Yeme Bozuklukları / Psikolojik Sorunlar
Yeme davranışındaki ciddi bozulmayla karakterize olan ?yeme bozuklukları? iki klinik tabloyu içermektedir : Anoreksiyo Nervoza (AN) ve Bulimia Nervoza (BN). Her ikiside biyolojik, ruhsal ve sosyal yönü olan bozukluklardır. AN'da hastanın yemek yemeyi reddetmesi, aşırı derecede kilo kaybı ve zayıflık söz konusudur. Buna karşın beden imgesindeki bozulmaya bağlı olarak hasta yine de kendisini şişman olarak algılar. BN ise nöbetler şeklinde aşırı yemek yeme davranışıyla kendini gösterir. Bu bozuklukta da hasta beden imgesi ile sürekli zihinsel bir uğraş içinde olup, aşırı yemeyi telafiye yönelik davranışlar geliştirir. İstemli, istemsiz kusma, diüretik ve laksatif kötüye kullanımı, aşırı bedensel hareketler gibi. Her iki bozukluk da, özellikle AN, genellikle ergenlik döneminde başlayan bozukluklardır. Bununla birlikte BN daha fazla olarak genç erişkinlikte da ortaya çıkabilmektedir. Her ikisi de kadınlarda daha sık görülmektedir.
ANOREKSİYA NERVOZA
Ergenlik yıllarında en ciddi psikolojik problemlerden biri olarak kabul edilen problem anoreksiyadır.
Obezite yemeyle ilgili en sık görülen sorunu oluştururken, bunun tam tersi olan sorun anoreksiya nervoza ve blumia biçiminde ortaya çıkmıştır. Bu hastalıkların her ikisi de kilo almamak için duyulan patolojik bir arzunun sonucudur.
Ergenlik ve genç yetişkinlik dönemindeki kızlara görülen anareksiya nervozanın temel belirtisi iştahsızlık değil, şişmanlamaktan aşırı korkma sonucu zayıflamak için sürekli çaba göstermektir.
Anoreksiya nervoza, kilo almaktan aşırı korkma, bireyin vücut ağırlığını ve biçimini yanlış değerlendirmesi, bir deri bir kemik haline geldiği halde kendini hala şişman olarak değerlendirme gibi belirtilerle görülen bir ruhsal rahatsızlıktır.
Anoreksiya nevroza, aşırı zayıflamaya rağmen şişman olmaktan yoğun bir şekilde korkma, beden imgesinde bozukluk, normal beden ağırlığının en az %25'i kadar ağırlık kaybetme, yaşa ve boya göre minimal normal ağırlığa erişmeyi reddetme ve ağırlık azalmasına neden olabilecek bir fiziksel hastalığın bulunması koşulları ile belirli bir yeme bozukluğu şeklinde tanımlanmaktadır.
Anoreksiya nervoza 10-30 yaşları arasında, sıklıkla 12-18 yaşlarında görülen, kadınlardaki görülme sıklığı erkeklere göre %95 fazla olan bir bozukluktur. Sıklığı bilinmemekle birlikte eskiden sanıldığı gibi çok nadir bir hastalık değildir. 12-18 yaş arasındaki nüfus içinde 1/800-3/800 arasında değişen oranlar bildirilmiştir. Yüksek ve orta sosyokültürel düzeyde daha sık görüldüğü bildirilmektedir. Son 20-30 yılda görülme sıklığının arttığı sanılmaktadır.
AN, biyolojik, psikolojik ve sosyal etmenlerin bir arada rol oynadığı oldukça karmaşık ruhsal bir bozukluktur. AN hastalarında tiroit işlevlerinde de bir azalma söz konusudur. Kız kardeşlerde AN görülmesi nadir değildir.
Toplumun zayıflık ve beden egzersizlerine verdiği önem AN hastalarını destekleyen bir unsur olarak karşımıza çıkar. Toplumdaki bu eğilim ergen kızlarda AN ?nin ortaya çıkmasında önemli rolü vardır.AN, ergende daha bağımsız olma beklentisine ve aynı zamanda sosyal ve cinsel işlevsellikteki artmaya karşı bir tepki olarak ortaya çıkmaktadır. Bu hastalarda diğer alanlardaki zihinsel uğraşların yerini yeme ve kilo sorunları almaktadır. Bu zihinsel uğraşlar obsesyonlarla benzerlik göstermektedirler. Pek çok hasta bedenlerinin sanki anne-babalarının kontrolü altında olduğu duygusu içindedir. Kendini tahrip, hastanın tek ve özel bir kişilik olarak değer kazanmak için gösterdiği bir çaba olabilir. Bu yolla hasta olağan dışı bir disiplinle özerklik ve kendilik duygusu geliştirme isteğindedir.
Kilo alma kaygısıyla başlayan yemek yeme veya yiyememe durumu olarak ortaya çıkar. İştahsızlıkla birlikte önceleri pütürlü gıdıları yiyememe şeklinde görülür. Daha sonra kişi sulu gıdaları bile zorlukla yutabilir. Bu durum aşırı kilo kaybıyla sonuçlanır. Gencin adeta bir deri bir kemik kalacak kadar, aşırı zayıflamasıyla belirginleşir.
Hastalığa yakalanan kişi ne kadar aç olsa da yemiyor. Bu kişiler tipik olarak tüketebilecekleri her şeyin kalori miktarını dikkatle hesaplayarak yiyecek maddeleri üzerinde yoğunlaşmışlardır. Bu ilgi, zaman zaman saplantı düzeyine varır. Örneğin bir hasta terapistine şu yorumda bulunmuştur: ?Pasta pulunu yalamıyorum, çünkü pulda ne kadar kalori olduğunu kimse bilmiyor.Yiyecek saplantısı ve kilo alma olasılığı bazı hastaları bazen günde birkaç saat süren zorlayıcı egzersizlere yöneltir.AN hastası yeterli miktarda yediği zamanda bunu hemen daima kusarak telafi eder. Bu istemli olabileceği gibi istemsiz de olabilir.Aslında bu pek iradeyle ilgili bir şey değil; çünkü hasta yiyemiyor ve yemekten korkuyor. Bu durum kişinin aynanın karşısına geçince kendisini şişman olarak algılaması ve rejim yapmaya karar vermesiyle başlıyor. Aynanın karşısına her geçtiğinde önceleri ne kadar inceldiğinin farkına varabiliyor; vücut ölçüleri daralıyor; ama sonraları aynadan gelen ses hiç değişmiyor ?Daha ince, daha ince?.Anoreksikler, kaç kilo olursa olsunlar hep şişman olma korkusuyla yaşıyorlar ve ne kadar zayıfladıklarının asla farkına varmıyorlar. Bu aslında yavaş yavaş gerçekleşen bir intihardan farksız. Çünkü bu hastalığa yakalananların %10 ile 20'si komplikasyonlar yüzünden bu hastalıktan kurtulamadan ölüyor.Anoreksikler mükemmeliyetçidirler ve yaşam standartlarını yüksek tutmaya çalışırlar. Ama bunu aslında kendileri için yapmazlar; bir bakıma başkaları için yaşadıkları söylenebilir; başkalarının gereksinimlerini karşılamak, kendi gereksinimlerini karşılamaktan önce gelir. Ayrıca kendileri ve yaşamlarıyla ilgili olarak tek kontrol edebildikleri şeyin yemek ve kilo olduğunu düşünürler. Eğer çevrelerinde olan bitenleri kontrol altına alamıyorlarsa, yemelerini kontrol altına alırlar ve kilo kaybettikçe kendilerini daha güçlü hissederler. Her sabah baskülün ibresinde gördükleri başarıp başaramadıklarıdır.
AN'da hastalık süresi çok değişkenlik gösterir. Hasta herhangi bir tedavi görmediği halde kendiliğinden düzelebilir. Bazı vakalarda tedaviden sonra kilo alan hastada yeniden alevlenmeler olabilir. Bazı vakalarda aşırı kilo kaybı ve yıkım sonucu meydana gelen komplikasyonlarda bağlı olarak ölümle sonuçlanabilir. Ölüm oranı %6-9 olarak bildirilmiştir Hastaların çoğu hastane tedavisinden kaçarlar. Bunlarda gidiş ve sonlanışın nasıl olduğu bilinmemektedir. Hastaneye yatanların %40'ı tam, %30'u oldukça iyileşir. Yinelemeler olabilir.An hastalarının % 50 ?si aynı zamanda bulimia belirtileri de gösterir. Genellikle bulimia belirtileri hastalık başladıktan 1.5 yıl kadar sonra ortaya çıkar.
Anoreksiya nervozanın teşhisinde kullanılan kriterleri şu şekilde özetleyebiliriz:
- Anoreksiya genellikle 25 yaşından önce başlar.
- Beden ağırlığının en az 1/4'ü kadar bir kilo kaybıyla gelişir.
- Yeme faaliyetine, gıdalara veya kilo almaya karşı olumsuz ?çarpıkça? bir tutum yerleşir. Bu uyuşmaz tutum dolayısıyla kişiyi açlık etkilemediği gibi örgütlerin, telkinlerin, hayatını tehlikeye soktuğunu söylemenin de pek etkisi olmaz.
- İştah ve kilo kaybıyla ilgili olarak herhangi bir tıbbi sebebin bulunmaması
- Bilinen sınıflama ve tariflere göre psikiyatrik bir rahatsızlığın bulunamaması
- Aşağıda belirtilen arazların görülmesi:
a. Amenorea (adet devresinin olmaması)
b. Saç tellerinin tüyü andırması (lanugo)
c. Devreler halinde aşırı hareketlilik
ç. Zaman zaman ortaya çıkan kontrolsüz ve aşırı yeme devreleri
d. Hastanın kendi müdahalesiyle de meydana gelebilen kusma nöbetleri.
OLUŞ NEDENLERİ
Anoreksiya nervozanın nedenleri tam olarak bilinmemektedir. Biyolojik ve psikososyal etkenlerin birlikte rol oynadığı sanılmaktadır.
Psikososyal Etkenler
Psikosomatik açıdan, anoreksiya nervozada ağır cinsel çocuksuluk, cinsel ilişki kurma ve gebe kalmaya karşı aşırı korku, büyüme, anneden ayrılma, bireyleşmeye karşı aşırı korku gibi çekirdek çatışmalar tanımlanmıştır. Bu hastalar ergenlik çağında göğüsleri, kalçaları normal olarak gelişen, cinsel istekleri bulunan genç bir kız olmaya ve böyle görünmeye; yani cinsel kimlik ve çekicilik kazanmaya karşı aşırı bir direnç göstermektedir. Sanki bir deri bir kemik kalarak bütün cinsel çekicilikten ve cinsel isteklerden arınmış olmaktadırlar. Entelektüel başarıya, cinsellik dışında beğenilmeye büyü özen gösteren bu hastalar cinsellikle ilgili herşeyden (istek, güzellik, aybaşı görme) kaçınmaktadırlar.
Anoreksiya nervozayı bir depresyon eşdeğeri olarak yorumlayan ve depresyon psikopatolojisinin bunda da geçerli olduğunu savunan görüşler vardır. Bu hastalarda çocuğun özerk gelişmesini güçleştiren, onun çocuksu kalmasını destekleyen bir aile patolojisinin bulunduğunu savunanlar vardır.
Toplumsal olarak zayıflığa, şişman olmamaya çok değer veren kesimlerde bu hastalığın sık görüldüğü ve zayıflık-şişmanlık konusunda toplumsal değer yargıları ile bir miktar bağlantısı olabileceği ileri sürülmüştür. Kilolu olmaya karşı aşırı değer yargıları olmayan toplumlarda da anoreksiya görülebilmektedir.
Okunma Sayısı: 8836 / Yorum Sayısı: 0
Bu yazıya daha önce yorum yapılmamış ?