Yıllardır okul ortamlarında, veli ziyaretlerinde, ebeveynlerin yapageldiği nice hatalı yaklaşımlar ve davranışlar gördüm. Gerçekten iyi niyetli ve özverili olan bu anne ve babaların, çocuklarına karşı sergiledikleri tavırlarda birçok yanlış vardı. Aslında çocuklarına iyilik yapmak için çırpınıyorlardı, ama sonuçlar bir yerlerde yanlışlıklar olduğunu gösteriyordu.
1- Çocuğumuza sürekli bebek muamelesi yapıyoruz. Kabul, onlar bizim can yongalarımız, ne kadar büyüseler de, bizim biricik yavrucaklarımız. Peki, çocuklarımızın karşılaştığı her sorunu, onlar için biz çözersek, yollarına çıkan her engeli biz bertaraf edersek, çocuklarımıza iyilik mi yapmış oluruz? Yoksa gerçek hayatın güçlüklerine karşı dayanıksız ve nice hayal kırıklıkları yaşamaları mukadder, zayıf bir çocuk mu yetiştirmiş oluruz? Hayat, elbette sadece mücadelelerden ibaret değildir; ama hayatın her safhasında karşılaşabileceğimiz irili ufaklı güçlükleri de görmezden gelemeyiz. Üstelik bu zorluklar, her zaman kötü de değildir ki! Başarı yolu, engeller, zahmetlerle doludur. Hem, sorunlardan azade bir dünya ne kadar yaşanmaya değer olurdu? El bebek gül bebek muamelesiyle büyüttüğümüz çocuklarımıza bu şekilde iyilik değil; aslında kötülük yaptığımızı hatırdan çıkarmayalım. Çocuklarımıza, yaşlarına uygun güçlüklerle mücadele etme imkânları verelim, güvenelim onlara.
2- Evliliğimizi hayatımızın merkezine alamıyoruz. Eşimizle olan münasebetlerimiz, çocuklarımıza beslediğimiz muhabbetten aşağı kalmamalı. Eşimiz ve çocuğumuz arasında tesis edeceğimiz denge çok önemli. Gündelik yaşamda, sadece eşimiz için bir şeyler yapalım, birlikte onbeş yirmi dakika da olsa zaman geçirelim. Eşimizle birlikte geçireceğimiz bu anlamlı ve keyifli anlar, çocuğumuzun da dikkatinden kaçmayacaktır. Anne ve babasının birbirlerine verdiği değeri, duydukları sevgiyi çocuğumuzun da hissedeceğini göreceksiniz.. Eşimizle kurduğumuz bu sıcak ilişki, çocuğumuzun karakterini derinden etkileyecektir.
3- Çocuklarımızın sosyal etkinliklerini düzenleyemiyoruz. Çocuklarımızı bir etkinlikten bir başka etkinliğe yarış atı gibi koşturuyoruz. Yirmi otuz sene önce, çocukların nefes almaya zamanları vardı. Koşuyorlar, saklambaç oynuyorlar, masal dinleyip hayaller kurabiliyorlardı. Konuşuyorlar, hikâyeler, masallar anlatıyorlardı birbirlerine. Şimdi zavallı çocukların bunlara pek zamanları yok, kalmadı. Peki, böyle bir mahrumiyetin sonuçları neler? Depresyonlar, zayıf ve hastalıklı ilişkiler, aileden ve toplumdan soyutlanmalar, zararlı alışkanlıklar, bağımlılıklar… Çocuklarımız bizden daha meşgul. Yüzmeden futbola, karateye, basketbola hafta sonu okulundan, özel derslere yetişmeye çalışıyorlar. Bu hengâmeden, ne çocuk ne aile tatmin oluyor aslında. Harcanan para, zaman ve enerji de çabası. Bunun adı sosyal etkinlik mi, sosyal bezginlik mi? Hafta sonları bin bir telâşe, zahmet ve koşuşturmacayla geçen ailelere soruyorum: “Bu yaptığınızın, gerek çocuğunuz gerek kendiniz için yapılabilecek en iyi iş olduğundan emin misiniz?”
4- Kendi manevi yaşantımızı ihmal ediyoruz. Manevi hayatımızın çocuklarımız üzerinde çok önemli etkileri var. Çocuklarımızın, kendisiyle barışık, yeri gerektiğinde hatalarını kabul edebilecek güçlü bir rol model görmeye ihtiyaçları var. Birlikte yemek yemeye bile zaman bulamıyoruz mazeretine sığınarak, manevi hayatımızı ihmal edemeyiz. Çocuğumuzun bedensel gelişimi kadar ruhsal gelişiminden de biz sorumluyuz.
5- Ebeveyn olduğumuzu unutuyoruz. Çocuklarımız bizden anne baba olmamızı beklerler, arkadaş değil. Çocukluklarında kendi ailelerinden yeterli yakınlık görmemiş kişiler, anne baba olunca, çocuklarının en iyi arkadaşı olacaklarını söylerler. Öncelikle çocuğumuza annelik babalık yapalım. Bu, çocuğumuzla aramıza duvarlar örmek, evde emir komuta zincirleri tesis etmek değildir. Fırsatlar oluşturup, zaman zaman çocuğumuzun oyun arkadaşı olacağız, belli ölçülerde sırdaşı olacağız, ancak ev içindeki asli görevimizi hatırdan çıkarmamamız gerekiyor. Çocuğumuzun zaten kendi arkadaşları olacaktır, biz de kendi arkadaşlarımızla takılalım.
6- Çocuğumuzun okul, ev ve sosyal hayattaki plan ve programlarının süresini, miktarını ayarlamıyoruz, dengeleyemiyoruz. Otoriter ailelerde pek çok kurallar, nizamnameler vardır. İhmalkâr ailelerde de durum tam tersidir, saldım çayıra mevlâm kayıra havası hâkimdir. Gerekli gereksiz onlarca kural yerine, çocuğu teşvik edecek, işe yarayacak düzenlemeler, onun da bizim de hayatımızı kolaylaştıracak evdeki rahatsızlık veren sıkıyönetimi veya gevşekliği ortadan kaldıracaktır.
7- Çocuklarımızdan bizim hayallerimizi gerçekleştirmesini bekliyoruz. Çocuklarımızın, genetik olarak bizlerden farklı olduğunu kabul etmeliyiz. Onların farklı karakterleri, kişilikleri, potansiyelleri vardır. Çocuklarımızı kendi kalıplarımızın içine hapsetmeye hakkımız yok. Bizler, hayallerimizi süsleyen birer doktor, avukat, vali, mühendis olamamışsak, çocuklarımızı bu mesleklere zorlayıp, kendimizi tatmin yolları aramamız haksızlık olur. Eğer, onları, bu mesleklere ikna edersek, bir sorun yok, rızaları dışında bir mesleğe çocuklarımızı zorlamayalım. Başta da belirttiğim gibi ebeveynler olarak pek çok hatalar yapıyoruz. Elimizde bir kullanım kılavuzu yok, çocuklarımızı yetiştirmek için. Beşer olarak hatadan hali değiliz.
http://indigodergisi.com/arsiv/engin_20.htm
Yazar: Engin Sezen