Psikolojik Savunma Mekanizmaları / Psikolojik Sorunlar
Ağır bir zorlanma yaşamakta olan insan başlıca iki sorunla karşılaşır, yeni duruma uyum sağlamak için gerekli çabayı göstermek ve psikolojik dağılmaya karşı kendini korumak. Birinci grup güçlükler çabaya yönelik davranışlarla, ikinci grup sorunlar ise , savunmaya yönelik davranışlarla çözümlenmeye çalışılır.
Ego savunma mekanizmaları, çatışma ve anksiyeteye karşı kullanılan ego işlemleridir. Genellikle bilinçdışı süreçlerdir ve birey ne tehlikenin ne de kullandığı savunmanın bilincinde değildir. Bu mekanizmalar organizmanın psikolojik bütünlüğünü ve dengesini korumayı amaçlar.
Klinik yayınlar savunmaları algılanan içsel ya da dışsal tehditler karşısında bilinçdışı harekete geçtiğini ve temelde şu dört işlevi yerine getirdiğini desteklemektedir.
? algılanan tehditlerin anlamını tahrif etme
? ister içsel ister dışsal kaynaklı olsun algılanan tehditlere karşı üstünlük illüzyonu yaratma
? yaşanan anksiyeteyi yok etme ya da katlanılabilir bir düzeye indirme
? kişinin iyilik duygusunu koruma ya da arttırma.
İnsan tek bir savunma mekanizmasını değil , bir grup savunma örüntüsünü birlikte kullanılır. İnsanın en belirgin olarak kullandığı savunma mekanizmaları , içinde bulunduğu koşullara göre ve yaşamının bir döneminden diğerine farklılık gösterebilir. Ego savunma mekanizmalarını çabaya yönelik davranışlardan ayıran en önemli özellik , bu tepkilerin bilinçdışında geliştirilmesi ve işlemesidir. Kişi bu mekanizmaların oluşturduğu duygu ve davranışları , gerisindeki dinamik güçlerden haberdar olmaksızın yaşar.
Bastırma (Repression)
Birey, emosyonel çatışma ya da iç ve dış stres etkenlerine, rahatsız edici istek düşünce ya da yaşantıları bilinç alanından uzaklaştırarak tepki verir. Duygu yönünü ilişkili düşüncelerden ayırarak bilinçte tutabilir. Bastırılan duygu, düşünce ve anılar önce bilinçli olarak yaşanmış ya da yaşandığı halde algılanmamış süreçlerden oluşur. Anksiyete ile başa çıkmada en etkili savunmalardan biri olan baskı hayatın ilk yıllarından itibaren başlar ve ömür boyu sürer.
Anı ve deneyimlerin bilinçdışına itilmesi ve orada tutulmasıdır. Diğer bütün savunma mekanizmalarına temel teşkil eder. Bilinçdışına itilen ve orada tutulan dürtüler, istekler, anılar ve duyguların bilinç düzeyine çıkması genellikle benlik tarafından kabul edilmez. Yani bunlar üstbenlikçe (süperego) yargılanarak yasaklanan ve benliğe acı, bunaltı veren öğelerdir. Bu nedenle bastırılırlar.
Bilinçdışı duygu ve dürtüler, bastırma düzeneğinin zayıfladığı zamanlarda bilinç düzeyine çıkma ve kendilerini belli etme eğilimi gösterirler. O zaman benlik bir tehlike durumu algılar ve bunaltı belirtileri ortaya çıkabilir. Bastırılan bazı dürtüler ve çatışmalar yetişkin yaşamda çok değişik davranış örüntülerine ya da bozukluklarına yol açabilir. Örneğin, Oediepus (ödipus) karmaşasını çözümleyememiş bir kişide yetişkin yaşamda, cinsel güç sorunları, evlenememe durumu, karşı cinse yönelik aşırı çelişkili tutumlar, uygun olmayan özdeşim belirtileri görülebilir. Bunun yanı sıra bastırma günlük yaşamda dil ve hareket sürçmeleri olarak belirebilir.
Yadsıma-Düşleme (Denial - Phantasy)
Tüm ilkel savunma mekanizmaları çevredeki tehlikelerin varlığını yadsıma amacını güder. Eğer kişi tehlikeyle baş edemez ya da ondan kaçınamazsa, kullanılabilecek tek yol bu tehlikeyi yok saymak olur. Anna Freud iki tür yadsımadan söz etmiştir: 1- Düş yoluyla yadsıma ve 2- Söz ve davranışlarla yadsıma. Freud'a göre yetişkin insanda gerçeklik sınanmasının gelişmiş olması, gerçeğin tümüyle yadsınmasına imkan vermez. Yine de yadsıma eğilimi insanda yaşam boyu sürer ve anksiyete yaratıcı durumlarda geçici olarak kullanılır. Benlik için tehlikeli olarak algılanan ve bunaltı doğurabilecek bir gerçeği yok saymak, görmemek değişik derecelerde oldukça yaygın olarak kullanılan bir ilkel savunma biçimidir. Birçok özürlerimizi, utanç ya da suçluluk doğuran eski deneyimlerimizi bilinç altına itmekle kalmayız, bunları hiç yaşanmamış gibi de algılayabiliriz. Öfke, kızma en çok yadsınan duygulardır. Öfkesi belli olduğu halde kişi bunun hiç farkında olmaksızın yadsıyabilir.
Neden Bulma ( Rationalization)
Anksiyetenin gücünü azaltmak amacıyla çoğu kez yadsıma mekanizmasıyla birlikte kullanılan neden bulmada iki temel savunma öğesi bulunur. 1- Kişinin davranışını haklı göstermesine yardımcı olan öğe. 2- Ulaşılamayan amaçlara ilişkin düş kırıklığının etkisini yumuşatan öğe.
Neden bulma mekanizması
Geçmiş, yaşamakta olduğumuz ya da gelecek için tasarladığımız davranışlara, mantıklı ve toplumun onayladığı açıklamalar getirme biçiminde işler. Neden bulma, insanı gereksiz engellenme duygularından korur ve yetersizlik duygularının hafifletilmesine yardımcı olursa da karşılığı insanın kendini aldatmasıyla ödenir. Neden bulma mekanizması nevrotik özellikler gösteren insanların yaşamında sürekli kullanılır. Gerçek benlik ile idealize edilmiş benlik birbirinden koptuğu oranda bu mekanizmanın kullanılma alanı da genişler.
Yansıtma (Projection)
Yansıtma, erken gelişim dönemleri içerisinde küçük çocuğun inkar savunmasıyla birlikte en çok kullandığı savunmadır. Bazı insanlar kendi çaresizliklerinden kaynaklanan düşmanca duygularını, çevrelerinden kendilerine yöneltilmiş gibi yaşama eğilimi gösterirler. Kimi ise değersizlik duygularını, diğer insanlar tarafından küçümsenmekte olduğu inancına dönüştürür. Bazı insanlarda bu duygu öyle yoğundur ki, diğer insanlar tarafından kendilerine verilen değeri ve gösterilen yakınlığı kabullenemez ya da psikoz sınırlarını zorlayan mantık dışı bir duyarlılık gösterirler. Bu da benliğin dış dünya ile olan ilişkisini önemli ölçüde bozar.
Bazı duygu, dürtü, gereksinim ya da yaşam olaylarının dışarıya aktarılıp, yansıtılıp, dışarıdaymış ya da dışarıdan kendisine yöneltiliyormuş gibi algılanmasıdır.
Yansıtma mekanizmasında kişi, kendi içinde yadsıdığı bir dürtüyü (ki bu toplumca onaylanmayan bir dürtüdür) başkalarında görür ya da başkalarının bu dürtüyü kendisinde gördüğünü sanır. İçinde öfke ve kin duyguları olan bir kişi, "bana kızıyorlar, benden nefret ediyorlar" diye düşünebilir. Burada hem yadsıma (bende kızma yok), hem de yansıtma (onlarda var) düzeneği işlemektedir.
Telafi etme (Compensation)
Ödünleyici tepkiler, insanın gerçek ya da imgesel eksikliklerinden olan yetersizlik duygularına karşı geliştirilirler. Ödünleyici tepkiler daha çok dolaylı bir biçimde geliştirilir. Sakatlığının ya da yetersizliğinin etkilerini doğrudan gidermek yerine kişi bir başka yönünü geliştirerek ya da ilgiyi bir diğer yönüne çekerek bu eksikliğini ödünleyebilir. Toplumun değerleri insanı güç, saygınlık ve para kazanmaya yöneltir. Adler de güçsüzlüğe karşı geliştirilen telafi etme mekanizmalarını insan doğasının bir özelliği olarak görmüş, nevrotik eğilimli insanda bu duygunun bir aşağılık kompleksine dönüşerek abartılmış telafi etme mekanizmalarının kullanılmasına neden olduğunu açıklamıştır.
Yüceltme (Sublimation)
Kabullenilemez bir istek yerine o isteğe benzer ama kişinin değer sistemi ile çatışmayan bir faaliyeti gerçekleştirmedir. Cinsel ve saldırgan dürtülerden gelen enerjinin dönüştürülerek yapıcı ve yaratıcı biçimde ifade edilmesi olarak da tanımlanır. Bu mekanizmanın oluşum aşamaları şöyledir: a) gerçek amacın ketlenmesi b) cinsel ya da saldırgan niteliklerin etkisiz duruma getirilmesi c) ego tarafından enerjiye yeni bir biçim verilmesi. Yüceltme mekanizması enerjinin engellenmediği, yani baskı mekanizmasının işlemediği durumlarda kullanılabilir. Yüceltmede ego özgün tepkilerin yolunu tümden kapatmaz, yönünü saptıracak biçimde engel koyar. Böylece içgüdüsel enerji ve savunma enerjisi birleşerek boşalırlar. Yüceltmeye ham madde olan dürtüler, çocukluk dönemine ait cinsellik öncesi eğilimlerdir. Yüceltme mekanizmasında, toplumca onaylanmayan ilkel nitelikteki dürtü, eğilim ve istekler doğal amaçlarından çevrilerek, toplumca beğenilen etkinliklere dönüştürülürler.
Çocuklukta en yalın biçimiyle gözlemlenebilen yıkıcı eğilimler yetişkinlik döneminde toplum tarafından onaylanmayacağından böyle bir insan örneğin iyi bir patlayıcı madde ya da silah uzmanı olarak bu eğilimini yüceltebilir.
Özdeşleşme (Identification)
Özdeşleşme, normal gelişim süreci içinde çocuk ya da ergenin, benliğine örnek olarak, erkekse babasını, kızsa annesini ya da diğer kişileri seçip onlara benzemeye çalışması, yani taklit yoluyla öğrenme süreçlerinin bir parçası olarak yaşanır. Yetişkin dönemde özdeşleşme, kişinin değerini koruma ve artırma amacını güden bir savunma mekanizması olarak kullanılır. Ergenlik ve yetişkin dönemlerinde kişinin özdeşleştiği insanların ve grupların sayısı artar, toplumun yanı sıra o da kendini özdeşleştiği gruplara göre değerlendirir. Yetişkin insanlar işleriyle, evleriyle, özel ilgi konularıyla, çocuklarının başarılarıyla ve siyasal öğretilerle özdeşleşirler. Ancak eğer insan, kişisel değerlerini ve yeterlik duygularını özdeşim gruplarına aşırı oranda bağlamışsa, özdeşimlerinin yetersiz kaldığı zorlanma durumlarında ya da özdeşleştiği grubun düş kırıklığı yaratması sonucu, kendisine olan saygısını da kolayca yitirebilir.
İçe atma (Introjection)
İçe atma mekanizması kişinin, başkalarının değerlerini veya özelliklerini bu kişilerle çatışmaya düşmemek veya bu kişilerin tehdidi altına girmemek için benliğe sindirmesi, kişiliğinin parçası durumuna getirmesidir. Bu mekanizma yansıtma mekanizmasının karşıtıdır. Yaşamın ilk aylarında çocuk, besin maddelerini içine almasının kendisine haz verdiğini fark eder; birinci yıldan sonra sindirimi izleyen yıkıcı süreçlerin de benzer duygular yarattığını gözlemler, daha sonraki yaşantılarında ise giderek, kendisine yarar sağlayan nesneleri ya da kavramları kullanmak, tehlikeli gördüklerini ise yok etmek amacıyla içe atmayı öğrenir. İçe atma terimi daha çok, bazı değer yargılarının benimsenmesini tanımlamak amacıyla kullanılır. İçe atma mekanizması depresyonların psikodinamiğinde patolojik bir nitelik kazanır. Depresyona eğilimli olan kişi hoşgörüsüz ve suçlayıcı ana-baba tutumlarıyla yetişmiş olduğundan , egosu yeterince gelişmemiştir ve bundan ötürü çevresindeki insanlara aşırı bağımlıdır.
Yön değiştirme (Displacement)
Benliğin kabul edilemez olarak gördüğü dürtülerin, düşüncelerin ve duyguların gerçek nesnesinden koparılarak daha kabul edilen bir diğer nesneye transfer edilmesidir. Yön değiştirme mekanizması bazen simgesel bir çağrışım sürecinden geçerek karmaşık bir nitelik kazanabilir. Küfür, yıkıcı eleştiri ya da dedikodu, çoğu kez birikmiş düşmanlık duygularının yön değiştirmiş anlatım biçimleridir.
Yapma-bozma ( Undoing)
Önceden yapılmış bir davranış ya da düşüncenin bozularak bilincin kabul edebileceği şekilde yeniden yapılmasıdır. Yapılan yanlışı düzeltmenin ya da ondan ötürü özür dilemenin, ceza tehdidini bağışlanmaya dönüştürebildiği çocukluk yıllarında öğrenilir. Yapma-bozma mekanizması kökenini bu yaşantıdan alır. Bu mekanizma günlük yaşantıda çok sık kullanılır. Kusurlu davranışlarımız için dilediğimiz özürler, günahlarımıza karşılık verdiğimiz sadakalar ve arada bir duyduğumuz pişmanlık duyguları bu mekanizmanın ürünüdür. Normal koşullarda kişinin kendine olan saygısını sürdürebilmesini sağlayan yapma-bozma mekanizması, katı süperego yapısına sahip kişilerde nevrotik bir nitelik kazanır. Suçlayıcı ana-babanın ürünü olan bu denli katı bir süperego kişiyi her türlü girişimden alıkoyar ve yaşam alanını daraltır. Yapma -bozma mekanizması daha çok kişinin haberdar olduğu suçluluk duygularına karşı geliştirilir ve gereğinde yadsıma ve yansıtma mekanizmasıyla birlikte kullanılır. Ana-babanın ve daha sonraları toplumun içleştirilen değerleri kişiye uygunsuz davranışlarında ötürü kendini suçlama, yargılama ve cezalandırma sorumluluğunu yükler. Yapma-bozma mekanizması, kişinin kendisi ve çevresi tarafından onaylanmayacak düşünce ya da davranıştan vazgeçmesi ve eğer böyle bir söz ya da eylem dışa vurulmuşsa, ortaya çıkan durumu onarmasıyla belirlenir. Bir başka anlatımla, bu mekanizma suçluluk duygularına karşı geliştirilir ve adeta bir sözcüğü yanlış yazan birinin kağıdı silgiyle temizleyerek o sözcüğü yeniden yazmasına benzer. Yapılan yanlışı düzeltmenin ya da ondan ötürü özür dilemenin ceza tehdidini bağışlanmaya dönüştürebildiği çocukluk yıllarında öğrenilir.
Yapma-bozma mekanizması günlük yaşamda çok sık kullanılır. Kusurlu davranışlarımız için dilediğimiz özürler, günahlarımıza karşılık verdiğimiz sadakalar ve arada bir duyduğumuz pişmanlık duyguları bu mekanizmanın ürünüdür. Bazı dinlerdeki günah çıkarma ya da kusurların bağışlanacağı güvencesi, insanın yaptığı yanlışların bağışlanmasına ve her şeye yeniden başlayabilmeye karşı duyduğu yoğun ihtiyacı yansıtır.
Karşıt-Tepki Oluşturma (Reaction Formation)
Suçluluk duygusu yaratan tehlikeli istekler çok yoğun olduğunda bunların baskı altında tutulması da güçleştiğinden kişi, bu isteklerinin tam karşıtı olan bilinçli tutum ve davranışlar geliştirerek kendini korumaya çalışır. Böylece kişi içsel dürtülerine kesin engeller koyarak baskı mekanizmasını pekiştirir ve olumsuz dürtülerini bilinç düzeyinden uzak tutmuş olur. Karşıt tepki oluşturma mekanizmasını kullanan kişiler, kendi yaşamlarını olduğu gibi yakın çevrelerindeki insanların davranışlarını da baskı altında tutma eğilimindedirler. Yaşam alanlarını dar tutarak kendilerini koruduklarından , baskı altındaki isteklerini kışkırtabilecek her türlü değişikliğe ve yeniliğe karşı çıkarlar. Karşıt tepki oluşturma , ülküleştirilmiş benliği gerçek benliğe en çok yabancılaştıran savunma mekanizmasıdır. Bu mekanizmanın yerleşmesi, çoğu kez obsesif- kompulsif bozukluğun ortaya çıkmasına neden olur.
Dönüşme (Conversion)
Anksiyete yaratabilecek bilinçdışı duyguların bilinç düzeyine erişmesini engelleyebilmek ya da zorlanma yaratan çevresel durumlardan kaçabilmek amacıyla ve gerçek bir organik nedeni olmayan bedensel hastalık belirtileri biçiminde ortaya çıkan , nevrotik düzeyde bir savunma mekanizmasıdır.
Somatizasyon (somatization)
Bu savunma türünde saldırgan dürtüler kişinin organlarına yöneltilir. Kabul edilmez nitelikteki dürtüler öylesi bir baskı altında tutulur ki çoğu ancak bedensel yakınmaları yoluyla iletişim kurabilir.
Gerileme (Regression)
Ulaşılan gelişim dönemi bireyde kaygı yarattığında erken gelişim dönemlerindeki davranış örüntülerine geri dönülerek mevcut kaygıdan kurtulma sağlanır. Birey hangi gelişim dönemini en rahat şekilde geçirmişse gerileme olduğunda o dönemin özellikleri ortaya çıkar.
Entellektüalize etme (Intellectualization)
Benlikçe yasaklanan dürtülerin, duyguların ve anıların düşünsel yetilerle ve bilgilerle açıklanmaya çalışılarak üzeri kapatılır.
Yalıtma (Isolation)
Bir yaşantıyla ilgili olan düşünce ve duygulanımın birbirinden ayrılması sürecidir. Düşünce bilinçli olabilirken buna eşlik eden duygulanım bastırılmıştır.
Bölünme (Splitting)
Bölünme insan benliğinde bulunan doğal dürtülerin ya da içe atılmış olan nesnenin olumlu ve olumsuz, iyi ve kötü diye bilinen parçalara bölünmesi; iyinin yaşatılmaya, kötünün yok edilmeye ya da kötünün yaşatılıp iyinin yok edilmeye çalışılmasıdır. Yaşantıları tehlikeli olanı tehlikeye açık olandan ayırarak düzenleyen biyolojik yasanın psikolojik savunma mekanizmasına dönüşmesi biçiminde de yorumlanabilir.
Dışavurum (Acting-out)
Bilinçdışı duygu, düşünce ve isteklerin hiçbir denetimden geçmeden davranışlara dökülerek doğrudan ifade edilmesidir.
Tümgüçlülük (Omnipotance)
İdealleştirilmiş nesnenin iyi ve güçlü yanları alınarak benliğin her şeye gücü yeter olarak hissedilmesidir.
Duygusal Soyutlanma (Emotional Insulation)
Duygusal soyutlanma mekanizması kişinin duygusal ihtiyaçlarının diğer insanlar tarafından etkilenmesine karşı önlem almasıdır. Kişi, ilişkilerinde duygusallığa yer vermeyerek düş kırıklığına ve zedelenmeye karşı korunmaya çalışır. Bu mekanizmayı her türlü acıdan koruyacak bir kabuk gibi kullandığında, yaşama etkin ve sağlıklı katılımını da azaltmış olur ve duygusal olmamayı güçlülük olarak yorumlama eğilimindedir.
İlkel idealleştirme- değersizleştirme (Primitive idealization- devaluation)
Bireyin içsel yada dışsal tehlikelerden korunabilmesi gayesiyle tümden iyi ve güçlü imajlar yaratmasıdır. İdealize edilen diğeri vasıtasıyla objenin büyüklüğü ve güçlülüğü paylaşılmış olur ve hayal kırıklığına, kıskançlığa karşı korunulur. Obje hayal kırıklığı yarattığı durumlarda değersizleştirilerek saldırgan dürtüler ifade edilir.
İdealizasyon (Idealisation)
Bireyin gerçekte veya hayalde sevgi nesnesine gereğinden çok daha fazla miktarda yaptığı libidinal yatırımdır. İdealleştirme , özdeşleşme savunmasının hazırlayıcı basamağıdır. Bu iki savunma süper egonun gelişiminde önemli rol oynarlar.
Özgecilik (Alturism)
Birey, duygusal çatışma ya da iç ve dış stres etkenlerine, diğerlerinin gereksinimlerini karşılayarak tepki verir. Bazen, karşıt tepki kurmadaki özverinin aksine, birey özveriyle yaptıklarından ya da başkalarından aldığı tepkilerden haz duyar.
DÖNÜŞTÜRME (Conversion)
Dönüştürme, anksiyete yaratabilecek bilinçdışı duyguların bilinç düzeyine erişmesini engelleyebilmek ya da zorlama yaratan çevresel durumlardan kaçabilmek amacıyla ve gerçek bir organik nedeni olmayan bedensel hastalık belirtileri biçiminde ortaya çıkan, nevrotik düzeyde bir savunma mekanizmasıdır.
ASETİZM (Çilecilik-Zahitlik)
Bu, özellikle ergenlerde görülen bir savunmadır. Bu evrede, kişisel veya sosyal baskı ve inhibisyonlardan gerçekten etkilenen bir gençte, cinsel dürtüler dayanılmaz bir kerteye gelince, cinsiyet başta olmak üzere tüm haz verici faaliyetlerden bir el çekme gözlenir. Mid-adolesans'tan sonra kendiliğinden kaybolur. Bu gibi kimseler kolaylıkla tarikat ve mezhep avcılarının kurbanı olurlar.
ZIT TEPKİ KURMA(REAKSİYON-FORMASYON)
Bu savunma mekanizmasında temel işleyiş dürtüsel olan,bilinçdışı olan bir duygunun düşüncenin,anının,bilinçte tersini,aşırı vurgulamaktır. Örneğin kişi bilinçdışı olarak nefret ettiği kişiyi bilinçli olarak aşırı derecede sever. Böylece bir çok kabul edilmez duygu yerine toplumun olumlu bulduğu,ahlaki değer yargılarının kabul ettiği duygular ortaya konmuş olur. Nefrete karşı sevgi,kabalığa karşı nazik olma,inatçılık yerine aşırı uysallık,kirli,pis,pasaklı olmak yerine titiz olmak gibi durumlar ortaya çıkar. Bu duygulanımların ters yönde işlemesi de söz konusu olabilir. Örneğin kabul edilemez bir sevgi (yasak sevgi vb.) yerine kişi bilinçli olarak nefret duygusunu ortaya koyabilir.
FANTEZİ
Fanteziler insan zihni tarafından çatışmaları çözmek, daha doğrusu onlardan kaçmak için yaratılmış ?yedek'lerdir. Bunlardan bilinçli olanlara basitçe gündüz düşleri denir. Bizim burada konu ettiklerimiz, ?bilinç ötesi' oluşanlardır. Erken çocukluk yıllarında fantaziler zihinsel fonksiyonların pek çok yüzdesini kaplarlar ve hemen hemen bilinç ötesinde eşdeğerdirler. Bunların ?ilkel bastırmaların? büyük bir kısmını oluşturdukları düşünülür.
Rüyalar da fantezi grubuna girebilirler. Fakat onlar çok daha sembolik ve çok daha az gerçekçidirler. Rüyalar da fanteziler gibi arzu doyurucu nitelikleri taşırlar.
YER DEğİŞTİRME (Displacement)
Bir dürtünün ya da duygunun asıl nesnesinden başka bir nesneye yöneltilmesidir. Çatışmaya ve bunaltıya neden olabilecek ve benlikçe kabul edilmeyen bir dürtü asıl yöneleceği nesne yerine başka bir nesneye yönelerek çatışma ve bunaltı bir derece azaltılabilir ya da önlenebilir (Patrona kızıp acısını evdekilerden çıkarma).
KARŞIT TEPKİ KURMA (Reaction-Formation)
Kişi, kendi içindeki bilinçdışı dürtü ve eğilimlerin tam karşıtı tepkiler vererek de benliğini savunabilir. Örneğin, içindeki kin, nefret ve kabalık eğilimlerine karşı kişi, aşırı derecede kibar ve nazik; pislik ve kirlilik eğilimlerine karşı anormal derecede titiz ve temizlik düşkünü olabilir. Benlikçe kabul edilmeyen birçok dürtü ve gereksinimler aşırı baskıcı, bağnaz, ahlakçı bir tutumla bastırılmaya çalışılabilir.
DUYGUSAL SOYUTLANMA (Emotional Insulation)
Duygusal soyutlanma mekanizması çeşitli biçimlerde işleyebilir. Bunlardan biri, kişinin diğer insanlardan bağımsızlık kazanarak duygusal ihtiyaçlarının onlar tarafından etkilenmesine karşı önlem almasıdır. Böyle bir insan, ilişkilerinde duygusallığa yer vermeyerek düş kırıklığına ve zedelenmeye karşı korunmaya çalışır. Bu insanlar duygusal ihtiyaçlarının üzerini adeta bir kapakla örterler.
Uzun süre ceza evinde kalan kişiler, engellenmiş olmanın acısından korunabilmek için giderek duygusal bir soyutlanma içine girer ve ertesi günü düşünmeksizin her günü geldiğince yaşarlar. Normal sayılan insanlar da bazı incinmelere ve düş kırıklıklarına karşı soyutlanma mekanizmasını kullansalar da etkin katılım gerektiren yaşam durumlarında bazı riskleri göze alırlar. Ancak bazı insanlar bu mekanizmayı kendilerini her türlü acıdan koruyacak bir kabuk gibi kullandıklarından, yaşama etkin ve sağlıklı katılımlarını da azaltmış olurlar. Bu insanlar duygusal olmamayı güçlülük olarak yorumlama eğilimindedirler.
Okunma Sayısı: 0 / Yorum Sayısı: 0
Bu yazıya daha önce yorum yapılmamış ?