Kaptanın ustalığı deniz durgunken anlaşılmaz.
Ara

Psiko-Analitik Metoda Karşı Nevrotik Direncin Özel Bir Türü / Psikolojik Sorunlar

Psiko-Analitik Metoda Karşı Nevrotik Direncin Özel Bir Türü

KARL ABRAHAM, 1919
Bir hastayı psiko-analitik yöntemle tedavi etmeye başladığımızda onu, bu tedavinin, koşulsuzca uymak durumunda olduğu temel kuralı ile tanıştırmış oluruz. Her bir hastanın bu kurala tavrı farklıdır. Bazı vakalarda hasta bunu kolaylıkla kavrar ve belirgin bir güçlük çekmeksizin uygular; diğerlerine ise serbest çağrışım yapmak zorunda olduğunun sık sık hatırlatılması gerekir. Tüm vakalarda zaman zaman bu şekilde çağrışım yapma konusunda başarısızlıklarla karşılaştığımız olur. Hasta ya dikkatle ele alınmış düşüncelerinin sonuçlarını ortaya koyar ya da aklına hiçbir şeyin gelmediğini söyler. Bu gibi durumlarda tedavi saati bazen serbest çağrışım yoluyla herhangi bir malzeme üretmeden geçebilir. Bu davranış bir dirence işarettir ve ilk işimiz de hastaya bu direncin doğasını açıklamaktır. Bizler tekrar tekrar direncin, zihindeki belli şeylerin bilince çıkmasına izin vermeye karşı olduğunu öğreniyoruz. Eğer tedavinin başlangıcında hastaya serbest çağrışımlarının bilinçdışı hakkında içgörü kazandıracağını açıklamışsak, o zaman bunu yapmayı reddetmesi, direncinin apaçık bir ifadesidir.
Vakalarımızın çoğunda bu türde, sırayla bir belirip bir kaybolan dirençlerle karşılaşsak da, bunu tüm tedavi boyunca yoruma gerek kalmaksızın sürdüren daha küçük bir nevrotik grup vardır. Psiko-analizin temel kuralına bu kronik direnç, analizin gelişimini bir hayli engelleyebilir ve hatta başarılı bir sonucun önüne geçebilir. Literatürde şimdiye kadar tekniğe dair diğer pek çok soru gibi bu soru üzerinde de pek az düşünüldü. Ben birkaç vakada bu güçlükle karşılaştım ve diğer psiko-analistler de aynı şeyi deneyimlemiş olduklarını söylüyorlar. Bu yüzden psiko-analize yönelik bu türden bir nevrotik tepkiyi tam anlamıyla araştırmak için teorik olduğu kadar pratik sebepler de var.
Bahsettiğimiz hastalar, ?akıllarına hiçbir şey gelmediğini? kendiliğinden güç bela söylerler. Onlar daha çok, kesintisiz ve sürekli bir şekilde konuşmaya eğilimlidirler ve bazıları, doktorun tek bir sözü ile dahi kesintiye uğramayı istemezler fakat kendilerini serbest çağrışımlara bırakmazlar. Programa uyuyormuş gibi konuşurlar ancak malzemelerini serbestçe getirmezler. Analizin temel kuralına zıt bir şekilde, söyleyecekleri şeyleri belli düşünce çizgilerine göre düzenleyip, kapsamlı bir eleştirelliğe ve egonun modifikasyonlarına tabi tutarlar. Doktorun metoda uymaları konusundaki uyarıları, davranışlarına hiç etki etmez.
Bu türde bir davranışın farkına varabilmek hiç kolay değildir. Böyle bir direnci fark edebilmek konusunda deneyimi olmayan doktora göre bu hastalar, analiz edilmek için olağanüstü bir isteklilik ve yorulmak bilmeyen bir beceriklilik gösterirler. Dirençleri, bir gönüllülük gösterisinin ardında gizlidir. Şunu eklemeliyim ki ben, aldatılma tehlikesinden kaçınabilmek için uzun süreli bir deneyime ihtiyaç duydum. Ancak bir kere bu sistematik direncin farkına vardıktan sonra, kaynağı da açıklık kazandı. Sınırlı sayıda tedavi ettiğim bu türde nevrotikler, hastalık ve semptomları açısından büyük farklılık göstermiş olsalar da hepsi, psiko-analize ve doktora karşı tutumlarında, şaşırtıcı bir şaşmazlıkla belli sayıda özellikler göstermektedirler. İlerleyen sayfalarda bu nitelikleri tartışmak istiyorum.
Bu hastaların görünürdeki uysallığının altında alışılmadık derecede bir meydan okuma gizlidir. Bunun ilk örneği çocuğun babasına karşı davranışıdır. Diğer nevrotikler serbest düşünceler üretmeyi genellikle redderken bu hastalar, bunu sürekli olarak yaparlar. İletişimleri niceliksel anlamda bereketlidir ve söylediğimiz gibi, deneyimsiz olan doktoru niteliksel alandaki kusura karşı körleştiren de budur. Bu hastalar sadece ?ben ile bağdaşmış' (ego-syntonic) olan şeyleri söylerler. Kendini sevmeyi (self-love) yaralayacak herşeye karşı özellikle duyarlıdırlar. Psiko-analizlerinde keşfedilen gerçeklerle ?küçük düşmüş' hissetmeye yatkındırlar ve bu türden küçük düşmeleri hissetmeye karşı sürekli olarak savunmadadırlar. Çok sayıda rüya getirirler ama açık içeriğe bağlı kalırlar ve rüya analizinden sadece zaten bildikleri şeyleri anlarlar. Hem acı uyandırıcı her izlenimden devamlı kaçınırlar hem de analizlerinden mümkün olan en fazla hazzı alma çabasındadırlar. Analizi haz ilkesinin kontrolü altına alma eğilimi özellikle bu hastalarda belirgindir ve birkaç başka özellikle de ortaklaşa bir şekilde narsizmlerinin net bir ifadesidir. Psiko-analizin temel kuralını sözünü ettiğim şekilde reddeden ve en bariz narsizmi olanlar, açıkçası bu hastalardı.
İyileştirici bir hareketi sadece haz elde etmek için bir fırsat olarak görme ve gerçek anlamını boşverme eğilimi, adamakıllı çocukça bir özellik olarak düşünülmelidir. Bir örnek bunu izah edecektir. Sekiz yaşında bir oğlan çocuğunun gözlük kullanması gerekiyordu. O da bundan çok memnundu ama onları kullanarak hoş olmayan göz rahatsızlığından kurtulduğu için değil, gözlük kullanmasına izin verildiği için mutluydu. Sonunda ortaya çıktı ki, rahatsızlığının gözlüklerin yardımı ile geçip geçmediğine hiç dikkat etmemişti; onlara sahip olmak ve okulda gösterebiliyor olmak onu o kadar mutlu etmişti ki, terapötik değerlerini tamamen unutmuştu. Bahsettiğimiz hastalar sınıfının psiko-analize yönelik tutumu da tamamen aynıdır. Kimi psiko-analizin, roman şeklinde yazdığı otobiyografisine enteresan katkılar sağlamasını bekler; bir diğeri psiko-analizin kendisini daha yüksek bir entellektüel ve ahlaki seviyeye çıkarmasını umar, öyle ki, o zamana dek rahatsız edici aşağılık duygularına sebep olan kız ve erkek kardeşlerinden üstün olabilsin. Bazı narsissistik ilgilerinin baskınlığı oranında, sinirsel yetersizliklerini iyileştirme amacından uzaklaşırlar.
Bu hastaların tedavi metoduna karşı benimsedikleri narsistik tutum aynı zamanda onların analistleri ile olan ilişkilerini de karakterize eder. Aktarımları tam değildir. Analiste isteksizce baba rolü verirler. Şayet aktarım işaretleri beliriyorsa, doktora yönelik arzuları, özellikle dikkat gerektiren doğada olacaktır, böylece tam da bu arzularla ilgili olarak kolaylıkla hayal kırıklığına uğrarlar ve libidolarını hızlı bir şekilde tümüyle geri çekme ile tepki gösterirler. Sürekli olarak doktorun kişisel ilgisinin işaretlerini ararlar ve kendilerini sevecenlikle davrandığını hissetmek isterler. Doktor onların narsistik ihtiyaçlarından gelen talepleri karşılayamadığı için, gerçek bir olumlu aktarıma rastlanmaz.
Bir aktarım geliştirmek yerine bu hastalar kendilerini doktorla özdeşleştirme eğilimindedirler. Analistle yakın bir ilişki içine girmektense kendilerini onun yerine koyarlar. Analistin ilgilerini benimserler ve psiko-analizle kendi üzerlerinde bir tedavi metodu olarak etki göstermesine izin vermek yerine bir bilim olarak uğraşırlar. Tıpkı bir çocuğun oyun oynarken babası olması gibi, yerleri değiştirme eğilimindedirler. Özellikle enteresan olduğunu düşündükleri kendi nevrozları ile ilgili kendi fikirlerinden bahsederek doktoru bilgilendirirler ve bilimin, özellikle de onların analizleri ile zenginleşeceğini hayal ederler. Bu şekilde hasta pozisyonunu terkedip, analizlerinin amacını gözden kaybederler. Özellikle de doktorlarını geçmeyi ve onun psiko-analitik yetenek ve başarılarının değerini düşürmeyi arzu ederler. Bu işi ?daha iyi yapabildiklerini? iddia ederler. Onları, narsizmlerine hizmet eden bu önyargılı düşüncelerinden uzaklaştırmak son derece zordur. Herşeye muhalefet etmeye alışıktırlar ve psiko-analizi, doktorla aralarında kimin haklı olduğu tartışmasına nasıl çevireceklerini iyi bilirler.
Aşağıda birkaç örnek yer almaktadır: nevrotik bir hastam sadece serbest çağrışım yapmayı değil, tedavi sırasında gerekli olan yatma pozisyonunu benimsemeyi de reddetti. Sıklıkla yerinden fırlar, odanın karşı köşesine gider ve yukarıdan bakan, didaktik bir tarzda, nevrozu hakkında kendi kendine geliştirdiği düşüncelerini anlatmaya koyulurdu. Bir başka hastam da benzeri bir didaktik tutum sergilerdi. Aslında psiko-analizi benden daha iyi anladığını çünkü nevrozu olanın ben değil kendisi olduğunu dobra dobra söylemişti. Uzun zaman devam eden tedaviden sonra bir defasında şöyle demişti; ?obsesyonel nevroz hakkında bir şeyler bildiğini şimdi anlamaya başlıyorum?. Birgün, karakteristik bir korkusu ortaya çıktı; o da şuydu,serbest çağrışımları kendisine yabancı ama doktora tanıdık gelen bir takım şeyleri açığa çıkaracak ve sonra da doktor iki kişinin ?daha zeki? ve daha üstün olanı olacaktı. Felsefi konularla son derece alakadar olan bu hasta psiko-analizden, bilime ?nihai gerçeği? kazandırmaktan daha azını beklemiyordu.
Tüm bunlar içinde haset unsurunun varlığı aşikardır. Söz konusu tipteki nevrotikler, psiko-analizlerinin dışarıdan kaynaklanan gelişimi veya onunla ilgili bir bilgiye gönderme yapan herhangi bir işareti istemeye istemeye verirler. Onların düşüncesine göre analistin tedaviye herhangi bir katkısı olmamalıdır; herşeyi kendi başlarına yapmak isterler. Bu bizi tüm bu hastalarda görülen çarpıcı bir özelliğe götürüyor; o da, tedavi saatinde serbest çağrışım yapma başarısızlıklarını evde telafi etmeleridir. Genellikle ?oto-analiz' diye isimlendirdikleri bu işlem, doktorun güçlerinin açıkça küçümsenmesini içerir. Bu hastalar tedavi saatleri sırasında analisti sahiden gelişime engel olarak görürler ve onun yardımı olmaksızın başardıklarını düşünerek fazlasıyla gururlanırlar. Bu şekilde elde edilmiş serbest çağrışımları, iyice tartılmış düşüncelerin sonuçları ile karıştırırlar, bazı belli fikirlere göre sınıflandırırlar ve bir sonraki gün doktora bu haliyle sunarlar. Şiddetli dirençleri sonunda hastalarımdan biri, ardarda gelen saatler sırasında pek az gelişme kaydettiğini, aslında hiç gelişme kaydetmediğini düşünmeye başladı. Bir sonraki gün geldi ve evde saatlerce ?çalışmak' zorunda kaldığını söyledi. Doğal olarak bundan kendi becerilerimin etkisiz olduğu anlamını çıkarmamı bekliyordu. Bu türden ?oto-analiz'deki bir unsur, insanın kendinden narsistik memnuniyeti, bir diğeri de babaya karşı isyandır. Kendi egosu ile bastırılmamış meşguliyeti ve az önce anlatılan üstünlük duyguları, kişinin narsizmine zengin bir haz stoğu sağlar. Süreç sırasında yalnız olmanın gerekmesi süreci, kötüye kullanıma ya da onun eşiti olan nevrotik gündüz-düşlerine olağanüstü yakınlaştırır, ki her ikisi de söz konusu hastaların tümünde belli bir dereceye kadar mevcuttur. Onlar için ?oto-analiz', gündüz düşlerinin bir türüdür, masturbasyonun ikamesidir ve terapötik zeminde mazur görüldüğü, hatta kurallarla belirlendiği için de, utançtan muaftır.
Sözünü ettiğim vakaların çoğunlukla obsesyonel nevrozlardan olduğunu söyleyebilirim. Bunlardan biri, obsesyonel semptomlarla karışık bir anksiyete-histeri vakasıydı ve diğerinde de paranoid bir bozukluk vardı. Psiko-analizdeki daha yeni sonuçları düşünecek olursak, tüm bu vakalarda belirgin olan sadistik-anal özelliklere şaşırmayız. Doktora karşı düşmanca ve olumsuz tutumlarından az önce bahsedildi ve hareketlerinin geri kalanını da anal-erotik güdüler açıklıyor. Buna birkaç örnek vereceğim. Şiddetli anal-erotizmi olan diğer nevrotiklerde olduğu gibi, bunlarda da, analizde konuşma yoluyla psişik malzemeyi boşaltmak, bağırsakları boşaltmaya benzetilebilir. (Bazılarının serbest çağrışımı gaz çıkarma ile özdeşleştirdiğini söyleyebilirim.) Onlar çocuklukta kaslarını kontrol etmeyi ve bağırsaklarını düzenli çalıştırmayı zorlukla öğrenebilen kişilerdir. Kendileri için uygun bir zamanda yapabilmek için belirli zamanlarda bağırsaklarını boşaltmayı reddeden bu kişiler şimdi bilinçdışı güdülerden dolayı psiko-analize ve doktora da aynı şekilde davranmaktadırlar.Tausk yakın zamanlarda, küçük çocukların bağırsaklarını boşaltma konusunda büyükleri kandırmayı sevdiği gerçeğine işaret etmiştir. Anne veya bakıcının talebini karşılamak için yapmaya gayret ediyor gibi görünürler ama hareket etmezler. Tausk bunun belki de çocuğun yetişkinleri kandırabileceğini fark ettiği en erken zaman olduğunu da ekliyor. Söz konusu nevrotikler bu çocukça davranış geleneğine devam etmektedirler. Bilinçdışı psişik malzemelerinden verip vermeyeceklerine, ne zaman veya ne kadar vereceklerine karar vermeleri ile, daha önce de olduğu gibi övünürler. Analiz saatine mükemmel bir şekilde düzenlenmiş malzeme getirmeleri sadece herşeyi sistematize etme ve kataloglamanın verdiği anal-erotik hazzı göstermekle kalmaz, aynı zamanda bir başka ilginç özelliği de gözler önüne serer. Freud yakın zamanlarda dışkı ve hediyenin bilinçdışı özdeşliğine dikkat çekti. Burada ilgilendiğimiz türden güçlü anal karakterdeki narsistik nevrotikler, sevgi yerine hediye vermeye eğilimlidirler. Doktora aktarımları tam değildir. Serbest çağrışımlarda kendilerini sıkıntısızca açamazlar ve ikame olarak da hediyeler getirirler; evde hazırladıkları ve bedenin çıktıları ile aynı narsistik aşırı değere konu olan bu hediyeler, psiko-analize yaptıkları katkılardır. Onlar için narsistik avantaj, ne vereceklerine karar verme gücünü ellerinde tutmaktır.
Obsesyonel hastalarımdan biri, kurma ve şüphe manisinden şikayetçiydi, psiko-analizin kendisini, metodlarını ve sonuçlarını kendi düşüncelerinin ve şüphelerinin konusu haline getirmişti. Tamamen ailesine bağımlıydı ve kendi annesinin mi yoksa Freud'un mu haklı olduğu gibi şüphelerle kendi kendini bezdiriyordu. Annesinin, kabızlığını gidermek amacıyla ona daima klozette hayal kurmamasını, dışkılama sürecinin kendisini düşünmesini öğütlediğini söylüyordu. Freud ise tam tersine kesinlikle zıt bir kural koymuştu yani, serbestçe çağrışım yapmak ve sonra ?herşeyin kendiliğinden gelivermesi'. Bu hastanın psiko-analizi annesinin metoduna göre değil Freud'un metoduna göre uygulaması için oldukça uzun bir süre geçmesi gerekti. Anal-erotiklerin iyi bilinen pintilikleri, bu hastaların tedavi için isteyerek malzeme sunumları yaptıkları gerçeği ile, ki yukarıda bahsedilen sebeplerle boş yere sürmüştür, karşıt gibi görünüyor. Ne var ki bu davranış, az önce ifade edilmiş olanlarla açıklanabilir. Bu hastalar herşeyi kendi narsizmleri için feda ederler. Hepsi de tedavinin amacının kendi nevrozlarını iyileştirmek olduğunu gözden kaçırmaya oldukça eğilimlidir. Bu, zararı dikkate almamalarını kolaylaştıran diğer bir düşüncedir. Eski bir anektodla anlatmak gerekirse söylenebilir ki narsissizmleri için hiçbir şey o kadar da kıymetli değildir.
Cimrilik karakter özelliği bunun yanısıra başka bir yerde daha mevcuttur. Bu hastalar bilinçdışı malzemelerini biriktirirler. Bir gün, ?herşeyin birdenbire ortaya çıkacağına' dair bir inanç geliştirmeye yatkındırlar.Tıpkı bağırsak etkinliklerinde olduğu gibi psiko-analizlerinde de kabızdırlar. Boşaltım, uzun bir gecikmeden sonra uygun bir anda gerçekleşmeli ve özel bir haz vermelidir. Ancak bu final, tekrar tekrar ertelenir.
Bu tanımdaki hastaların analizleri önemli güçlükler gösterirler. Bu güçlükler kısmen hastaların dirençlerini gizleyen sahte boyun eğmelerinden kaynaklanmaktadır. Analiz hastanın narsizmine saldırıdır ve tam da bu dürtüsel kuvvet üzerine bizim terapötik girişimlerimiz kolaylıkla suya düşer. Bu yüzden, bu duruma aşina olan herkes vakalarımın çoğunda çabucak sonuca ulaşmadığımı anlayacaktır. Şunu da eklemeliyim ki birkaç vakada, etkisi yaygın karakterde, işe yarar miktarda gelişme sağlamakta başarılı olmama rağmen hiçbir vakada tam bir iyileşme elde edemedim. Benim deneyimlerim belki de terapötik beklentilerin çok olumsuz bir resmini çizmektedir. İlk vakalarımı tedavi ederken, dirençlerin kendilerine özgü doğasına dair derin bir içgörüm yoktu. Şu hatırlanmalıdır ki 1914'teki Freud'un klasik çalışmasına kadar, narsissizme ilişkin bilgimiz yoktu. İzlenimim kesinlikle şu ki, bu hastalara dirençlerinin doğasını tedavinin en başından açıkladığım için narsistik dirençlerinin üstesinden gelmek şimdi daha kolay. En büyük zorluğun, bu türdeki hastaların girebileceği tüm şekilleriyle narsizmlerinin ve özellikle de bunun baba kompleksi ile ilişkisinin etraflı bir analizini yapmak olduğunu düşünüyorum. Eğer narsistik rezervlerinin üstesinden gelmek ve ,ki o da aynı şey demektir, olumlu bir aktarım geliştirebilmeleri mümkün olabilirse bu hastalar bir gün, doktor yanlarındayken bile umulmadık bir şekilde serbest çağrışım yapacaklardır. Bu çağrışımlar ilkin birer birer gelecek ama sözü edilen sürecin gelişimi ile daha bereketli olacaktır. Bu nedenle, tedavideki güçlüklere özel dikkat sarfetme ile başlamak zorunda olmama rağmen son olarak bu türdeki vakalar için tamamen olumsuz bir prognoza karşı da uyarıda bulunmak istiyorum.

Okunma Sayısı: 0  / Yorum Sayısı: 0
Bu yazıya daha önce yorum yapılmamış ?
Yorum
Üye olmak için tıklayınız...