Enerji Konsantrasyonu / Psikolojik Sorunlar
?Meditasyon esnasında beyin, uyku ve hipnoz halindekinden daha farklı bir şekilde alfa ve teta dalgaları yayar. Beyin, aktif olduğu zamanlarda beta dalgaları yaymaktadır. Alfa dalgaları uyku ile uyanıklık arasında genellikle tam bir duyumsal ve zihinsel dinlenme halinde ortaya çıkar.'
(James Hewitt, Meditasyon,1990)
Gerçekte bedeni incelerken, enerji temeline dayanarak çalıştığını göz ardı edemeyiz. Maddeyi, enerji olarak adlandırdığımız soyut olgu düzeyini göz önüne almaksızın incelemek olanaksızdır.
Enerji hareket etmemizi ve ışığın yanmasını sağlar.
Einstein'in ?doğru olduğunu umuyorum' diye yorumladığı meşhur formülü madde ile enerjinin son derece tanımlanabilir bir ilişki içinde olduğunu göstermekle kalmaz, birbirlerine dönüşebilirliliğini de içerir. Enerji ve madde birbirlerine dönüştürülebilir. Bunun en trajik uygulaması atom bombalarıdır.
Bilim dünyasının bu keşfi aslında yeni değildir. Filozoflar ve teologlar çeşitli biçimlerde bu bilgiyi yakalamıştır. İlkçağ Yunan düşüncesi kişinin temelindeki özden bahsetmiştir. Aristo'nun cevher diye adlandırdığı bu öz, ortaçağda tasavvuf felsefesinde her varlığı ve aklı birbirine bağlayan özdür. Cevher, ruh, nefes, öz, ve bilimsel ispatıyla enerji aynı kavramı işaret eder.
?Enerji her nefeste tüm bedeni dalgalar halinde dolaşır. Bu nefes akışı bedeni içeren enerji şablonunu sürekli olarak biçimlendirip, yeniden yapılandırır. Fizyolojiye bu açıdan baktığımız zaman maddesel bedenin aslında ikinci sırada olduğunu fark ederiz. Çünkü bedenin varlığı kendisinden daha güçlü bir temele dayanır. Enerji akışı dokuları yaratır ve besler. Eğer enerji şablonu yeteri kadar değişmişse fiziksel beden de değişir.'
(Rama, Ballentine, Haymes; Nefes,00)
Kişi nefesi ve bedeni üzerinde çalışmaya başladığında enerji şablonuyla ve akışıyla bağ kurar, güç kaynağını ve dayanıklılığının sihrini bulur.
Bir yaprak koparıldıktan sonra fiziksel varlığı yitmiş olsa da enerji şablonu varlığını sürdürür. Bu olgu Kirlian fotoğraflarıyla belgelenmiştir. Enerji geçmişten köprüler kurarak onları bugüne taşır, suyun sonsuz gezisinde dolaşır, yanağımızda dolaşan kar tanelerinden içimize sızar.
Yoga kültürü dengenin gerektirdiği şekilde sağ ve sol taraftan akan kanalları, içebakış ve nefes yöntemiyle omurilik boyunca birleştirir ve tüm vücuda dağılışını hisseder. Yoganın anlattığı şekilde normal bir bireyde prana enerjisinin dinamik ve yaratıcı gücü toplamı sonsuz prana enerjisinin küçük bir parçasından ibarettir. Enerjinin geri kalan kısmı tohum - gizli güç -halindedir. Yoga rehberliği bu potansiyel enerjiyi kundalini olarak adlandırır. Kundalininin simgesi omurganın kökündeki çakrada kıvrılmış uyuyan yılandır. Sıradan insanda akım omurga kökünde tıkanmış olduğu için sağ ve soldan akan kanallar boyunca gerçekleşir.
Nefes ve hareket teknikleriyle, vücut doğrusuna ve gücüne ulaştıktan sonra enerji bu kanallardan çekilerek birleştirilir.
Yogi böylece büyük bir coşku deneyimler; zaman, mekan ve nedenselliğin tek taraflı baskısından ve tutsaklığından kurtulur. Yoga deyimleriyle kök çakrada uyuyan yılan uyanır, altı enerji merkezinin içinden geçerek başın üstündeki bin yapraklı lotus (nilüfer) çiçeği ile simgelenen merkeze doğru yükselir. Bu birleşim evrensel(kozmik) güç ve bilincin birleşmesi ile eş anlamlıdır.
İçinde yaşadığımız sistem batı değerleri üzerine kuruludur. Tek taraflı gelişimin sonuçlarını kullanır, varoluşsal sorularla ilgilenmediğini söylemektedir. Ancak doğunun, sağ beynin bilgileri, duyguların materyal formları bilimsel çalışmalarda açıkça gözükmektedir. Ancak iki güç birleştiğinde, tıpkı bedendeki gibi enerji akımı dengelenebilir.
Tarihten ve çevremizden akan enerji bütünüyle, öğrenerek bağ kurarız. Öğrenip, inanır ve sonra düşünürüz, zamanla düşüncelerimiz yerini hislere bırakır.
Sırlar, dalgaların kıyıyla çarpışmalarının cozurtulu, şıngırtılı sesleriyle çözülür. Aklın ve duygunun X bilinmeyeni vücudumuzda açıkça sembolünü taşır.
~X bilinmeyeni~
Sağ beyin sol tarafımıza hükmeder, sol beyin ise sağ tarafımızı yönetir. İnsan bu bölünemeyen ikiliğin çapraz birlikteliğidir. Buradaki X'in sırrı, sağ beyinle sol taraftaki kalbimizin birlikteliğidir.
Sağ beynin gizemi, hislerimiz, doğanın sonsuz enerjisinin bir parçası olduğumuz gerçeğini kalbimizde taşımamızdır.
Kaosun bilimsel bulguları cevabı önümüze sürer, düzensizliğin düzeni.. düzen içinde düzensizlik, başlangıç durumuna hassas bağlılık... kendi kendine benzerlik..
Her bir davranış yıllar ve nesiller, düşünce sistemleri ve inançlar sonucu ortaya çıkan karışımdan ipuçları verir. Uyum ve anlayış, bu zenginliğin yönetilmesinin sırrıdır.
İnsan birleşenleri arasında düzenli mi düzensiz mi olunması gerektiği konusunda ölümcül bir seçim yapmak zorunda değildir. Duygusu mu aklı mı, uzun vadedeki gelişim mi kısa vadedeki istekler mi,yaşam mı ölüm mü?
Kainatı kuşatan denge arayışı, benliğimizi de oturttuğumuz yegane dayanaktır. Düzenli bir düzensizlik formülümüzdür. Denge ve uyumu sağlayarak sınırsız gelişimin kapılarını çalarız. Sorular soruldukça cevaplar kanatlanır.
Ulaşabildiğimiz her parçamızı tüm potansiyeliyle kullanarak geliştirip, bütünleştirebiliriz.
İnsanlık, insan zekası, yüzyıllar boyunca etrafını kuşatan düzensiz bilgi yığınından bilgiler ayıklamak, bunları sıralamak ve anlamlı bir düzene koymak için çalışmıştır.
Bu düzenler içinde insanlar etraflarındaki gerçeğin gerçek düzensizliğini görerek insan yaratımı düzenlere başkaldırır. Duyguyu dışlayan düzenlere kin duyar.
Çözüm, her kazanımı bir arada kullanabilmemizi sağlayacak uyumu ve dengeyi yakalamaktır. İnsan bir karışım olduğunu kabullendikten sonra bilincine kavuşur. Onu oluşturan tarihsel, deneyimsel her bilginin enerjisini kullanmakta, her duygunun rengini taşımaktadır.
İnsan, kendisini, en yakın komşusu olarak izleyebilmeli, kendini ikinci ve üçüncü şahısların gözüyle de görerek gerçek özgürlüğe ulaşmalıdır. Değişiminin onu kendinden uzaklaştıran bir süreç olmadığını; tüm güçlerini daha çok parlatacak bir bütünleşmeye doğru yol aldığını bilmelidir.
Tıpkı birbirine tutunan kasların ayrı ayrı gelişimlerini sağlayamadan özgürleşememesi ve kendi hareket alanlarının tüm potansiyeline ulaşamamaları gibi, insan da kendini oluşturan tüm yanları belli değerler çerçeveleri içinde birlikte tutar ve ancak onları tanıdıktan ve anladıktan sonra ayrı ayrı mantıklı bir dizi içinde kullanabilir.
Gerçeğin resmi bedenimizdir. Gerçek iki boyutlu, üç boyutlu ya da yuvarlak değildir. Ayrı fonksiyonları olan beş ila altı uzvumuz, onlarca organımız, vücudumuzdaki yüzlerce kanal, damar, kas, kemik bu anlamlı bütünü sağlayabilir. İç dünyamızın da en az bu kadar olan çeşitliliğini ve karışımını görmemiz gerekir. Ancak tek bir duygu bunların hepsini boyunduruğu altına alabilecek kadar güçlüdür. Ruhsal gelişiminizin sırlarından, duygusal zekanızın en önemli tecrübelerinden aşk, kendinizi başka birinin gözüyle görüp, tam da karşıt kutup tarafından değiştirilmenize müsaade etmenizi sağlar. Değişmeye razı olursunuz ve aynı zaman da değiştiren de olduğunuzu bilirsiniz. Bu tamamlanma sürecinizin parçasıdır. Enerjileri birbirine bağlayan sevgiye ulaştığınızda üçüncü şahıslara da bir kez daha açılırsınız.
İnandığınız, seçtiğiniz ve beğendiğiniz her insan özelliğini kendi benliğinizde tutarlılık içinde ifade edebilmenizin tek yolu kendinizle uyum içinde var olmanız, doğa ve diğer varlıklarla uyumu sağlayan düşünce ve inançları keşfedip, taşımanızdır.
Tüm sırlar sizle birliktedir. Ancak üst beynimiz bunları anlamlı bir şekilde sıralayamadığı zaman onları bilinçli kullanamayız. Bilince döktüğümüz zaman kombinasyonlar sınırsız derecede çoğalır. Bu yaratım enerjisidir. Beyniniz süper bir bilgisayar gibi çalışır. Öğrendiğiniz her bilgi, tattığınız her yeni duygu, saniyenin milyonda biri kadar minik bir zaman diliminde daha önce kayıt etmiş olduğunuz bilgi yığınlarıyla karşılaştırılır, ve kendi yerini bulur. Öğrenme sadece ekleme değildir. Daha önceki tüm bilgileri de bu yeni bilgiye göre tekrar biçimlendirir ve değiştirir. Yani her öğrendiniz bilgi ile yeni bir hafızaya sahip olur, yenilenirsiniz. Öğrenmenin sırrı budur. Özellikle beden ve nefes üstünde çalışırken gerçeğe tüm hatlarıyla vakıf olduğunuzu, onu yaşamaya ve yaratmaya devam ettiğinizi anlarsınız. Her yeni bilgi ve deneyime uyum sağlayabilen bir beynin, yani zeki bir beynin özelliği açık olmaya devam edebilme yeteneğidir. İnsanın algılarının sınırlı olduğunun farkında olan, yolu uzun olduğu için emin olamayan, sürekli yeni bilgilerle değişmeye istekli bir beyin.
Konsantrasyon sağladığınızda beden, ruh, sağ ve sol beyin, inanç ve akıl birleşmiştir. Yaptığınıza inanmakta ve hızla almaktasınızdır.
∞ altbeyin ∞
Beynimizin kullanamadığımızı sandığımız %78'lik kısmı ?altbeyin- (Bkz. Doç.Dr.Nusret Kaya, Psikoestetik) aslında yirmi dört saat boyunca aktif olarak çalışmaktadır. Biz kısa vadeli isteklerimiz peşinde koşarken, o çok daha köklü arayışlara/insanlık sorularına tecrübelerimiz sayesinde cevaplar arar; hayatımızın asıl hedeflerini, sevgi ve duygu ilişkilerini öne çıkarır. O, biz uykudayken de etrafı takip eder, bilincimizin depoladığı görüntüleri ortaya çıkarır, düşüncelerimizle istifler. Sırası geldiğinde arşivdeki ses ve fotoğrafları bize anlatacaktır. ?Birden' aklımıza gelen çoğu düşünce ve anı bu yoğun çalışmanın ürünüdür. Alt beyne bilinçli olarak meditasyon ve rüya yorumları sayesinde ulaşırız, ve ancak onu açtıktan sonra çalışmasını anlayabiliriz. Alt beynin konsantrasyon sağlanılan durumlarda, üst beyinle birlikte çalışması verimliliğini artırır.
Düzen ve düzensizliğin sırrı bu birlikte çalışan düzensiz sağ beyin, düzenli sol beyin; ya da düzensiz alt beyin düzenli üst beyin ekiplerinden anlaşılabilir. Düzensizliğin ürünleri bize sihir gibi gözükür. Gerçekten de bu çalışma sihirli bir anlam ve uyum taşır. İnsanın düzeni kendi tarafından doğadaki bilgiler anlamlandırılarak yaratılır.
Düşünceler bilgilerin sıralanışları ve kombinasyonlarıdır.
Akıl sürekli doğayı izleyerek gerçeği kavramaya çalışır.
Aynı zamanda kendi doğamızı izler, onu anlayıp değiştirerek, gerçeğe ulaşır ve onu yaratırız.
www.meditatifdans.com
Okunma Sayısı: 2796 / Yorum Sayısı: 0
Bu yazıya daha önce yorum yapılmamış ?