Bu dünya bize atalarımızdan miras kalmadı. Biz onu çocuklarımızdan ödünç aldık.
Ara

Çocukluğunda Tacize Uğramış Kişilerle Danışma / Psikolojik Sorunlar

Çocukluğunda Tacize Uğramış Kişilerle Danışma

Psikoterapi ve psikolojik danışmanlık hizmetleri , çocukluğunda kötü muameleye maruz kalmış yetişkinlerle çalışmadan önce de hizmet olarak vardı. Son yıllarda bütün alanlarda çalışan terapistler bu tür olaylarla karşılaşmışlar, bu tip hastalarla uğraşmışlar ve onların sorunlarına çare bulmaya çalışmışlardır. Hastalardan çoğu bu sorunlarından dolayı başvurmuşlardır. Veya başka bir konu hakkında danışmaya gitmişler ve sorunlarının kaynağında çocukluklarında uğradıkları kötü muamele olduğunu görmüşlerdir.

Beutler ve Hill 1992 yılında şu soruyu sormuşlardır: ? bu tip hastalara uygulanabilecek özel ve etkili bir terapi modeli var mıdır?? veya ?problem odaklı terapi mi daha iyidir yoksa spesifik nedenlere bakmaksızın sorunu genel anlamda çözmeye çalışan terapi mi daha yararlıdır??

Çocukluğunda kötü muameleye uğramış yetişkinlere uygulanan terapinin sonuçları ve bu terapinin basamaklarının neler olacağı ile ilgili araştırma eksikliği bulunmaktadır. Klinik literatürde tanımlanan yaklaşımlar bu konunun çözümünde de uygulanmaktadır.Bunlar:
1.Psiko analitik model
2.travma modeli
3.kurtulma/ iyileşme modeli
4.eklektik/birleştirici modeller

Psiko analitik/psiko dinamik modeller : son zamanlardaki literatürde bu modelin daha az sunulduğu görülmektedir. Nedeni de konu ile ilgili daha az araştırma yapılmış olmasıdır. Fakat obje ve ilişkiler üzerine odaklanan çalışmalar sonucunda psikoanalitik model ,çocukluğunda kötü muameleye uğramış yetişkinlerin tedavisinde psikoanalitik modelin de uygulanabileceğini göstermiştir. (Mc Elroy 1991). Kötü muameleyle ilgili psikodinamik literatür, feminizm, benlik psikolojisi ve travma teorileri gibi diğer bakış açıları ile beraber irdelenmektedir. ( Davies ve arkadaşları 1994-91-90-91).

Psikodinamik modelin en kuvvetli yanlarından birisi de hastanın bağımlılık duygularını ve ilişkilerinde kendisine zarar veren yönlerini tanımlamasına yardımcı olmasıdır. ( Ç.N:içgörü kazanması süreci).fakat bu modelin en büyük dezavantajlarından bir tanesi de belirli teorik kurallara sıkıca bağlı olduğu için hasta tarafından ? cezalandırıcı- soğuk? bir yöntem olarak algılanabilir olmasıdır. Bu model de herhangi bir esneklik yoktur belirli kurallar içerisinde tedavi yöntemi uygulanır. Bu da bazen hastalar tarafından ?katı ? kuralcı ve soğuk ? olarak algılandığından hastanın iyileşmesinde pek bir katkı sağlamayabilir.

Travma modelleri
Genel olarak psikoanalitik yöntem travma hastalarında başarısızdır. Bu nedenle psikiyatrik gelenek içerisinde terapi konusunda travma modelleri uygulanmıştır. Bu modeller özellikle çok büyük afetlerden kurtulan ( örneğin deprem, savaş gibi, depremzede ve gaziler üzerinde yapılan araştırmalardan sonra ortaya çıkmıştır(Horowitz 1986). Bu çalışmalar sonucunda travma sonrası stres bozukluğu (post Travmatic stres disorder - PTSD) kategorisi ortaya çıkmıştır. Bu kategori 3 önemli semptom üzerine kuruludur:

1.travma geçiren hastanın travmaya neden olan olayları tekrar tekrar yaşaması
2.bireylerde ortaya çıkan cinsel istek
3.travmaya neden olan uyarıcıdan kaçınma.

Bu semptomlar APA 2nin 1994 te yapılan çalışmasında kabul edilmiştir.
Travma teorisinin ana konusu insanların anormal olaylar karşısındaki uyum sorunlarıdır. Diğer bir deyişle anormal olaylara maruz bırakılan bireylerin yaşadıkları zorluklar ve bunlara uyum gösterme süreci ana konu olarak ele alınmaktadır. Bu teoriye göre bireyler şu anda normal şartlarda yaşıyor olsalar dahi geçirmiş oldukları travmatik olayları uzun süre unutamazlar ve tekrar yaşarlar. Ve kendilerini çevreye adapte edemeyecek durumdadırlar. Örneğin, deprem zedenin deprem sonrasında her gün deprem olacakmış gibi hissetmesi en ufak bir sallantıyı deprem olarak algılaması ya da sallanıyormuş gibi hissetmesi.

TSSB'u çocukluğunda kötü muamele görmüş hastalarda da uygulanmaktadır. Çünkü çocukken tacize uğramış hastalar ileriki yaşamlarında bu olayları sıklıkla hatırlamakta ve o durumları tekrar tekrar yaşamaktadırlar. Yani aynı depremzedenin deprem olayını yaşaması gibi. Bu modelin hastalara kazandırdığı şeyler.arasında,
?ruhsal durumunu daha durgun hale getirme
?benzer olaylara gösterdikleri tepkini şiddetini azaltma sayılabilir.

Fakat küçük yaşta tacize uğramış hastalara uygulanmasında diğer modellerde olduğu gibi bazı sınırlılıklar vardır. Bu model çoğu otorite tarafından bir tedavi yöntemi olarak benimsenmemektedir. Çünkü travma önceki kişilik yapısını ve ilişki biçimlerini pek göz önüne almamaktadır. Aslında travma öncesi kişilik yapısı ve ilişki biçimleri de travmaya neden olabileceğinden , bu modelde bunların göz ardı edilmesi, çocukluğunda kötü muameleye maruz bırakılmış yetişkinlerle çalışırken, bu modeli etkisiz kılmaktadır. Yani depremzedeler de travma öncesi kişilik yapısı ve ilişki biçimleri pek önemli olmazken, çocukluğunda tacize uğramış yetişkinlerde travma öncesi kişilik yapısı ve ilişki biçimleri önem kazanmaktadır. Travma modeli buna ağırlık vermediği için bazı eksikliklere sahiptir.

Kurtulma / iyileştirme modeli
Öncelikle son yıllarda bu model önem kazanmıştır. Yapılan araştırmalar göstermektedir ki, çoğu kişinin inancı, çocukken tacize uğramış yetişkinlerin yetişkin hayatta yaşadıkları sorunlar sadece taciz odaklı terapilerle çözüme kavuşturulmuştur. Burada hastalar kurban olarak görülmekte ve iyileşmeleri için bu yolda kendilerini bir ?survivor? a yani birşeyden kurtulmuş bir insana transforme etmeleri gerekir. Bu modelin genel prensiplerinden biri de hastanın iyileşme yolunda bir takım ödev ve sorumlukları, yapması geren işler olduğu ve bunlarında çeşitli basamaklardan oluştuğudur. Bunu Bilinmeyen Alkolikler Programındaki 12 basamağa benzetebiliriz. Burada nasıl ki alkolü bırakmak için 12 basamak gerekmektedir, bu model de buradan esinlenmiştir. Bu model de basamakları şöyle sıralamamız mümkündür:

1.hastanın kendisi çocukken tacize uğradığına inanmalı ve kabul etmelidir.
2.Kendi öfkesini dışarıya vurarak rahatlamalıdır.
3.Kendisinde ? ben kurtuluyorum? imgesi oluşturmalıdır.
4.Tacizle ilgili anılarına sahip çıkmalıdır.
5.Bu anıların terapist tarafından hasta ile tartışılması gerekir
6.Hastanın içindeki çocuğun ortaya çıkarılması ve aynı şeyleri tekrar yaşaması sağlanmalıdır. ( Bass ve David 1988; Dinsmore 1991; Forward 1990; Frederickson 1992). ( ÇN: ?ikinci kez yaşanan gerçek birinciden kurtuluştur. Moreno.?)

Bu modelin en önemli özelliği de bu tip ?iyileştirme / kurtarma? gruplarının bulunması ve bunların birer sosyal destek grubu olarak diğerleriyle etkileşime girmesi, mücadele yöntemlerini diğerleriyle paylaşması, yaşantılarını birer eğitmen gibi diğerlerine aktarmalarıdır. Böylece diğerlerinin iyileşmesine katkıda bulunurlar.

Fakat yine de bu modelin bazı eksiklikleri otoriteler tarafından gözlenmiştir. Özellikle hastaların her zaman doğruyu söylemeyecekleri, paylaştıkları anıların yalan olabileceği ve dolayısıyla hastanın terapisti yanlış yönlendirebileceği konularına dikkat çekmişlerdir. ( Goldstein, Farmer 1992, Pendergrast 1995). Ayrıca Davies ve Frawley (1994) , Haken ve Schlaps (1991) de yaptığı araştırmalarda bu modelin bazen sadece bireyin tacizle ilgili anılarına odaklanarak bu olaylara sebebiyet veren diğer etkenleri göz ardı ettiğini bulgulamışlardır. Sorunların tamamının sadece tacizden kaynaklandığını kabul ederek sadece bu olaya odaklanmanın bir takım olumsuzlukları vardır. Çünkü taciz olayı yaşanana dek bireyin ruh hali ve davranışları dikkate alınmamaktadır.

Eklektik ve Birleştirici model
Halk arasında ?iyileştirici? ve ?hatalı bellek? hareketleri önemli olsa da akademik çevreler eklektik/birleştirici modeli savunmakta ve sıklıkla uygulamaktadırlar. Bu modelde bireyin sadece tacize uğradığı anda yaşamış olduğu olaylar, duygular ve anılar üzerine odaklanılmamış daha geniş anlamda tacize sebep olan olaylar, kişiler, kişilikler ve ruh halleri üzerinde durulmuş araştırılmış ve travma sonrasının akabinde olaylar, duygular göz önünde bulundurulmuştur. Dolayısıyla bir önceki modellerden daha geniş bir bakış açısıyla çocukluğunda tacize uğramış yetişkinlere yaklaşılmaktadır. Travma kombinasyonlarında odaklanılan terapötik uyarıcılar açısından araştırmacılar, Blake ? White ve Kline 1985, Ochberg 1991, kayıplar (Courtos 1988), bilişler (Jehu 1998, Salter 1995), duygulanımlar (Cornell ve Olio 1991),benlik psikolojisi ( Brierre 1992, Mc Cann ve Pearlman 1990), bilinçaltı sü(Brierre 11989, Haaken ve Schlaps 1991), obje ilişkileri (Devres ve Frawley 1994), Gardner 1990), aile sistemleri ( Gelinos 1983, Giaretto 1982), cinsellik (Maltz ve Hollman 1987) ve bellek süreçleri ( Coutors 1992, Olio 1989, Sanderson 1990).

Konular
Dört teorinin literatürdeki derin ve geniş araştırma sonuçlarına rağmen halen şu soru varlığını sürdürmektedir. ? çocukluğunda tacize uğramış hastaların sorunlarıyla diğer mutsuz yaşantılar geçirmiş hastaların sorunları arasında fark var mıdır?? yapmış olduğum uzun süreli teorik ve pratik çalışmalar sonucu bu soruya hem ?evet? hem de ? hayır? diyebilirim.

Çocukluğunda tacize uğramış yetişkinlerle yapılan klinik çalışmalarla, diğer sorunlu hastalara verilen danışmanlık arasında pek bir fark yoktur. Ki bu hastalarda hayatları boyunca farklı stresörlerle karşılaşmışlardır. Howe (1993) ?e göre psikoterapötik araştırma ve danışmanlığın toplamının daha güvenli bir çerçeve içerisinde ele alınması, hastaların daha anlayışlı hasta-doktor ilişkisi yaşamaları , dürüstçe kendilerini ifade edebilecekleri, anlaşılabileceklerini hissedebilecekleri bir ortam içerisinde olmaları öngörülmektedir. Bu iyileşme sürecini hızlandıracaktır.ne olsun hasta ile danışman arasında güvenli bir ilişki oluşturulmalıdır. Diğer terapileri başarıya götüren ana ve temel unsurların çocukluğunda tacize uğramış kişilerle tedavide de uygulanması gerekir.

Özellikle bu tip hastalar danışman'a güvenmede titiz ve seçici olurlar. Bu nedenle bu tip hastalarla çalışan danışman'ın her şeyden önce hastasıyla güven ilişkisini sağlaması çok daha önemlidir. Çünkü bu hastalar karşılarındaki insana güvenmedikleri zaman içlerindeki korku, endişe ve öfkeyi , yaşadıkları olayları anlatmakta zorluk çekerler. Utanabilirler yaşadıkları olayın öğrenilebileceğinden dolayı da ayrıca kaygı duyarlar. Yaşadıklarını paylaşabilmeleri için danışmanlarına aşırı güven duymaları gerekebilir. Danışman'ın da bunu sağlayıcı ortamı hazırlaması gerekir. Bir hasta üzerinde yaptığım bir araştırmada, (hastanın adı Emily)

Oh, orada nazikçe oturdum ve her dediğine kafamı salladım ve kabul ettim. Biliyorsunuz küçükken de ben böyle yetiştirilmiştim. .......... (Emily).

Küçükken tacize uğramış hastalarla çalışan çoğu danışman bu baş sallama ve kabul etme durumunun pek farkında değildir fakat genellikle terapilerde bu tip hastalar için önemli bir unsurdur. Bu önemlidir çünkü bu tip kafa sallama ve kabul durumları hastanın içerisindeki kızgınlık ve öfkeyi dışa vurmayı engeller bu nedenle terapistler bu baş sallama durumuna dikkat etmelidirler. Özellikle bu baş sallama ve kabul etme durumu çocukluğunda tacize uğramış yetişkinlerle danışmada önemlidir. Çünkü bu onların küçükken bir yaşayış tarzı olarak ta kabul edilmiştir. Küçükken tacize uğramış çocukların çoğu her şeye evet diyen, kabul edici , baş sallayan, suskun tiplerdir bu nedenle hastanın sorunlarına yönelebilmek için hastanın duygularının açığa vurmada terapist daha açığa çıkarıcı olmalıdır. Duyguların açığa çıkarılmasında psikodinamik bir bakış açısı gerekmektedir. Hastayla iyi bir ilişki kurulmalı, hastayla olan ilişkinin sınırları önceden açık ve net bir şekilde hastaya anlatılmalı, gizlilik önemle vurgulanmalı ve sürecin başlangıcında güven ilişkisi kesinlikle kurulmalıdır.

Son zamanlarda erkek terapistlerin bayan hastalara karşı cinsel tacizde bulunduklarıyla ilgili bazı veriler bulunmaktadır. Jehu (1994) ve Russel (1993) yaptıkları bir araştırmaya göre hastanın aldatılması, zayıf yönlerinden faydalanmak yani bir nevi onu kullanmak ,cinsel taciz olarak sınıflandırılmaktadır. Diğer konu ise bayan terapistlerin bayan hastaları kullanmalarının onları taciz etmek olarak ele alınmamasıdır. Fakat benim yaptığım araştırmalarda aldığım şaşırtıcı sonuçlara göre çoğu hasta, bayan terapistler tarafından bastırıldığını / domine edildiğini belirtilmiştir. Bu hastalara göre bu tip terapistler kendileri üzerinden duygusal ihtiyaçlarını karşılamakta ve kendilerini duygusal yönden kullanmaktadırlar.

Oysa ki bir çok araştırma bayan terapistlerin, çocukluğunda tacize uğramış yetişkinlerle çalışırken etkili olabileceklerini vurgulamaktadır. Ancak yukarda ki açıklamalar da görüldüğü gibi bazı bayan terapistlerin hastaları üzerinde baskı kurarak onları manipüle etmeleri gerekli güveni vermemekte ve tedaviden olumlu sonuçlar alınmamaktadır. Böylece feminist yaklaşımın da etkili olduğu söylenemez. Dolayısıyla buradan anlaşılan cinsiyetle ilgili bir analizin ( yani bayan terapist şöyle yapar erkek terapist şöyle yapar tarzı) tamamıyle kısıtlı bir yaklaşımdır. Ve herhangi bir şekilde klinik çalışmalarda yer almaması gerekir.

?..onun beni kontrol etmek istediğini hissettim. Ne yapmak istediğimi nereye gitmek istediğimi sanki planlıyormuş gibi geldi bana. Bir şilinglik domuz yavrusu gibi beni kullandığını düşündüm. Evet , devam ediyorum, kurban rolüne geri döndüm. Umarım beni daha güçlü kılmaya çalışmaz çünkü ona ? artık bundan fazla bir şey değilim? diyecek gücüm yok..mucize umdum demek......? ( alice)

Hastanın kendini ifade ediş şekli ve olayı kabulleniş biçimi de terapi sürecini etkiler.
?terapiyle ilgili en zor olan onların senin konuşmanı beklemeleridir.ve sen bundan konuşmak istemeyebilirsin...? (esme)

Özellikle cinsel taciz durumlarını anlatırken hastanın yaşadığı utanç, sıkılganlık, reddedilme kaygısı vb. duygulanımlar terapistin sunduğu güven, anlayış ve ilgi ile rahatlatılabilir. Bir hastanın ifadesi şöyledir:
?..onun beni kontrol etmek istediğini hissettim. Ne yapmak istediğimi nereye gitmek istediğimi sanki planlıyormuş gibi geldi bana. Bir şilinglik domuz yavrusu gibi beni kullandığını düşündüm. Evet , devam ediyorum, kurban rolüne geri döndüm. Umarım beni daha güçlü kılmaya çalışmaz çünkü ona ? artık bundan fazla bir şey değilim? diyecek gücüm yok..mucize umdum demek......? ( alice)

Bütün bu değişik terapi stilleri çocukluğunda tacize uğramış yetişkinlerin tedavisinde kullanılabilir. Yani hepsinin etkili olduğu bir yer vardır. Ne olursa olsun her durumda hastanın spesifik özellikleri göz önünde bulundurulmalı ve her hastaya farklı biçimde yaklaşılmalıdır. Hasta yetiştiği çevre içerisinde değerlendirilmelidir. Sadece tacize uğradığı an değil ondan önceki olaylar kişinin yaşadığı çevre, aile olayları ve tacizden sonra yakın zamanda yaşanan olaylar bir bütün olarak göz önüne alınmalıdır. Bu tür hastalar genelde çok duygusaldırlar. Olaylara karşı olan tepkileri diğer insanlara oranla daha şiddetli ve abartılıdır. Bu tip insanlar daha çok sevmeye, sevilmeye, şefkate, yakınlığa muhtaçtırlar. Dolayısıyla bunlar uygulanan terapi sırasında danışmanlardan bu tür sıcak ilgi ve yakınlık beklerler. Özellikle terapiye alışkın olmayan ve yalnız yaşayan hastalarda bu duygulanımlar daha da yoğundur ve kendilerine zarar verici niteliktedir. Bu tip hastalar kendilerini kabullendirmek isterler, reddedilmeye gelemezler, çok bağımlıdırlar, gereksinimleri yoğundur, diğerlerinin onayına daha çok ihtiyaç duyarlar, dolayısıyla bunlarla çalışırken duygusal açıdan terapistin dikkatli olması gerekir.

Bu tür terapilerde en önemli konu terapistin hastadan başından geçen olayları, duygularını, düşüncelerini tüm açıklığı ile anlatmasını istemesidir. Burada komik olan çocukken bu kişilere başlarından geçen bu olayları kimseye anlatmamaları istenmiştir. Onlara ? kimseye anlatma yoksa şöyle şöyle olur denmiştir. Bu deyişlerde onlarda bilinçaltına kazınmıştır. Bu nedenle çocukluğunda tacize uğramış yetişkinlerle terapi çok zor duygusal basamaklardan geçer. Çünkü hasta hiç konuşulmamış, daha önce hiç kimseye anlatmadığı, kendisinin de iğrenç bulduğu ,bazı durumlarda kendisinden de nefret ettiği durumları konuşmaya zorlar kendini. Bu durum da kendisinde suçluluk duyguları yaratacaktır. Bu nedenle bu tip hastalarla çalışan terapistler hastalarının ağzından gerçeği almada çok zorlanabilirler

Hasta, kendisinde travma yaratan ve bilinçaltına bastırmış olduğu olayları anlatmaya başladığında terapistin tepkisini de gözler. Terapistin herhangi bir reddedici davranışı erken yapılan yorumlar ve değerlendirmeler, hastada içe çekilme ve gerçekleri gizleme eğilimine neden olur. Terapistin ilgisiz ve soğuk tutumu da hastanın kendisini suçlamasına, endişe ve kaygılarının tekrar alevlenmesine neden olacaktır.hastanın da anlatılarıyla ilgili olarak ?acaba terapistim bana inanıyor mu?? şeklinde düşünceler oluşur. Çünkü başından geçen bu olayı iğrenç ve inanılmaz bulmaktadır ve anlattığı zaman ?terapistim buna nasıl yaklaşacak, nasıl düşünecek, beni suçlayacak mı?? tarzı düşünce biçimleri geliştirecektir.

Terapist de ? hastamın başına neler gelmiş neler yaşamış, uğradığı taciz nasıl şeymiş??tarzı meraklarla hastaya yaklaşırsa, süreç hasta için olumsuz etki yaratacaktır. Bu tavırdaki terapistlerin bu tip hastalarla çalışmamaları daha uygun olacaktır. Çünkü bu tür zorlamalarla hastaya yaklaşmaktansa, hastanın hızına ve duygusal ihtiyaçlarına uygun bir terapi daha uygun olacaktır.güvenli ve anlayışlı, hastanın hızına uygun bir ortam olursa hasta başından geçen korkunç olayı rahatlıkla anlatabilir, olayı kabullenebilir ve böylece beraber çözüm yolları aranabilir. Bu tip terapilerde her şey hastanın ihtiyaçlarına göre düzenlenmeli, onun istediği şekilde gelişmelidir. Bunun sonucunda hastalar bazı terapistlere karşı uyum sağlayamazlar ve başlarından geçen olayları anlatabileceklerini düşünmezler ve bu da onlarda yoğun strese neden olabilir. Terapistin değiştirilmesi söz konusu olabilir.

GELECEKTEKİ GELİŞMELER
Teorik görüşlerin karşılıklı etkileşimleri , genellikle geçmişteki olayların yani hatıraların psikolojik boyutu ve bilinçaltına bastırılmış bu hatırların yıllar sonra ortaya çıkarılması üzerinedir. Diğer bir deyişle çocukluktaki bastırılan taciz ile ilgili yaşantıların, yetişkinlik döneminde herhangi bir travmatik durum ile tekrar bilince çıkması sonucu hasta sorunlarına çare aramaya başlar.

Bu süreçte ?yanlış hatırlamalar/ sahte anılar? oluşturabilir. Toplumda ? yanlış hatıralar? adlı bu görüşe inanan sempatizan gruplar türemiştir ve bu gruplar terapistleri suçlamaktadırlar. Bu gruplar en kolay yolu seçerek, hastanın şu an sahip olduğu sorunların hepsini çocuklukta yaşadıkları olumsuz olaylara yüklemişlerdir. Ve hastayı ? sahte hatıralarla? tedavi yoluna gitmişlerdir. Bu görüşle çalışan terapistler her şeyi tacize bağlamışlar ve bu tarz bir terapi modeli seçmişlerdir.

Terapistlerin yüzde kaçının bu tip terapi sürecini tercih ettikleri konusunda araştırmalar yapılmalıdır. Ayrıca hastaların % kaçı geçmişi net bir şekilde ( olduğu gibi ) hatırlayabilmektedir? Kaçı hatırlayamamaktadır? Bu konular araştırmaya gereksinimi olan konulardır.

Kinik tecrübelerim ve süpervizör çalışmalarım sonuçlarına göre hastaların çoğu;
?çocukken tacize uğradıklarının farkındadır.
?Çok az bir bölümü tacize uğramadıklarını düşünürler.
?Taciz olayını zaman zaman zihinlerinde yaşadıklarını söylerler.
?Bazıları da herhangi bir olay yaşamadıkça geçmişte yaşananları hatırlamamaktadırlar.

Özellikle bireylerin olayları sık sık hatırlamaları ve bu hatıraların kişilerin günlük yaşamını etkilemesi sonucu terapiye geldikleri öngörülmektedir. ( Elliot, Brierre 1995, Pope ve Hudson 1995)
Tacizle ilgili hatıraların kategorileri yapmış olduğum araştırmalar sonucu şöyle sıralanmıştır:
?her zaman var olan unutulmamış hatırlar.
?Her zaman var olan ancak günlük yaşantıda farkında olmadığımız ancak istediğimiz zaman hatırladığımız hatıralar .
?Geri getirilmiş hatırlar ki bunlar tacizden dolayı genel bir unutmaya tabi olmuştur. (keşfedilmiş)
?Geri getirilmiş hatıralar ki bunlar tacizden dolayı yarım b,r unutmaya tabi olmuştur.
?Bir takım desteklerle geri getirilmiş hatıralar
?Yanlış tanımlamalarla geri getirilmiş hatıralar
?Güçlü bir telkin veya hipnoz sonucu geliştirilmiş ?yanlış/ yalan hatıralar?

Gerçek şudur ki, çeşitli yaşantılarla geri getirilen hatıralar gerçekle ilişkili olmayabilir. Bu terapinin dışında belirir ve bununla ilgili inanışlar terapötik uygulamalar içerisinde kabul edilebilir ve onaylanabilir değildir. Bilinenin ne olduğu ile ilgili değerlendirmeler içeren ölçek azınlık bir terapist grubu tarafından öngörülmektedir. Araştırmalar göstermektedir ki, hatıralarla ilgili olarak terapistlerin bunları bir neden olarak yorumlamaları güvenilir değildir.( Yapko, 1993)

?yanlış hatıra sendromu? ile ilgili olarak verimli bir tartışma yapmak istiyorsak bu inancın daha sistematik bir şekilde geliştirilmesini sağlamamız gerekmektedir. Çocukluğunda tacize uğramış yetişkinlerle çalışan terapistlerin ?yanlış hatıra sendromu? nu göz önünde bulundurmaları ve bu hatırlar üzerine çeşitli iddialarda bulunma ve hastanın aklına bir takım fikirler sokma konusunda dikkatli olmaları gerekmektedir. Bu ?yanlış pozitif? senaryo ve tartışma götürmez bir zarar demektir. Gelecek gelişmeler için, çocukluğunda tacize uğramış yetişkinlerin hatıra süreçleri üzerinde durulmalıdır. Yetişkinler ve aileler gerçekleri saklamakta ustaca davranırlar. Ve yanlış hatırlar sürece getirilebilir. ?yanlış hatıra? fenomeni, aileler ve sıklıkla büyükanne büyük babalar tarafından sunulur. Özellikle terapist hatıraların nerede gerçek nerede yalan olduğunu sorgulamaya başladığında bu tip tepkilerle karşılaşabilir. Aile üyeleri kendi çıkarlarını ve aile bütünlüğünü korumak için yanlış hatıralara sığınacaklardır.

Okunma Sayısı: 0  / Yorum Sayısı: 0
Bu yazıya daha önce yorum yapılmamış ?
Yorum
Üye olmak için tıklayınız...