Ergenlik dönemi özellikleri / Psikolojik Sorunlar
Kızlar,erkeklerden 1-2 yıl önce ergenliğe girer. Büyüme ve cinsel olgunlaşmalarını 1-2 yıl erken tamamlarlar.
Ergenlik, her çocukta ayrı yaşlarda görülebilir.
Hipofiz bezi bu dönemde hormon salgılayarak, tiroid ve böbrek üstü bezlerini uyarır. Uyarılmayla da bu bezler salgılarını arttırırlar.
Büyüme tüm bedende değişik hızla gerçekleşir. Önce ayaklar ve eller büyür. Yüzde önce burun ve çene büyür.
Büyüme özellikle 11-16 yaşlarında hızlanır ( ortalama10-30 cm ) daha sonra yavaşlayarak 18-20 yaşlarına dek sürer.
Beslenme, iklim koşulları ve değişik hastalıklar, büyümeyi geliştirir.
Genellikle ergenlik ve gençlik çağı en sağlıklı yaşam dönemidir.
Hastalıklardan ileri gelen ileri ölüm oranı 10 yaşından sonra birden değişmektedir.
Ergenliğe özgü denebilecek tek hastalık sivilceler ( acne ) olabilir. Bu da ter ve yağ bezlerinin salgılarının artması ve birikiminden olduğu sanılmaktadır. Androgen ve estrogen hormonlarının dengesizliğinden ileri gelmektedir.
Erişkin bir erkek için günde 3000 kalori gereklidir. Erkek bir ergen ise bundan 500-800 kalori daha fazla alması gerekir.
Beslenmenin en düzensiz ve en dengesiz olduğu çağ bu dönemdir.
Ergenin bu dönemdeki iskelet gelişimi için D vitaminine ve kalsiyuma ihtiyaç artar.
Kısa boy ve şişmanlık gençler için aşağılık duygusunu ortaya çıkarmaktadır.
Gençlerin bedensel görünümleri ile şikayetleri farklı olabilir ( bir genç kısa boyunu sorun etmezken bir başka genç ise orta boyunu sorun edebilir ).
Gençler kendi değerlerini fiziksel özellikleri ile eş değer tutabilirler. Sorunlarını fiziksel özelliklere bağlarken kendilerini de yalnızlığa itebilirler.
Görünür bir sakatlığı ya da kusuru bulunan gencin, kendini kabul etmesi oldukça zordur.
Bu dönemde gençler sakarlık gösterirler. Bunun nedenini, ergenin hızlı büyümesi ve uzaması ile kaslarının eşgüdümlü, uyumlu çalışmamasına bağlayabiliriz. Denge ve beceri gelişimi, hızlı gelişmeye ayak uyduramaz. İkinci neden olarak ise toplum içine giremeyen gencin sıkılması ve herkesin kendisine baktığını düşünmesi, kendisinin deneyimsiz olduğunun bilincinde olmasındandır. Bu da gencin yanlışlar yapmasına, tökezlemesine neden olabilir. Toplum gencin boyuna bakarak karar verir ve daha olgun olmasını bekler ki bu da yanlış bir düşüncedir.
İlköğretimin birinci kademesini bitiren çocukta artık, tedirgin, kuruntulu, güç beğenen ve çabuk tepki bir ergendir.
Duygular çabuk iniş ve çıkışlar gösterir. Çabuk sevinir, çabuk üzülür, birden sinirlenir, olur olmaz şeyleri sorun yapar. Tepkileri önceden kestirilemez.
Derslere ilgisi azalır. Bencilleşir, istekleri artar.
Yasakları saçma bulur, kendisine tanınan hakları yetersiz bulur. Evde ya da okuldaki kurallardan sıkılır, kuralların, yasakların çok olduğundan yakınır.
Anne, baba ya da öğretmenden gelen uyarılara çabuk tepkide bulunur, kabalaşır. ? Bana bunu yapamazsınız, bunu bana söyleyemezsiniz, ya da ben çocuk değilim ? söylemlerini çok duyarız.
Kabına sığmaz, evde ya da okulda durmakla sıkılır. Okulun ya da evin saatlerine aldırmaz.
İlgileri artmıştır. Hevesleri gelip geçicidir. Giyimine ve süslenmeye fazla vakit ayırmaya başlar, müziği gürültülü dinlemeyi ister.
Bir sivilcesi ile bir gün uğraştığı buna söylendiği olur.
Erkekler kızlarla açıktan, kızlar ise erkeklerle gizli olarak ilgilenmeye
başlar.
Odalarına kapanıp tek başlarına kalmak isterler. Kapılarını kilitleyebilirler.
Kardeşleri ile iyi geçinmeyebilirler, onlara kızıp tersleyebilirler.
Duvarlara popüler kişilerin posterlerini asabilirler.
Hayal kurma bu dönemde oldukça fazladır. Günlük tutabilirler, şiir yazabilirler...
Mektup, defter, ajanda ya da bu tür yazdıkları şeylerin okunmasını istemez ve tepki gösterirler.
Telefonla konuşmalar uzamaya başlayabilir.
Bir yandan büyümek için sabırsızlanırlarken, çocuksu davranışlarından sıyrılamazlar. Ergenliğe daha erken giren gençlerde bu davranış daha belirgindir.
Fiziksel olarak yetişkin ama kişilik olarak bu seviyededirler. Bu dönemde anne ya da babanın davranışları ile bocalamaya başlayabilirler.
Bu dönemin en belirgin özelliklerinden bir tanesi bağımsız olmadır. Genç evde durmak istemez, çevreye yönelir. Spora yönelebilir. Eğer herhangi bir spor branşında başarılı olursa kendisine güveni artar.
Kendisini sürekli olarak, arkadaşlarıyla kıyaslamaya çalışır. Anne, baba ya da öğretmenlerin olumsuz davranışlarıyla, benzer sorunları olan gençler bir araya gelerek yakın ilişkiler kurarlar. Anne, baba ya da öğretmenlerin boşluklarını, arkadaşlarıyla gidermeye çalışırlar.
Yaşıtları gibi giyinmek, onların davranışlarını benimsemek, argo konuşmak genç için önemlidir artık. Arkadaşlık bağları, yakınlık artar. Bazen anne ya da babanın yerini alır.
Arkadaş grubu içerisinde yer almak için olumsuz davranışlarda ya da yasal olmayan davranışlarda bulunabilirler. Burada tek düşünceleri yalnız kalmamaktır.
Evde arkadaşlarının eleştirilmesini istemezler, onlara söz söyletmezler. Anne ve babanın korkusu ise arkadaşlarının onu baştan çıkaracağıdır.
Hayranlıklar ve tutkular artar. Anne ve babanın etkisinden sıyrılarak, kendilerine yeni yeni örnekler bulurlar. Ve bu örnek aldıkları insanlar gibi davranmak, onlar gibi konuşmak isterler, kısacası, her yönü ile ona benzemek isterler. Bu insanın hatalarını ve yanlışlarını görmezler. Kısa bir süre sonra başka birisini örnek alırlar. Bu ilginin sebebi gencin ileride ne olmak istediği ile ilgilidir. Örnek aldıkları her insandan benliklerine bir şeyler katarlar.
Bu dönem gencin ?kimlik? arayışı ile kendini arayışı ile geçer.
Soyut kavramları daha iyi anlar ve kullanır. İlgi alanı genişler ve çeşitlenir.
Bir şeyler yaparak kendini kanıtlamak, başarılı olmak eğilimi artmıştır. Yeteneklerinden bazıları sivrilmeye başlar.
Toplumsal olaylara ve sorunlara karşı ilgi artar. Bu olaylara ve politik konulara karşı görüşlerini ortaya koyar, görüşlerini ileri sürer. Bu görüşlerinin önce temeli pek sağlam olmasa bile daha sonra bu düşünceleri belli bir çerçeveye oturtur.
Kendisini ve başkalarını gözlemleme yeteneği gelişmiştir.
Coşkuludur, heyecanlıdır, idealisttir. Duygu ve düşüncelerini inançla savunur.
Haksızlıklara karşı tahammülsüzlükler artmaya başlamıştır.
Bir çok konuda değişikliklerin bir an önce yapılmasını, hemen değişmesini ister. Hakça bir düzenden, doğruluktan ve eşitlikten bahsederler. Daha önce hiçbir şeyi beğenmeyen tutumu, daha sonra eleştiri ve yorumlara dönüşür.
Bu dönem içerisinde bir çok fırtınalı olay yaşamaktadırlar. Bu fırtınalı dönem içerisinde, gençlerin bazıları az bazıları daha fazla çalkantı ile bu dönemi atlatmaya çalışırlar.
Bu dönem içerisindeki coşkuyu, tedirginliği, tutarsızlığı ve fırtınayı anlatan en iyi terim ? delikanlılık ? terimidir.
Bu dönem içerisinde anne ve babaların şikayetlerini şöyle özetleyebiliriz :
Hırçınlaştı, ders çalışmıyor, sorumluluk duygusu yok, canı çok sıkılıyor, kardeşleri ile kavga ediyor, iyi geçinmiyor...
Okuduğunu anlamıyor, durgun, dalgın, birden bire huysuzlaşıyor, sert karşılık veriyor...
Çok alıngan, kendisine hiç söz söyletmez...
Her istediği olsun istiyor, çok fazla süsleniyor, bana karışmayın diyor...
Derslerinde oldukça başarılı ama, okula gitmediği günler olmuş, arkadaşları ile gezmiş, sorduk ama doğruyu söylemedi...Çok şaşırdık...
Çok fazla para istiyor, çok harcıyor, çok geziyor, eve girmiyor...Saçlarını kestiremiyoruz, olur olamaz şeyler giyiyor, el tanımıyor, paramız var mı ?
Yok mu ? Sormuyor...
Asi oldu, hırçınlaştı, başına buyruk, dayak, tatlı söz, kötü söz hiçbir şey etki etmiyor...
Ergenliğe erken giren ve ergenliğe girmemiş öğrencilerin zekaları karşılaştırıldığı zaman, ergenliğe girmiş gençlerin zekasının biraz daha yüksek oldukları görülmüştür. Bu farklılığın en belirgin olarak ortaya çıktığı yaşlar 10-16 yaşları arasıdır. Bu yaşlarda zeka testleri de değişiklik gösterebilmektedir, bu yaş döneminden sonra ise bir dengenin olduğundan söz etmek mümkün olabilmektedirler.
Yine ilk gençlik döneminde kızların zekalarının ortalaması, erkeklere göre daha yüksek çıkmaktadır. Kızlar dil gelişmesiyle ilgili sözel testlerde daha başarılı olarak çıkmaktadırlar. Ergenlik döneminin sonunda ise erkeklerin aritmetik yeteneğinde daha başarılı oldukları bulunmuştur. Terman'ın, üstün zekalı çocuklar üzerinde yaptığı 25 yıllık araştırmaların sonucunda, erkeklerin, kızlara göre üstün zeka düzeylerini daha iyi koruduğu ortaya çıkmıştır. Bu toplum içerisinde kızların zekalarını kullanacakları imkanlardan yoksun olmaları ile açıklanabilir.
Üst sosyal sınıflardaki ailelerin çocuklarının, alt sınıftaki ya da yoksul ailelerin çocuklarına göre 8-18 yaş arası yaklaşık 10 puan fazla zeka seviyesinde oldukları bulunmuştur.
Bir gencin zeka seviyesinin doruk noktası doğuştan belirlenmiştir, ne kadar eğitilirse eğitilsin bunun üzerine çıkması pek mümkün değildir. Ama tam tersi olarak uygun eğitilmeyen bir zekanın ise daha geriye gittiği gözlemlenmiştir.
Genel olarak 15-16 yaşından sonra temel zeka yeteneği pek değişmez, bu yaşa kadar geliştiği ile kalır. Sadece akıl yürütme ve soyut düşünme yeteneğinin, üniversitelerdeki eğitim sonucunda değişebileceği ortaya konulmuştur.
Sürekli işleme ve eğitimle zeka gelişir ama her kişinin ulaşabileceği bir üst nokta vardır ve zeka da bu noktaya kadar ilerleyebilir. İlerideki yaşlarda ise gelişme değil, sadece bir korumadan söz etmek doğru olabilir.
Ezberleme yeteneği, aritmetik yeteneğinden önce gelişir. Sözel bilgilerin gelişmesi, akıl yürütme ve kıyaslama ( analiz ve sentez ) basamaklarından önce gelişir. Yine insanda sözel yetenek orta yaşlara kadar sürmekle birlikte akıl yürütme ve matematik yetenekleri daha erken dönemlerde doruk noktasına erişmektedir.
Ergenlik çağından sonra artık zeka yeteneğinin ölçülmesinde bir yarar bulunmazken, ilgi ve yeteneklerinin ölçülmesi ve incelenmesi daha önem kazanmaktadır.
Alt sınıftan gelen gençlere nazaran, yüksek sınıflardan gelen gençler, hem sözel,hem de pratik, mekanik becerilerde daha ilerdedir. Bu durum 16 yaşına kadar sürmekte, bu yaşta mekanik olarak bir eşitlik söz konusu olsa bile, sözel testlerdeki üstünlükleri sürmektedir.
Zeka 15-16 yaşına kadar dik bir çizgi gibi gelişim gösterir ve bu yaşta doruk noktasına kadar çıkarken, 20 yaşına kadar ise yavaş bir gelişme gösterdiği kabul edilir.
Ergenlikte okul bırakmanın en önemli nedeni zekanın donuk olması ya da gencin zekasının ortalamanın altında olmasındandır.
Buna karşılık lise bırakmanın ise nedeninin psikolojik ve ailevi olduğu ortaya konulmuştur.
İlköğretimi başarı ile bitiren bir öğrencinin zeka olarak liseyi okuyabilecek düzeyde olduğu kabul edilir.
Bir erişkinin kullandığı mantıklı ve soyut düşünme gücüne, ergen yaklaşık olarak 16-17 yaşlarında ulaşmaktadır. Zeka tek başına kişiliği belirleyen bir etken olmasa bile, yakın bir ilişki göstermektedir. Zeki kişiler, bağımsız çalışma, duygusal denge, güvenilirlik, ve sebat gibi konularda, orta zekada insanlara göre daha üstün bulunmuşlardır. Zeka seviyesi çevreye uyumu kolaylaştırmaktadır. Soyut düşünebilme, kolay genellemeler yapmaya, sorunları çözmeye, kişinin daha gerçekçi kararlar almasına, daha olgun davranmasına yardımcı olmakta, direk bir ilişkiden rahatlıkla söz edilebilmektedir. Zeki genç, kolay öğrenmesi ile karşılaştığı durumları çözebilme ve çevreye uyumu ile kendisini göstermektedir.Zeki genç, kendine güvenli ve benliği daha güçlüdür...Yanlış davranıştan ceza korkusu ile değil kendisi doğru ve uygun bulmadığı için kaçınır.Ergenlik çağından başlayarak, gençler, anne, baba ve öğretmenlerinin davranışlarını yeniden değerlendirirler. Onların her dediklerinin doğru olmadığını, her dediklerinin her zaman geçerli olmadığını görürler, tutarsız davranışları, çelişkileri ayır eder, tartışmaya girer ve eleştirirler. Gençler bu davranışları yaparken kendi ahlak anlayışlarını da geliştirirler, kendilerine bir değer yargısı oluştururlar. Kimi zaman toplumun değerlerini eleştirerek, kabul etmeme yanlısı tavırlar alırlar.Çoğu zaman herkesi çıkarcı ve iki yüzlü olarak görürler, bir müddet kendilerini, belki de sadece kendilerinin idealist olduklarını düşünürler.
Toplumu bir anda düzelteceğini sanmaktadır. Kötülükleri bir anda yok edebileceğini düşünür.Arkadaşlarının, tanıdığı öğretmenlerinin, diğer yetişkinlerin ve genelde eviyle dış dünyanın görüş ayrılıklarını uzlaştırmaya çalışmaktadır.Çoğu zaman kendi kararını kendisi vermek zorundadır.Anne, baba ve öğretmenlerinin öğüdünü doğru bile olsa tutmak istemez, bunun nedeni gencin bağımsızca vermiş olduğu karar gibi görünmesindendir. Bu anda yapacağı davranış ise, arkadaşlarına uymaktır, böylece kendi başına karar vermenin zorluğundan bu şekilde kurtulduğunu düşünmesidir.Ergenlik döneminde erkekler, 14 yaşından itibaren kızlara açıkça ilgi duyduklarını belli ederler.Genç giyimine, kuşamına büyük özen gösterir, kızlarla şakalaşmaya, takılmaya başlar. Soytarılık yaparak, fıkra anlatarak, güldürmeye çalışarak kızların ilgisini çekmeye çalışır.Ailelerin unutmaması gereken bir konuda ne kadar sağlıklı ve demokratik ya da özgür bir ortam olursa olsun gençlere veremeyecekleri şey arkadaşlıktır.Ergenlikteki arkadaşlık, gencin kendini tanımasına ve kendi tanıtmasına yardımcı olmaktadır.Arkadaşlık kurmak ve sürdürebilmek, psikolojik sağlığın göstergesidir.Aristo gençlik dönemini ? sürekli bir sarhoşluk ? olarak adlandırmaktadır. Sarhoş kişi ne kadar tutarlı ise gençte o kadar tutarlıdır. Gençlikteki çelişkileri, dengesizlikleri, duygusal çalkantıları, sağlıklı bir çılgınlık olarak nitelemek yerinde olacaktır.
Ergenlerin ( gençlerin) anne ve babalardan şikayetleri:
Ana ve babalarımız her şeyimize karışıyorlar, yaptıklarını başımıza kakıyorlar, zayıf getirirsen sen bilirsin, bunu sana sorarız diyorlar...
Serbestçe gezmemize izin vermiyorlar, bize güvenmiyorlar. Peki bize ne zaman güvenecekler ?
Hiçbir şeyimi eksik etmiyorlar ellerinden geldiğince, ama benim büyüdüğümü, çocuk olmadığımı anlasınlar artık !
Babam bana ve kardeşime karşı çok ilgisiz, kahveye ayırdığı zamanı bize ayırsa keşke...
Annemin ve babamın eleştirilerine alıştım ama birde benim eleştirilerimi dinleseler...
Bizi anlamıyorlar, bize güvenmiyorlar, bizi çok sıkıyorlar.
Bizim özel sorunlarımızın olabileceği akıllarına bile gelmiyor.
H. Fikri Ulusoy
Okunma Sayısı: 0 / Yorum Sayısı: 0
Bu yazıya daha önce yorum yapılmamış ?