Sessizliğin Yapısı / Psikolojik Sorunlar
Yıllar boyunca birçok Gestalt terapisi bir grup ortamında yapılmıştır; buna rağmen Gestalt yaklaşımının gruplara uygulanışı çok fazla gelişmemiştir (Frew 1988; Harris 1995). Bu yüzden, Gestalt grup sürecinin bir parçası olan sessizliğin henüz tam olarak keşfedilmemiş olması pek de şaşırtıcı bir durum değildir.
Sessizlik sadece Gestalt yazarlarının göz ardı ettiği bir konu değildir. Grup terapisi literatürü incelendiğinde, sessizlik hakkında çok az sayıda araştırma yapıldığı belirlenmiştir. Bu referansların büyük bir kısmı ?sessiz grup üyesi? ile ilgilidir. Yalom (1975), grup psikoterapisi ile ilgili yazısında sessiz grup üyesini şu şekilde tanımlamaktadır: ?Sessiz bir hasta problemli bir hastadır; nadiren gruptan faydalanır?. Yalom için sessizlik, olumsuz bir ifadeyi beraberinde taşımaktadır. İncelenen diğer makalelerde de sessizliğin genellikle bir problem olarak ele alındığı görülmektedir.
Sessizliğin olumlu ve iyileştirici bir kuvvet olduğuna dair hiçbir bulgunun olmaması dikkat çekicidir. Sessizliğin nasıl ortaya çıktığı ve nasıl kullanıldığı ile ilgili olarak çok az sayıda araştırma bulunmaktadır. İşte bu noktada sorulması gereken soru, ?Sessizliğin gruplarda tamamen sorun yaratan bir durum? olarak görüldüğü düşüncesinin nasıl ortaya çıkmış olduğudur. Gündelik yaşantımızda, ?Söz gümüşse, sukut altındır? mesajlarıyla büyütülmemize karşın genellikle söze sığınmamızda belki bu nedenledir. Pek çok sessizliğin kendi içinde barındırdığı sesten çekinmektedir. Sessizlik beraberinde aslında bir iç gözlem sürecini mi başlatmaktadır? Sorun, bu iç gözlemin terapi ortamına getirilememesi; terapistin sürecin bir parçası haline gelememesidir.
Okunma Sayısı: 0 / Yorum Sayısı: 0
Bu yazıya daha önce yorum yapılmamış ?