan ilaç ile müdahale ederek iyileştirmeye çalışmak bazı durumlarda psikoanalizi gereksiz hale getirebiliyor. Ancak hastaların tepkisi farklı olabiliyor; bazıları ilaç ve konuşma terapisinden daha fazla yarar sağlarken, bazı durumlarda ­örneğin sınır kişilik bozukluğu- analiz en doğru seçimdir. Freud'un da yaşamının bir döneminde ilaç tedavisini tercih ettiği biliniyor. Ne yazık ki tercih ettiği ilaç kokaindi.

PSİKOANALİZ LÜKS MÜ?
Psikoanalizin giderek daha az tercih edilmesinin bir nedeni de, sigorta şirketlerinin ayda yaklaşık 2.000 doları bulan ucu açık bir tedavi masrafının altına girmek istememesidir. 1950'lerde analiz bir statü sembolü ve üst sınıfa dahil olmanın bir göstergesiydi. Bugün bu boşluğu kozmetik sanayi dolduruyor. Ancak analiz hâlâ "lüks tüketim maddesi" olarak görülmeye devam ediyor. "Kısa bir terapiye veya ilaca cevap vermeyen çok sayıda insan vardır" diye konuşan Gobbard, "Psikoterapiye gelenlerin bazıları birisi tarafından dinlenmek ve anlaşılmak istiyor olabilir. Kendileriyle ilgili gerçekleri bilmek isteyebilirler.

Örneğin gerçek kimliğini gizlemek için Doreen adını kullanan bir hastayı ele alalım. Bu hastada semptomlar belirgin değildi. Bugün pek çok hastada olduğu gibi nevrozlar isterik körlük veya felç şeklinde kendini belli etmez. Doreen iş hayatında insanları memnun etmek için gereğinden fazla kendini parçalarken, kaldırabileceğinin üzerinde bir iş yükünün altına giriyordu. Bazıları için bu yaşam tarzı bir sorun oluşturmadığı için değil dört yıl, dört gün bile analize gitmeyebilir. Ancak Doreen, bunun gerekli olduğuna inanıyordu. Bana bir gün şöyle dedi: 'Psikonaliz yoluyla yaşamınızı inceleyebilir, hareketlerinizin, inançlarınızın ve davranışlarınızın altında yatan gerçek tetikleyicileri ortaya çıkartabilirsiniz. Bu terapilerden sonra kendimi daha rahatlamış ve mutlu hissediyorum. Kendinizle ilgili utanç verici, üzücü ve kabullenilmesi zor gerçeklerle yüz yüze geliyorsunuz. Sizin sorduğunuz sorularla kendi içimi daha derin kazmayı öğrendim'."

GÜNLÜK YAŞAMDA FREUD
Freud'un tekniğinin özü de zaten budur. İçsel yolculukların büyüsüne kapılan Freud, bu tutkusunu "Psyhopaşology of Everyday Life" isimli kitabında dile getiriyor. Bu kitapta, Freud, serbest çağrışım tekniğini örneklerle anlatır. Bu teknikte hastanın ne kadar uygunsuz ve gereksiz olursa olsun, düşündüğü her şeyi söylemesi istenir. Tarihçi Peter Swales bu kitaptaki örneklerin pek çoğunun başkalarının başından geçmiş gibi gösterilmesine karşın, Freud'un kendi başından geçtiğini ileri sürüyor.
Freud kuramlarını oluşturmakta kullandığı hammaddeyi, büyük bir olasılıkla kendi duygu ve düşüncelerinden elde etmiş olabilir. "Listening to Prozac" isimli kitabın yazarı psikiyatr Peter D.Kramer , "Bir insanı pasif-agresif olarak tanımladığımız zaman aklımıza hemen Freud geliyor. İnsanların yüzyıl önce bu gibi durumları nasıl ifade ettiklerini merak ediyorum" diyor. Ne var ki herkes Kramer ile aynı fikirde değil.

San Diego'daki Kaliforniya Üniversitesi'nden bilinç felsefecisi PatriciaChurchland, "Shakespeare, psikoanaliz sözcüklerinden yararlanmadan insan doğasını çok büyük bir başarıyla anlatabiliyordu. Kaldı ki bugün analizde kullanılan dilin yerini sinir bilimde kullanılan jargon alıyor. Örneğin insanlar endorfinlerini yükseltmekten bahsediyor. Aceleciliği ile tanınan bir kişinin 'frontal tip' olduğu söyleniyor. Bu şekilde beynin dürtü kontrolünden sorumlu bölgesine gönderme yapılıyor" diyor.
New York Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden psikiyatri bölümü profesörlerinden Dr. Kerry J. Sulkowicz , son yıllarda insanların kendilerini tanıma merakından vazgeçtikleri için psikoanalizin gündemden düştüğünü ileri sürüyor. Özellikle büyük şirketlerin yönetim kademelerinde insanların kendilerine yabancılaşmalarından gurur duyacak hale geldiğinden yakınan Dr. Sulkowicz, Freud'un mantık dışı ve bilinçaltı konusundaki bulgularının iş hayatında geçerliliğinin hâlâ koruduğuna dikkat çekiyor.

Öyle ki üst düzey yöneticilerin (CEO'LAR) bile ebeveynlerinden bekledikleri onayı ofise taşıdıklarına tanık olduğunu belirtiyor. Sulkowicz, Freud'un grup dinamiği ve kardeşler arasındaki rekabetin CEO'ların performanslarını etkileyen en önemli faktör olduğunu ileri sürüyor.

FREUD VE AMERİKALILAR
Freud 1909 yılında kısa bir süre ziyaret ettiği ABD'yi 1930 yılında yayımlanan "Civilization and Its Discontents" isimli kitabında şöyle tanımlıyor: "Amerikalılar! Gözü paradan başka bir şey görmeyen bir güruh. Uygarlığın geleceği için bu insanları bir tehdit olarak görüyorum. Bunu fırsatını bulduğum anda kendilerine söylemeliydim." Bu kitabı yazdığında Freud yaşlanmıştı.

Kitap genel olarak Freud'un sosyal uzlaşma üzerindeki psikolojik düşüncelerini içeriyordu. İnsanlar güvence ve uygarlığın sağladığı konfor karşılığında, içgüdüsel saldırganlıklarından ve cinsel yönden üstünlük kurma dürtüsünden vazgeçmiş görünüyor.

Ancak Freud'a göre bu kolay bir pazarlık değildi. Bu içgüdüler çok güçlüdür ve bunların bastırılması bilinçaltında bir takım çelişkiler doğurur. Bunlar Lear'ın bahsettiği "Çekirdek fikri" oluşturur. Ve bu çekirdek fikir, isimlendiremediğimiz bir hastalığa yol açtığı gibi insanın doğasına kazındığı için tedavi edilmesi olanaksızdır. Lear, bu bağlamda, Freud'un ününün 1990'larla en düşük noktasına erişmesinin rastlantısal olmadığını söylüyor. Çünkü o dönemde Soğuk Savaş sona ermiş ve Fukuyama'nın 'Tarihin Sonu" isimli kitabı en çok satanlar listesinde birince sıraya yerleşmişti. Fukuyama Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla tüm dünyada liberal demokrasinin yolunun açılacağına inanıyordu
Ancak Fukuyama'nın bu öngörüsü 11 Eylül 2001 tarihinde yerle bir oldu. Lear bu konuda şunları söylüyor: "Tarihin sonu, süregelen insan çelişkisi dinamiğinin sona ereceği umudundan başka bir şey değildi. Ancak Freud, insanlar tarafından yazıldığı sürece tarihin hiçbir zaman sona ermeyeceğini söylüyordu."

Okunma Sayısı: 0  / Yorum Sayısı: 0
Bu yazıya daha önce yorum yapılmamış ?
Yorum
Üye olmak için tıklayınız...