Stres ve Baş Etme Yolları / Psikolojik Sorunlar
Günümüz toplumunun en önemli rahatsızlıklarından biri STRES. Kelime anlamı gerginlik olan bu durum kendini, sürekli vücut ağrıları, baş ağrısı, yorgunluk halsizlik aşırı sinirlilik gibi belirtilerle ortaya çıkarıyor.
Stres, hayatımızın kaçınılmaz bir parçasıdır. Daima bizimle birliktedir.Duruma bağlı olarak yoğunluğu değişebilir. Rahat bir şekilde gözleri kapalı uzanmış yatıyor olsanız bile, yine bir stres deneyimi geçiriyorsunuz. Çünkü vücudunuz, fonksiyonlarını sürdüren ayrı bir dünyadır. Zaman zaman karmaşık fonksiyonlar görmesine rağmen, beyniniz sürekli çalışmakta; kalbiniz sürekli aralıklarla ve durmadan kan pompalamakta; ciğerleriniz içindeki havayı boşaltmakta ve yerine temiz hava doldurmaktadır. Onun için teknik anlamda hepimiz devamlı stres deneyimi geçirmekteyiz; çünkü şuurlu olduğumuz zaman, yapılacaklar listesine devamlı bir şeyler eklemekteyiz. (Rowshan, A.,1998, s.11)
Bireyin normal olarak işlev görebilmesi için, bir miktar stres gereklidir. Hayat çok uzun süre sakin ve sorunsuz gidince, insanlar sıkılır ve heyecan ararlar; bir casusluk filmine gider, tenis oynar ya da başka insanlarla etkileşimde uyarım bulurlar. Sinir sisteminin gerektiği gibi işlev görmesi için, görünürde belli bir uyarım miktarına ihtiyacı vardır. Ancak çok yoğun ve uzayan stresin yıkıcı fizyolojik ve psikolojik etkileri olabilir.
Stres her zaman kötü bir şey değildir: O yaşamınıza renk katan etkili bir güdüleyici olabilmektedir. Ne olimpiyatlara katılan atletler, normal olarak antremanlarda rekor kırarlar, ne de aktörler sahne provalarında en yüksek başarıyı gösterirler. Onlar hepimizin yaptığı gibi, en yüksek performanslarına, meraklı seyircilerin önüne çıkmanın verdiği stres sayesinde kavuşurlar. (Rowshan, A.,1998, s.11)
Çince'de stres kelimesi tehlike ve fırsat kelimelerinin sembollerinin karışımıdır. Stres bu iki kavramı paylaşmaktadır. Her problem çözümünü de içinde saklamaktadır; stres altında olduğunuz her an, enerjinizi hem yıkıcı hem de yapıcı kullanma potansiyaline sahipsiniz demektir. Ameliyat odasında ameliyat yapan bir operatör, o kadar stres altındadır ki, kalp atışları bir hayli hızlanır. Fakat bu bizler için bir şanstır, çünkü hiç birimiz ameliyat gibi kritik bir anda gevşemiş bir doktora ameliyat olmak istemeyiz. Başarılı insanlar, streslerini yapıcı enerjiye ve yaratıcı güce dönüştürürler. (Rowshan, A.,1998, s.12)
I.BÖLÜM
STRES
A. STRES NEDİR?
Çok eskiden beri fizik biliminde; ?maddenin kendi üzerine uygulanan güce gösterdiği tepki? anlamında kullanılan STRES terimi; son 20 yılda tıp, fizyoloji, sosyoloji, psikoloji, psikiyatri alanlarında ve gündelik yaşamda herkesin kullandığı popüler kavramlarından biri haline gelmiş, kitle iletişim araçlarında sıklıkla yer verilen ?medyatik? bir sözcük olmuştur. (http://www.saglik.tr.net/stres.shtml)
Stres kavramı, Latince'de ?Estrica?, eski Fransızca'da ?Estrece? sözcüklerinden gelmektedir. Kavram 17. Yüzyılda felaket, bela, müsibet, dert, keder, elem anlamlarında kullanılmıştır. 18 ve 19. Yüzyıllarda ise kavramın anlamı değişmiş ve güç, baskı, zor gibi anlamlarda objelere, kişiye, organa veya ruhsal yapıya yönelik olarak kullanılmıştır. Buna bağlı olarak da stres nesne ve kişinin bu tür güçlerin etkisi ile biçiminin bozulmasına, çarpıtılmasına karşı bir direnç anlamında kullanılmaya başlanmıştır (Baltaş ve Baltaş, 1989, s.265).
Bir başka kaynağa göre, stres kelimesi, Türkçe'ye İngilizce'den gelmiş (stress), Latince ?stingere' fiilinden türemiştir. ?Sıkmak, sıkıştırmak, bağlamak' anlamına gelir. İngiltere'de stres 18. yüzyıla kadar ?birşeyden yoksun kalmak, yokluğunu hissetmek, zor bir imtihan vermek' anlamında kullanılırdı. Bu tarihten sonra mesela bir köprüye veya bir demir putrele binen yük, baskı anlamını aldı. Yakın zamanda da, metalleri deforme eden stres ?insan ilişkilerindeki baskı, bireylerin duyduğu sıkıntı' anlamına kullanılmaya başlandı. (http://www.genetikbilimi.com/genbilim/stresoldurmuyor.htm)
Kavramı ilk kez ortaya atan Hans Selye stresi, organizmanın her türlü değişmeye özel olmayan (yaygın) tepkisi olarak tanımlamıştır. Hans Selye'nin çok benimsenen bu tanımına göre stres, memnuniyet verici olup olmadığına bakılmaksızın her türlü isteme bedenin uyum sağlamak için gösterdiği yaygın tepkisidir (Pehlivan,1998, s.8)
Selye'nin tanımında, stres tepkisinin uyanmasında hem memnuniyet verici hem de sıkıntılı oluşumların etkili olduğu işaret edilmektedir. İnsan bedeni genel olarak zevkli ve zararlı olaylar arasındaki farkı ayırdetmez. Her iki durumda da beden işlevini yerine getirmektedir. Bu nedenle hem memnuniyet verici hem de olumsuz uyaranlar altında bedenini gösterdiği stres tepkisi aynıdır .(Pehlivan,1998, s.8)
Jessie Barnard stresi yararlı stres (eustress) ve zararlı stres (distress) olarak ikiye ayırmıştır. Bunlardan birincisi yaşandıkça neşe, canlılık ve kazanç sağlayan, istenmesi gereken bir durumdur. Zararlı stres ise aşırı ve sürekli olan ve bireyin güçlerini tüketen bir stres türüdür (Baltaş ve Baltaş, 1989, s.55).
Stres, kişinin başetme yeteneğini aşan ya da zorlayan bir durum algılandığında ortaya çıkan bir tepki olarak da tanımlanır. Bireyin başetme yetenekleri, stresli olayın üstesinden gelebilecek düzeyde olduğu sürece, kişi kendini aşırı gerilimden uzak tutabilir. Ancak olayın gerektirdikleri, kişinin başetme kaynaklarından daha ağır ise, bir dengesizlik durumu gelişir ve bedene fiziksel ve psikolojik taşıma kapasitesinin üstünde bir ağırlık yüklenir. (http://www.bilkent.edu.tr/~dos/ogdm/b_stres.html)
B. STRESE TEPKİ
Strese tepki, esas olarak fiziksel olduğu için, stres anında vücudunuzda neler oluştuğunu bilmek gerekir. (Rowshan, A.,1998, s.12)
Bir milyon yıl önceye döndüğünüzü hayal edin. Bir mağarada ateşin kenarında oturmaktasınız. Kendi fiziksel gayretiniz sonucu elde ettiğiniz yiyeceği zevkle yerken, yakınınıza bir hayvanın yaklaştığını farkettiniz. Başınızı çevirince vahşi bakışlı, sivri dişli bir kaplanın size doğru gelmekte olduğunu gördünüz. Derhal bedeninizde önemli değişiklikler oluşur. Sizi tehlikeden korumak için ?dövüş veya kaç? tepkisi harekete geçer. Doğuştan var olan bu otomatik tepki, bedeninizde oluşan şu değişikliklerle tanımlanmaktadır. (Rowshan, A.,1998, s.12)
?Kaplanın varlığını beyin algılar algılamaz, bedeninize adrenalin salgılanır; Bu da bir çok fiziksel değişiklikler ortaya çıkartır.
?Göz bebekleri göze daha çok ışık girip, daha çok görebilmek üzere büyür. Tehlike anında daha iyi görmeye gereksinim duyarız.
?Midenize ağız salgıları gitmemesi için ağzınız kurur.
?Bunun sonucu olarak sindirim sisteminizin çalışması durur ve sindirim sistemindeki kan, doğrudan kaslarınıza ve beyninize gider. Bu size stres anlarında niçin midenizde kelebekler uçuşuyor gibi hissettiğinizi açıklamaktadır.
?Harekete geçmenize hazırlık olarak boyun ve omuz kaslarınız gerilir. Gevşek kaslara göre, gerilmiş kaslarla atak yapmak daha kolaydır.
?Kaslarınıza daha çok oksijen gitmesini sağlamak için nefes alışlarınız sıklaşır.
?Kalbinizin atışı hızlanır ve kan basıncınız artar; böylece bedeninizin çeşitli bölümlerine daha çok yakıt ve oksijen gider.
?Vücudunuzu normal ısıya döndürmek için daha çok terlersiniz. Vücudunuz ne kadar çok enerji yakarsa, o kadar çok terlersiniz.
?Karaciğeriniz kaslara ani bir enerji akımı sağlamak için glikoz salgılar.
?Kanı koyulaştırmak için dalağınız, depo etmiş olduğu kan hücrelerini serbest bırakır ve kan dolaşımına kimyasal maddeler salgılanır. Bu işlem kanınızın normal zamankinden daha çabuk pıhtılaşmasını sağlar; öyle ki, bir yeriniz yaralanınca kanama daha çabuk duracaktır. Ayrıca vücudunuzun mikrop kapmaya karşı dayanıklılığı artacaktır.
Günümüzde de vücudumuz tehlikeye karşı bu otomatik tepkileri göstermektedir. Her gün karşılaştığımız bir çok durumda beynimizdeki hipotalamus, diğer bir deyişle ?stres merkezi? harekete geçmekte, yukarıda sayılan değişiklikleri oluşturmaktadır. Trafik sıkışıklığında veya kızgın bir patron karşısında, atalarımızın vahşi bir hayvan karşısında göstermiş olduğu tepkilerin aynısını göstermekteyiz. Strese karşı oluşan tepkiler, tehlike karşısında ?dövüşmek veya kaçmak? için oluşmaktadır. Bu ikili karardan ister dövüşme, ister kaçma kararını verin hiç farketmez, iki durumda da bedenin uyanıklığa ve fazladan enerjiye ihtiyacı olacaktır. (Rowshan, A.,1998, s.12-13)
Özetle, bedenimiz, kendine özgü bazı stres göstergeleriyle donanmıştır. Bu göstergeler, "savaşma ya da kaçma" tepkisi diye adlandırılır ve bedenimizin belli bir mücadeleye hazırlanırken yaptığı seferberliğin başlıca sonucudur. Kalp atışları yükselir. Böylece kasların harekete geçebilmesi için gerekli olan kan miktarı ilgili bölgelere ulaştırılır. Kaslar gerilir ve hazır hale gelir. Gözbebekleri büyür. Solunum hızlanır ve kan basıncı artar. İhtiyaç duyulduğu takdirde, gerekli olacak enerjiyi sağlayabilmek için stres durumuna özgü bazı kimyasal maddeler salgılanır. Gaz pedalına basılmış bir araba gibi, insanın moturu da son hızla harekete geçer. Stres belirtilerimiz, bir otomobilin sıcaklığının birden ve aşırı derecede arttığını sinyalleyen ısı göstergesine benzer. Bir şeyler yapılmadığı takdirde, durumun tehlikeli noktalara ulaşabileceğini bildirmeye çalışır. (http://www.bilkent.edu.tr/~dos/ogdm/b_stres.html)
Fakat modern dünyada bu tepkilerin yanlış yönetilmesi yüzünden bir bedel ödemekteyiz. Ya dövüşmeyi ya da kaçmayı seçen mağara adamlarından farklı olarak biz, günümüzde stres yaratan olaylara karşı doğrudan tepkilerimizi göstermeyip, içimize atmaktayız. Patronumuza kızdığımız zaman, onun tarafından kendisine karşı gelmeye ne kadar zorlanırsak zorlanalım, ona karşı gelmeyiz. Onun için, fiziksel değişiklikler sonucu yükselen tansiyonumuzun normal duruma düşmesini sağlayamayız. Tansiyonumuzun devamlı yüksek olmasını önleyemediğimiz için, aşağıdakilere benzer stres kökenli hastalıkların kurbanı oluruz.
?Müzminleşmiş bir şekilde göz bebeğinin büyümüş olarak kalması, görme problemlerine neden olabilir.
?Ağızdaki aşırı kuruluk, yutkunma güçlüklerine sebep olabilir.
?Sindirim sisteminin çok sık aksaması kabızlığa sebep olabilir ve ülser olma riskini arttırır.
?Müzminleşmiş bir şekilde kasların gergin halde kalması, beden ağrılarına ve sancılara sebep olabilir. Bu ağrıların belli başlıları boyun ağrısı ve omuz kasları ağrısıdır.
?Müzminleşmiş yutkunma ve sık nefes alıp verme astıma yol açabilir.
?Müzmin tansiyon yükselmesi, yüksek tansiyon hastalığına sebep olabilir.
(Rowshan, A.,1998, s.14)
Fiziksel göstergeleri ne olursa olsun, stres daima psikolojik sonuçlar doğurur. Strese maruz kaldığınız zaman hipotalamus, adrenal bezlerine etki eden hormanları salgılayan bezleri uyarır. Bu bezlerin salgıladığı hormonlar, adrenal bezinin adrenalin salgılamasına sebep olur, bu adrenalin de bedenimizde şiddetli fiziksel değişikliklere yol açar. (Rowshan, A.,1998, s.15)
Bedeniniz huzur verici ve huzursuz edici olaylara karşı aynı şekilde tepki gösterir. İster size ateş edilsin, isterse başkaları sizi övsün, ister yüzünüze tokat atılsın, isterse sevgiliniz sizi okşasın, ister bir insanla kavga edin, bunların hepsi birer strestir ve bedeniniz bu stres olaylarının hepsine aynı fiziksel tepkileri gösterir. Olumlu veya olumsuz herhangi bir değişiklik ?dövüş ya da kaç? tepkisi ile ilişkili olarak, hep aynı fizyolojik reaksiyonları ortaya çıkarır. (Rowshan, A.,1998, s.15)
Hem olumlu hem de olumsuz strese bizim fizyolojik tepkilerimiz birbirine çok benzese bile, bizim olayları yorumlamamız büyük çapta değişmektedir. Örneğin bir topluluk karşısında konuşmak bir çok insanda stres yaratır. Yine bazı insanlar toplum karşısında konuşma yaparak geçimlerini sağlamakta ve bundan zevk almaktadırlar. Bu iki grup insan arasındaki fark, birinci grubun stresi çekingen, ürkek bir tarzda, ikinci grubun ise stresi kendine güvenen bir tarzda yönetmesidir. (Rowshan, A.,1998, s.15)
Strese karşı tavrınız bir çok faktöre bağlıdır. Birincisi kuvvetli ve sağlıklı bir genetik yapınız olması, kalp çarpıntısı ve kalp teklemesi gibi kalıtsal bir hastalığınızın olmaması, sizi strese karşı daha dayanaklı yapacaktır. İkinci büyük faktör, ailenin örnek alınmasıdır. Ailenizn stresle başetme yolu, bilerek ya da bilmeyerek sizin günlük sıkıntılarla başetme şeklinizi etkilemektedir. Üçüncüsü, sizin kültürel yapınızın ve eğitimizin bir yan ürünü olarak şu andaki tutumunuz, beklentileriniz ve inanç sisteminiz stres yapan etkenlere karşı davranışınıza etki edecektir. (Rowshan, A.,1998, s.16)
C. STRESİN BELİRTİLERİ VE ETKİLERİ
Stresin belirtileri konusunda, farklı sınıflandırmalar mevcuttur. Bu sınıflandırmalar aşağıda özetlenmiştir.
PEHLİVAN, (1995,s.17) Stres belirtilerinin, fiziksel, davranışsal ve psikolojik olmak üzere üç grupta incelendiğini belirtmiştir:
a)Fiziksel Stres Belirtileri
1.Tansiyon Yükselmesi: Stresli durumlara karşı bedensel tepki, en çok kalp ve damar sistemi üzerinde görülmektedir. Stres ve yüksek tansiyon arasındaki ilişki uzun süredir bilinmektedir.
2.Sindirim bozukluğu: Sindirim sisteminde yer alan mide ve barsaklar insanın heyecanını yansıtan organlardır. Stresli durumlarda heyecanlar, iştahsızlık, mide bulantısı, karın ağrısı ve barsak işlevlerinde artma ya da bozukluk yaratabilmektedir.
3.Terleme: Korku, öfke ve stres durumları terlemeyi artırır. Cuno ve arkadaşları insanda terlemenin iki türlü olduğunu, birinin ısıdan, diğerinin ise stresten kaynaklandığını belirtmişlerdir. Stres terlemesi özellikle avuç içi, ayak tabanı ve koltuk altında görülürken, ısı kaynaklı terleme daha çok baş, boyun ve gövdede yaygın biçimde görülür.
4.Nefes Darlığı: Stres tepkisi sırasında , bireyler daha fazla oksijen alma gereksinimi duydukları için daha sık ve kesik kesik nefes alma görülür. Stres solunum sisteminin önemli ölçüde etkileyen bir durumdur. Ayrıca duygusal stresler ani bir astım krizini başlatabilir.
5.Başağrısı: Stres ve stresin doğurduğu gerginlik ağrıları arasında önemli bir ilişki vardır. Stresin neden olduğu gerginlik, damarların daralmasına, kafanın belli bölgelerine giden kan akımının bozulmasına ve o bölgeye giden kanın bir hayli azalmasına neden olur. Stres nedeniyle ortaya çıkan adale kasılmaları çeşitli başağrılarına yol açar. Baş, boyun ve omuz kaslarının hepsi veya bir grup adale kasılınca ense ve baş ağrısı hissedilir.
6. Yorgunluk: Bir işyerinde personelin yorgunluk belirtileri göstermelerine neden olan temel etmenler çalışma koşulları, personelin fiziksel durumu (beslenme düzeni, dinlenme olanakları, duygusal ve ailevi durumu) ve sürekli aynı kasların çalışmasından kaynaklanan kas yorgunluğudur.
7.Allerji: Stres, bireylerde aşırı duyarlılık oluşmasında önemli bir rol oynar. Aşırı duyarlılık tepkileri, bedenin bağışıklık sistemi üzerinde etki yapan allerji tepkileridir. Bu aşırı duyarlılık kasılma, şişme ve kaşıntı gibi belirtiler ortaya çıkarır. Birçok kişide yalnızca stres durumlarında ortaya çıkan allerjiler görülmektedir. Bu bir anlamda bedenin strese karşı uyarılmasıdır. Bugüne kadar yapılan çalışmalar, nasıl bir mekanizma izlediği bilinmese de stresin bireyleri allerjik tepkilere karşı duyarlı hale getirdiğini göstermiştir.
8. Mide Bulantısı: Stresin fizyolojik etkileri nedeniyle mide ve sindirim sisteminin etkilenmesi mide bulantısı yapabilir. Özellikle salgılanan adrenalin hormonunun mide bulantısında etkili bir rol oynadığı bilinmektedir. Bu durum genellikle stres tepkisinin son bulması ile ortadan kalkar.
b)Davranışsal Stres Belirtileri
1. Uykusuzluk: Nedeni ne olursa olsun, insanın ruh sağlığındaki en küçük dalgalanma bile , kendisini uyku düzenindeki bir bozuklukla ortaya koyar. Stres altındaki bireylerde uyku zorluğu iki biçimde ortaya çıkabilir. Bunlardan ilki, uykuya dalma güçlüğü; ikincisi ise, gece boyunca kesintisiz olarak uyuyamamaktır. (Schafer, 1987, s.59). Bir başka uyku bozukluğu ise uzun süre uyunduğu halde sabah dinlenmiş olarak uyanamamak biçiminde ortaya çıkabilir.
2. Uyuma İsteği: Stres altındaki bireylerin büyük bir bölümü uyku zorluğu çekerken, bazıları ise tam tersine aşırı derecede uyuma isteği duymaktadır. Bazı insanlar stresli durumlarda yaşadıkları kaygı, gerilim ve
zorlanmadan uzaklaşmak için uyumayı bir kaçış olarak kullanırlar.
3. İştahsızlık: Aşırı stres durumlarında bireylerde yaşama karşı ilgi azaldığı gibi, buna paralel olarak beslenme gereksinimi de yavaşlar ve iştah kaybolur. Bireyler sağduyuları ile yemek yemeye çalışsalar bile, bunalım ağırlaştıkça yemeğe olan ilgi iyice azalır. Düzenli beslenememek ise bireyin fiziksel gücünü olumsuz yönde etkiler.
4. Yeme Alışkanlığında Artış: Stresin fizyolojik etkilerine ilişkin olarak yapılan araştırmalarda, kronik stres altındaki bireylerde kilo kaybetme eğilimi görülmekle birlikte , herkes için bu durum geçerli değildir. Bazı insanlar stres altındayken gittikçe kilo alır. Bunun nedeni insanların yemeyi bir başa çıkma mekanizması olarak kullanmaları ve günlük yaşamın güçlüklerine karşı bir tepki olarak geliştirmeleridir. Aşırı yemek neden bir savunma mekanizmasıdır ? Bunun iki açıklaması vardır. İlk olarak birşeyler yemek insanın dikkatini dağıtır. Eller, beyin ve ağız yemekle uğraşırken , sorunlar hakkında endişelenmek için çok fazla zaman harcanmaz. İkinci olarak , yemenin hipotalamus ve zihin üzerinde yatıştırıcı bir etkisi vardır.
5. Sigara Kullanma: Stres içindeki bireyler gerginliklerini azaltmak için sigara içerler. Özellikle kaygılı bir kişilik özelliğine sahip bireyler, stresle karşı karşıya kaldıklarında sigaraya sarılarak, bırakmışlarsa bile yeniden başlarlar. Ancak sigara uzun süre kullanıldığında içinde bulunan nikotinin merkezi sinir sistemi üzerinde yaptığı etkiler nedeniyle bağımlılık yaratır. Sigara içilmediğinde, sıkıntı gerginlik artar. Ruhsal güç azalır, zihinsel işlevler yavaşlar, yorgunluk, bitkinlik, iştahsızlık ve uykusuzluk belirtileri görülür.
Sonuç olarak sigara içmek bir yandan günlük sorunlarla başa çıkmak için bireye gerekli olan enerji düzeyini azalttığı gibi, diğer yandan kalp krizi nedeniyle erken ölüm, akciğer kanseri, bronşit vb. gibi hastalıkların da temel nedenidir.
6. Alkol Kullanma: Birçok kişi alkolün gerilimi azalttığına , endişelerden uzaklaştırdığına, memnuniyet verici duyguları artırdığına, toplumsal yeteneği geliştirdiğine ve yaşamı daha iyi algılamayı sağladığına inanır. Bir yatıştırıcı olarak alkol,merkezi sinir sisteminin etkinliğini azaltır. Kısa dönemli ve az alınan alkolün, depresif duyguları azaltmasına karşın, düzenli olarak, uzun dönemli ve aşırı miktarda alınan alkol, depresif duyguları daha da artırır. Alkol küçük acı ve ağrıları dindirir ve kişiyi gevşetir. Ancak alkol, aşırı alındığında sarhoşlukla birlikte saldırgan davranışlara yol açar.
c)Psikolojik Stres Belirtileri
1. Gerginlik: Stres yaratan bir durumla karşılaşıldığında bireyde, kas ve sinirsel gerilim ortaya çıkar. Gerginlik hem kendisi bir stres belirtisidir hem de gerginlik nedeniyle ortaya çıkan diğer tepkilerin başlatıcısıdır.
2. Geçimsizlik: Genellikle stres, kişi ile sınırlı kalmamaktadır. Stres, sözel ve fiziksel olarak başkalarına kötü davranışlara yol açar. Stres içindeki birey, bu sıkıntısını iş ve aile çevresine olumsuz bir şekilde yansıtmaktadır.
Geçimsizliğin önemli nedenlerinden biri olan öfke, kişinin kendi yetersizliğinden kaynaklanan aşağılık duygusu ve kaygıdan kurtulmak için başvurduğu bir savunma nedeni olarak ortaya çıkmaktadır. Genellikle öfke, kızgınlık ve saldırganlık birbiriyle yakından bağlantısı olan kavramlardır. Saldırgan davranışların duygusal düzeyinde, öfke ve kızgınlıktan başka farklı derecelerde kin, nefret, düşmanlık gibi bütün yok edici duygular da bulunabilir
3. İşbirliğinden Kaçınma: Stres altındaki bazı bireyler toplumsal yaşantıdan kendilerini çekerek, yalnızlık duygusuna kapılırlar. Bu durum aile, toplum veya iş ortamındaki diğer bireylerle ilişkilerden yalıtıma neden olur. Böylece bireyin toplumsal destek ve paylaşım olanaklarını ortadan kaldırır. İnsanların aniden içine kapanması, diğer bireylerden uzaklaşması önemli bir stres göstergesidir.
4. Sürekli Endişe: Stres tepkisi nedeniyle veya aşırı yorgunluk durumlarında endişe artar. Stres tepkisinin en belirgin belirtilerinden biri, bireyin sürekli endişe içinde olmasıdır. Beden hareketleri yapılarak, derin nefes alındığında oksijen miktarı artar ve endişeye neden olan laktik asitin oksitlenerek kandan atılması çabuklaşır. Ancak hareketsizlik durumu devam ederse endişe de sürecektir.
5. Yetersizlik Duygusu: Yetersizlik ve işlevsizlik bireyleri acı, ümitsizlik ve bunalıma götürür. Böylece oluşan kötü döngü bireyin enerjisini alır ve iş yapacak güç bırakmaz.
6. Yersiz Telaş: Herkes beklenmedik ve alışılmadık durumlarda telaşa kapılabilir. Ancak önemli ve uzun süreli stres durumları bireylerin normal ve alışılmadık işlevleri yerine getirmelerini engelleyerek, sürekli ve yersiz bir telaş içine girmelerine yol açabilir.
ROWSHAN (1998, s.17), stres belirtilerini, ruhsal,sosyal, duygusal, zihinsel, fiziksel olmak üzere, 5 başlık altında incelemiştir. Buna göre,
*Ruhsal Stres Belirtileri: İçinde bir boşluk hissetme, hayatın anlamının kaybolması, yönünüzün kaybolması, suçluluk duygusu, diğer insanlara düşmanlık duyma, suç işleme vb.. (Rowshan, 1998, s.18)
*Sosyal Stres Belirtileri: Diğer insanlardan soyutlanmak, acı duyma ve gücenme, ben merkezli olma, yalnızlık, geriye çekilme, toleranslı olamama, insanlarla ilişki kuramama,insanlara sıkıntı verme vb.. (Rowshan, 1998, s.18)
*Duygusal Stres Belirtileri: Duyguların sık sık değişmesi, huzursuzluk duyulması, kızgınlık, depresyon, üzüntü, soğukluk, kabus görme, ümitsizlik duygusu, sakinleşememe, aşırı ağlama, sinirsel gülme krizleri, heyecan duymama, vs... (Rowshan, 1998, s.18)
*Zihinsel Stres Belirtileri: Sık sık hafıza kaybı, düşüncelerin zihne hücum etmesi, konsantrasyonda güçlük çekilmesi, karar vermede güçlük çekilmesi, can sıkıntısı, kafa karışıklığı, karamsarlık, fobiler, intihar etme düşüncesi vs... (Rowshan, 1998, s.19)
*Fiziksel Stres Belirtileri: Kalp çarpıntısı, kan basıncının artması, kabızlık, titreme, kulak çınlaması, sırt ağrısı, göğüs ağrısı, kalp spazmı, kas gerilmesi, ellerin ve ayakların buz kesmesi, deri hastalığı, ani kilo değişmesi, kronik yorgunluk, uykusuzluk, baş ağrıları, el ve ayak parmaklarında hissizlik, seks isteğinin kaybolmasıdiş gıcırdatma, tırnak yeme, alkol ve sigara içiminde artış, hazımsızlık, alerjiler, ülser, aşırı terleme, boğazda ve ağızda kuruluk, titreme, sinirsel tikler, sık sık idrar yapma, sık sık adet görme, düzensiz aralıklarla yemek yeme, nefes kesikliği, baş dönmesi ve bayılma, kekelemek vs... (Rowshan, 1998, s.19)
Uzm. Psk. YEŞİM TAŞ ve Uzm. Psk. SEVDA SAKARYA tarafından, Gary Ginter'ın "Stress Management" adlı broşüründen yararlanılarak hazırlanan makalede ise (http://www.bilkent.edu.tr/~dos/ogdm/b_stres.html) stres belirtileri 3 başlık altında incelenmiştir:
*Fizyolojik belirtiler arasında adele ağrıları, mide bozuklukları, hazımsızlık, başağrıları, kalp çarpıntıları, ishal/halsizlik, ellerin terlemesi, ağız kuruluğu, yerinde duramama ya da yorgunluk sayılabilir.
* Psikolojik belirtiler ise endişelenme, konsantrasyon güçlüğü, unutkanlık, sinirlilik ya da kontrolsüzlük duygusu, kendini üzüntülü, kızgın ya da zaman baskısı altında hissetme şeklinde sıralanabilir.
*Davranışsal belirtilere örnek olarak da şunlar verilebilir: bir maddeye aşırı düşkünlük (alkol, ilaç ya da yemek gibi), uykusuzluk ya da aşırı uyuma, gevşeme ya da sakinleşme açısından güçlükler, telaşla oradan oraya koşuşturmak, sosyal ortamlardan kaçınma, huzursuzluk, kızgınlık ya da sakarlık. (http://www.bilkent.edu.tr/~dos/ogdm/b_stres.html)
ATKİNSON VE DİğERLERİ (1995, s.591), stresli zamanlarda insanların geçmişte işlemiş olan davranış örüntülerine başvurma eğilimde olduklarını söylemişlerdir. Buna göre, tedbirli kişi daha tedbirli olup tamamen içine çekilebilir; saldırgan kişi denetimi kaybedebilir ve dikkatsizce her yöne saldırabilir. Yine Atkinson ve diğerlerine göre (1995, s. 592), stresin bir çok fizyolojik etkileri vardır. Şiddetli stres, (merkezi sinir sistemini etkileme yoluyla, hormonal dengeleri değiştirip) bir bireyin bağışıklık tepkilerini bozabilir ve böylece vücudun bakteri ve virüslerle mücadele etme yeteneğini azaltabilir. Gerçekten de, duygu- heyecan ile ilgili stresin, tüm tıbbi sorunların yüzde ellisinden fazlasında rol oynadığı tahmin edilmektedir. Psikosomatik tıp ? psikolojik değişkenlerle fiziksel sağlık arasındaki ilişkiyi inceleyen dal- disiplinlerarası araştırmaların giderek artan öneme sahip olan bir alanı olmuştur. ?Psikosomatik? terimi, Yunanca psyche (?akıl?) ve soma (?vücut?) kelimelerinden türemiştir. Alerjiler, migren, başağrıları, yüksek tansiyon, kalp hastalığı, ülserler ve hatta akne, duygu- heyecanla ilgili stresle bağıntılı olduğuna inanılan hastalıklardan bazılarıdır.
Stres belirtilerinin bir başka sınıflandırması ise, şöyle yapılmıştır: Stres, bazen depresyon, iç sıkıntısı, kendini bitkin hissetme, cinsel isteksizlik, çevredeki insanlara karşı kırıcı davranma gibi psikolojik ve duygusal belirtilere neden olur. Bazen de, başağrısı, sırt ağrısı, uykusuzluk, çarpıntı, mide-barsak sistemi şikayetleri, cilt problemleri gibi fiziksel şikayetlere yol açar. Çoğunlukla da bu iki grup belirtiler beraber görülür. Sonuçta kişinin çalışma yaşamındaki performansı bu durumdan etkilenir. Kişi kendini disorganize hisseder, işine yeterince konsantre olamaz ve normal koşullarda yapmayacağı hataları yapabilir.. (http://www.duzen.com.tr/bulten/mart2000/6.htm)
D.STRESİN ÜÇ EVRESİ*
I.ALARM EVRESİ
Bir tehdit karşısında vücut derhal ?savaşa hazırlık yapmak üzere'harekete geçer.
Beyin Stres acı duygusunu azaltır. Hafıza ve düşünme yetisi güçlenir.
Gözler Daha iyi görmek için göz bebekleri küçülür.
Akciğerler Oksijen tüketimi artar.
Karaciğer Stoktaki glikojen şeklindeki şeker, glükoza dönüşür.
Kalp Kan basıncı artar, kalp atışı hızlanır.
Böbreküstü bezleri Adrenalin ve noradrenalin salgısı artar.
Dalak Kaslara oksijen taşımak üzere alyuvarlar organizmaya dağılır.
Bağırsaklar Hazım, enerjiyi kaslar kullansın diye, yavaşlar.
Saçlar Saçlar ve vücut kılları dikilir.
II.DİRENÇ EVRESİ
Alarm evresinden bir iki dakika sonra vücut başka güçleri de devreye sokar.
Beyin Beynin öğrenme ve hafıza bölümü harekete geçer.
Bağışıklık Vücudun bağışıklık sistemi yavaşlar böylece enerji başka alanlarda kullanılır.
Karaciğer Yağ skokları, her an hazır, yakıt haline dönüşür.
Böbreküstü bezleri Korteks, metabolizmayı düzenleyen kortizol salgılar.
III.TÜKENME EVRESİ
Uzun süre kavgaya kazırlanan organizma yorulur ve ağır ağır savunma kalkanlarını indirmeye başlar.
Beyin Kortizol nöronlar için öldürücü bir tehlikeye dönüşür. İnsanda yorgunluğa, sinirliliğe ve depresyona sebep olur.
Bağışıklık sistemi Savunma hücrelerinin yok olması organizmayı zayıflatır ve saldırılara açık hale getirir.
Bağırsaklar Bağırsak cidarı hassaslaşır.
Kan dolaşımı Kan basıncının artışı ve kalp atışının hızlanışı damarların elastikiyetinin azalmasına sebep olur.
*Bu bölümün tamamı, http://www.genetikbilimi.com/genbilim/ stresoldur muyor.htm adresinden alınmıştır.
E.STRES KAYNAKLARI
Stresin pek çok kaynağı vardır. Genel yaşam olayları (ilişkilerde olan değişiklik, mali durum, sevilen birinin ölümü); kimyasal ve çevresel etkiler (hava, gürültü, gıda), olumlu olaylar (evlilik, tatil); yaşam tarzı veya duygusal faktörler (endişe, korku, katı inançlar, sıkı programlar); ilişkiler (iletişimde çelişki, kişisel ilişkilerde sorunlar); iş sorunları (kayıp, işten çıkarılma, karmaşık iş sorumlulukları). Fark edilmeyen bir stres kaynağı da kişinin kendi mantığıdır.
(http://www.gata.edu.tr/kutuphane/Kitap_Ozetleri/ NE_HISSETTIGINIZ_KENDINIZE_BAGLI.htm)
Stres çevreden ya da kişinin kendinden kaynaklanabilir. Dış koşullar ve zorluklar strese yol açarken, bizim davranışlarımız ve tepkilerimiz de aynı şekilde stres yaratabilir ve gelecekteki stresli olayları hazırlar. Örneğin, her gece yüksek sesle gürültülü müzik çalarak oda arkadaşını uyutmayan biri, bir anlamda sert tepkilerle karşılaşacağı stresli bir ortamı kendisi için hazırlıyor demektir. Bu nedenle, hangi streslerin dış zorlamalardan kaynaklandığının, hangilerinin de kendi ellerimizle ortaya çıkarıldığının bilinmesi çok önemlidir. (http://www.bilkent.edu.tr/~dos/ogdm/b_stres.html)
*Çevresel Stresler önemli yaşam olaylarını ve günlük sıkıntıları içerir. Önemli yaşam olayları, örneğin üniversiteye başlamak, bir yerden bir yere taşınmak, bir aile bireyinin ölümü ya da ciddi hastalığı gibi, büyük bir değişim ya da uyumu gerektiren olaylardır. Ancak stresin en büyük kaynakları, sıradan, günlük sıkıntılardır. Örneğin, oda arkadaşıyla sorunlar, birşey kaybetmek, başarısızlıklar, aşırı iş yükü ya da ekonomik kaygılar gibi. Bu ketleyici olayların sıklığının artmasının, vücudun bağışıklık sistemini zayıflatma ve hastalıklara karşı direncini azaltma gibi fizyolojik sonuçlara yol açtığı, günümüzde artık çok iyi bilinmektedir.
*Kişisel Stres Kaynakları ise, zihinsel faaliyetlerimizle (düşüncelerimiz ve kendi kendimize söylediklerimiz) ya da davranışlarımızla (alışkanlıklarımız ya da beceri eksikliklerimiz) ilişkili olabilir. Yaşam olaylarına yaklaşırken ve onlarla uğraşırken kendimizle yaptığımız diyaloğun şekli yaşadığımız stresin yoğunluğunu azaltır ya da artırır. Kendi kendimize, "Davranışlarım ve dünya, .........(şu ya da bu şekilde) olmak zorunda" ya da "olmalı" dediğimizde, strese davet ediyoruz demektir. Çünkü ne kendi davranışlarımızın ne de dünyanın her zaman bizim istediğimiz şekilde olması mümkün değildir. Olmak zorunda da değildir. İnsanda stres yaratan üç genel inanç vardır: "Herkes beni sevmeli." "Her zaman mükemmel davranmalı ve hiç hata yapmamalıyım" ve "Dünya adaletli olmalı". Dikkat ederseniz bu inançların üçü de gerçekdışıdır ve "ya hep ya hiç" özelliği taşımaktadır. Benzer şekilde, kişiyi zorlayabilecek bir olayın yaklaşması da bazen olabilecek en kötü sonuç için endişelenmeye neden olur. "Biliyorum, bu sınavda başarılı olamayacağım". İnsanın kendisiyle bu türden diyaloglarda bulunması, öz değer duygularının temelini zayıflatır, kaygı ve sıkıntısını artırır; dolayısıyla da sorunun çözümü gecikir. (http://www.bilkent.edu.tr/~dos/ogdm/b_stres.html)
?Rowshan (1998,s.29) ise, stres yaratan faktörleri, önceden tahmin edilebilen ve önceden tahmin edilemeyenler olarak iki gruba ayırmıştır:
*Önceden Tahmin Edilebilen Stres Faktörleri: Hayatımızı belirli bir süre etkileyen olayları kapsar. Örneğin, hayatın doğal süreci içinde, bir çocuğun doğumu, önceden kestirilebilir bir stres faktörüdür. Yine bir çok insanın çalıştığı işi sevmemesi ve işe yalnızca hayatlarını kazanmak zorunda oldukları için gitmesi günlük stres seviyesini artıracağından, iş hayatı da önceden tahmin edilebilen bir stres faktörüdür. Gerçekleşmesi mümkün olmayan hedefler ve beklentiler de bu stres kaynaklarına örnek olarak verilebilir.
*Önceden Tahmin Edilemeyen Stres Faktörleri: Hayatta karşılaşılan stres faktörlerinin bir çoğu aniden ortaya çıkar ve biz onları önceden tahmin etmekte hataya düşeriz. Hayatta karşılaşılan büyük değişiklikler, büyük stres kaynaklarıdır ve bunlarla başa çıkmak daha zordur. Yalnızca olumsuz değişiklikler değil, olumlu değişiklikler de stres yaratır. Birisine aşık olmak da aynen aşkın sona ermesi gibi, stres yaratan bir faktördür. Yine buna benzer olarak yeni bir işe girmek, yeni bir ev satın almak, yeni komşular edinmek olumlu değişiklikler olmasına rağmen stres yaratan faktörlerdir. Stres yaratan üzücü olaylar ise, çok sarsıntı doğuran olaylardır ve beklenmedik bir anda ortaya çıkarlar. Sevdiğimiz bir insanın ölümü,yaralanma olayları, doğal afetler, zulüm gibi olayları buna örnek olarak verebiliriz. Beklenmeyen stres faktörlerinin hepsinde ortak olan nokta, bunların kontrolümüz dışında ortaya çıkmasıdır.
?Cüceloğlu (1993, s. 321), stresin kaynaklarını iki yönde gruplamıştır:
1.Stres kaynağının bedenin içinde veya dışında oluşuna göre.. Örneğin diş ağrısı bedenin içinde olan bir stres kaynağıdır. Öte yandan, sürekli yüksek derecedeki gürültülü ortam, bedenin dışında yer alan bir stres kaynağına örnektir.
2.Bedensel ya da psikolojik kökenli oluşuna göre..Yukarıdaki örnekte verilen diş ağrısı ve gürültünün her ikisi de bedensel türden stres kaynaklarıdır. Bir yakının ölmesi, boşanma, iki kişi arasındaki darılma ve küsmeden ileri gelen stresler ise, psikolojik türdendir.
?Uzm. Dr. Mustafa Güveli ise, stres kaynaklarını şöyle tanımlamıştır:
*Bireyin kendisi bazen stres kaynağı olabilir. Yıllar boyunca edindiğiniz alışkanlıklar bazen stres sebebi olabilir.
*Fiziki şartlarında stres faktörü olabileceğini unutmamak gerekir. Aşırı gürültü ortamları, stresi ortaya çıkarabilecek bir faktördür.
*Sürekli gergin iş ortamı: Günümüzün önemlice bir kısmının geçtiği iş ortamındaki gerginlik en önemli stres kaynaklarından biridir.
*Sürekli gergin aile yaşantısı: Aile yaşamındaki gerginlikler kaygı derecemizi fazlaca artırabilir. (http://www.psikoturk.net/Stres.asp)
II. BÖLÜM
STRES VE KİŞİLİK
Bireylerin kişilikleri stresten etkilenme düzeylerini doğrudan etkilemektedir. Kişilik,insanın bir bütünlük içinde süreklilik gösteren davranış özellikleri ve çevresine uyum biçimidir. Bu anlamda kişilik deyimi insanın dış görünüşü, kendi benliğini kullanma biçimi , ölçülebilir iç ve dış özelliklerini, kendi arasında uyum sağlamasını dış etkilere uyarlanmasını, durağanlaşmış davranışlarını kapsar. (Pehlivan, 1998, s.13)
Strese yatkın kişilik yapısının özelliklerini araştıran bir çok araştırma ve çalışma yapılmıştır. 1970'li yılların sonunda ABD'de Tubey bu araştırma ve çalışmaları gözden geçirerek, insanları A, B, C olarak üç tipe ayırmıştır. Araştırmacı A tipinin strese çok yatkın olduğunu, C tipinin yatkınlık gösterebileceğini belirtmiş, B tipinin stresten en az etkilendiğini ileri sürmüştür. (Morgan, 1993, s.26)
A Tipi Davranış Özellikleri
A tipi davranış özellikleri genellikle acele konuşmak, diğer insanlar konuşurken acele etmek, hızlı yemek, sırada beklemekten nefret etmek, asla birşeye yetişmek durumunda olmamak, zamanın elverdiğinden daha fazla etkinlikle dolu bir programa sahip olmak, zamanı boşa harcamaktan nefret etmek, aynı anda birden çok şeyi yapmaya çalışmak, yavaş insanlara karşı sabırsızlık, dinlenme, dostluk veya zevk verici şeyler için çok az zaman ayırmaktır. Tip A sendromu, başa geçmek için bir mücadele ve başarı için zamana karşı sürekli, bir yarış biçiminde görülür.
Tip A insanı yüksek sesle ve çabuk konuşur, alıntı, göze batan sözcükler kullanır, özellikle vurgulamak istediği sözcükleri tekrarlar ve başkaları konuşurken sık sık keser. (Pehlivan, 1998, s.14)
A tipi davranış biçiminin birinci derecedeki özellikleri ümitsizce zamana karşı koyma duygusu ve kolayca uyandırılabilen düşmanlık duygusudur. Sürekli bir şekilde en kısa sürede en fazlasını başarma çabası olan Atipi insanı, diğer insanlara karşı şiddetli huzursuzluk, öfke ve sabırsızlık gösterir. İkinci derecede belirgin özellikleri ise aşırı titizlik, yarışmacılık , diğer insanlar ve çevreyi kontrol etme isteğidir. Bir diğer özellikleri ise, duygusal tükenme, kendine zarar verme eğilimi , tehlike ve riske girme gibi saklı özellikleridir (Baltaş ve Baltaş, 1989, s.222).
A tipinde olan insanlar, başkalarıyla, nesnelerle, olaylarla kendi saplantıları ve takıntıları doğrultusunda ilişki kurarlar. Benmerkezli iletişim biçimleri kişiliklerinin temelini oluşturur.Bildiğini okur, bildiğinden şaşmaz, kafasının dikine giderler. Duygularını açıklamaktan kaçınırlar. Yaptıkları işi ciddiye alırlar. Başladıkları işi sonlandırmaya çalışırlar. Başta çalışma ve iş olmak üzere, her alanda , her konuda ayrıntılı düşünüp, eksiksiz, hatasız davranmak isterler. Bu yüzden kimi kez ana konuyu kaybedip, ayrıntılar üzerinde boş yere çaba ve zaman harcarlar. Verdikleri sözü tutmaya çalışırlar. Ama kimi kez aynı anda birkaç işi birden yapmak istediklerinden, bunu başaramazlar. Başkalarını bekletir, kendileri beklemekten hoşlanmazlar. (Köknel, 1998, s.154)
Coşkulu, jestli, mimikli ve çok konuşurlar. Başkalarını dinlemekten hoşlanmazlar. Onların sözünü kesip konuşmayı kendileri tamamlarlar. Hızlı hareket ederler. Yemeleri, yürümeleri, araba kullanmaları bile bir yere yetişecekmiş gibi çabuktur. Herzaman aceleci davranırlar. Sabırsızdırlar. Zamanla yarışırlar. Başarılarını, sayısal somut kazançlarla değerlendirirler. Yaptıkları işlerden başkalarından övgü beklerler. (Morgan, 1993, s.28)
A tipi kişiler saldırgan, hırslı, rekabetçi bir özellik göstermektedirler. Sürekli olarak zamanla ya da insanlarla yarış halinde oldukları için onların?savaş-kaç? tepkisi tekrar tekrar ve sürekli olarak gündemdedir. Bu da bedende adrenalin ve kortizol hormonlarının sürekli salgılanması ve bunun sonucu olarak kanda kolesterol ve yağın artması demektir. Aynı kişilik özellikleri devam ettikçe kandaki bu maddelerin atılması da güçleşmektedir. Bu da kalbe kan taşıyan damarların zarar görmesine neden olur. (Pehlivan, 1998, s.14)
Kroner kalp hastalığı açısından yüksek risk taşıyan A Tipi Davranış biçimine sahip bir kişinin özellikleri şunlardır: 1. Hareketlilik, 2. Dürtü ve ihtiras, 3. Rekabet, saldırganlık ve düşmanlık duyguları, 4. Zaman baskısı ve 5. Tek açılı kişilik. (Cüceloğlu, 1993, s. 324)
B Tipi Davranış Özellikleri
A Tipi bireyin tam karşıtı olan bireylerin davranış özellikleri B Tipi olarak adlandırılmıştır. B Tipi insanları katı kurallardan arınmış ve esnektirler. Zamanı sorun etmezler, rahat ve sabırlıdırlar.Kolaylıkla sinirlenmez ve tedirgin olmazlar. Yaptıkları işten zevk almayı bilirler. İşleriyle ilgili rahatlıkları onlara suçluluk duygusu vermez, sakin ve düzenli çalışırlar.
Friedman ve Rosenman'ın B tipi kişilik davranışı olarak tanımladığı kişiler rekabetten fazla etkilenmeden, sağlığını bozmadan mücadele ederler. B tipi davranış özellikleri gösteren kişilerde de bazı A tipi davranışlar görülebilir. A tipi insanın tersine B tipi kolay yaşayan bir tiptir, oldukça açık ve rahat davranır. Zamanla pek ilgilenmez ve hayatın tek anlamı başarılı olmak değildir. Başkaları ile yarışa girmezler. Konuşmaları bile daha rahat ve sakindir. B tipi kendinden ve başkalarından emin bir tiptir. (Pehlivan, 1998, s.14)
Bu tipte olan insanlar yumuşak başlıdır. Başkalarıyla, nesnelerle, olaylarla kolay iletişim kurarlar. Başkalarıyla konuşup tartışırlar. Duygularını, düşüncelerini açık seçik ortaya koyarlar.Planlı, programlı çalışırlar. Başladıkları işi sonlandırmadan başka bir işe girmezler. Her alanda başarılı ve becerikli olmadıklarını kabul ederler. (Köknel, 1998, s.154)
Sabırlı ve hoşgörülüdürler. Sakin, yavaş ve yumuşak bir ses tonuyla konuşurlar. Konuşurken sözcükleri, cümleleri özenle seçerler. Başkalarını dinlemeye, anlamaya çalışırlar. Yarışmaktan, her alanda üstün olmaktan, üstün yanlarını belirtmekten hoşlanmazlar.Yaptıkları işin önce kendilerini mutlu ve memnun kılmasını beklerler.Kendilerine zaman sınırlaması koymazlar. Zamanı iyi kullanırlar. Sorumluluklarının sınırlarını iyi belirlerler. (Morgan, 1993, s.29)
Kısaca, rahat, sakin ve güvenli kimselere B tipi davranış biçimine sahip denir. Araştırma sonuçları B tipinde olan kimselerin, A tipine sahip kimselerden daha uzun yaşadıklarını ve daha az hastalandıklarını göstermiştir. (Cüceloğlu, 1993, s. 324)
C Tipi Davranış Özellikleri
A ve B tipleri arasında yer alırlar. Bu iki tipe ilişkin özelliklerin bir bölümünü içerir. (Morgan, 1993, s.29)
Hiçbir insan bu tiplerden birine özgü tam davranış biçimlerini göstermez. Bir tipte öteki tiplerin davranış biçimleri de bulunabilir. Örnek olarak, A tipi olan bir insan B, hatta C tipi davranış biçimlerinden özellikler taşıyabilir. (Morgan, 1993, s.27)
III. BÖLÜM
STRESLE BAŞETME YOLLARI
Bu bölümde stresle başetmede kullanılan ?etkili yöntemler? üzerinde durulacaktır.
Etkisiz yöntemler arasında; çevresel stresörlere verilen saldırgan tepkiler, zihinsel yöntemler arasında yer alan bilişsel çarpıtmalar ve savunma mekanizmalarının yoğun kullanımı, fiziksel yöntemlerden ise ilaç, uyuşturucu ve uyarıcı madde, alkol kullanımı sayılabilir. Bu yöntemler, strese yol açan uyarıcı üzerinde etkili olmadığı gibi, bizim bunlara verdiğimiz tepkilerin yaşam kalitemizi arttırma yönünde şekillenmesine de izin vermezler. Ayrıca bunlar fiziksel sağlığımızı tehdit eden ve psikolojik olarak da çökkünlük noktasına gelmemize yol açabilecek etkisiz yöntemlerdir. (http://www.geocities.com/hasumas/stres.html)
A. Stresle Başetme Yöntemleri
Aşırı stresle başaçıkmak ve yaşam kalitesini arttırmak amacıyla, durumu değiştirme ya da duruma verilen tepkileri değiştirmeye "stres yönetimi" denir. (http://www.geocities.com/hasumas/stres.html) Stresle başa çıkma ya da stres yönetimi, ruh ve beden sağlığını korumak, üretici ve verimli bir yaşam biçimi sağlamaktır. (Pehlivan, 1998, s.25)
Baltaş ve Baltaş (1986), stresle başa çıkma yollarını bedenle, zihinle ve davranışla ilgili olmak üzere 3 grupta toplar. Bedensel başa çıkma yollarında, gevşeme teknikleri, değişik beden egzersizleri ve beslenme biçimleri yer alır. Zihinsel başa çıkma yolları, uyumsuzluğa yol açan inançlarla uğraşma ve zihinsel düzenleme tekniğini içerir. A tipi davranış biçiminin değiştirilmesi, güvenli girişkenlik davranış eğitimi ve zaman düzenlemesi teknikleri üçüncü gruptaki davranışçı başa çıkma yollarını oluşturur.
Cüceloğlu (1993, s.324)'na göre, aynı fiziksel ve sosyal ortam içinde bazı kimseler son derece gergin ve stresli, bazı kimseler ise, daha rahat ve mutlu olabilir. Streslerin, esas olarak insanın olayları değerlendirme ve çözümleme biçiminden kaynaklanır. Bireylerin olayları anlamlandırışı, değerlendirişi ve yönlendirişi, stresi azaltmada ya da çoğaltmada temel faktördür.
Stresle baş edebilmenin yolu, stresi kontrol altına alabilmekten geçer. Bu şekilde stres azaltılabilir ve sizin yararınıza işlemesi sağlanabilir. Görselleştirme, -kafanızdaki görüntüye dikkat etme ? olumlu düşünme gibi, duygusal durumunuzun ve davranışlarınızın kontrolünü elinize almanızı sağlayabilir. Görselleştirme hayal kurmaktan farklıdır, kendi hatalarınızı düzeltmek için, olumlu düşleri kullanarak, olumsuz duyguları kontrol etmek için bir araçtır. Bu tekniğin anahtarı, sorunlu bir durumu zihinde yeniden canlandırmaktır. Gözünüzde canlandırmayı şöyle gerçekleştirebilirsiniz.
1. Gevşeyin
2. Gözlerinizi kapayın, kaslarınızdaki gerginliği hissedin ve bu gerginliği azaltın.
3. Burnunuzdan derin nefes alın ve yavaş yavaş verin.
4. Aklınızda güzel tanıdık bir sahne canlandırın.
5. Bu yeri ağaçlar, bulutlar, nehirler, hayvanlar, rüzgar, ışık gibi
6. Bu sahne ile bağlantılı bütün duygularınızla, -görme, ses, koku, dokunma ve tat alma- yeniden yaşayın.
7. Eğer istenmeyen düşünceler oraya girerse onları kovun.
8. Yumuşacık bir bulutun üstüne oturun ve gevşeyin.
(http://www.gata.edu.tr/kutuphane/Kitap_Ozetleri/NE_HISSETTIGINIZ_KENDINIZE_BAGLI.htm)
Stresle başaçıkmada kullanılan becerilerden önemli bir tanesi de stresinizi neyin başlattığını belirlemektir. Bunu yapabilirseniz başetme çabalarınızı uygun hedef üzerinde odaklaştırabilirsiniz. Stres tepkinizi ateşleyen durumları belirledikten sonra, muhtemelen bunlardan bazılarının değiştirilebilir ve kontrol edilebilir olduğunu, bazılarının da kontrolünüz dışında kaldığını ve yalnızca kabullenilmeyi ve katlanılmayı gerektirdiklerini göreceksiniz. Kontrol edilebilir ve değiştirilebilir stres kaynaklarıyla başaçıkmak için tasarlanan stratejiler, probleme odaklanan bir yaklaşım tarzını gerektirir. Bu da problem yaratan durumla mücadele etmek anlamındadır. Diğer deyişle problemi yaratan durumun değiştirilmesine, kontrol edilmesine çalışılır. Değiştirilmesi pek mümkün olmayan durumlar karşısında ise o duruma gösterilen duygular ve tepkiler üzerinde çalışılır. Bu duyguları kontrol etmek ve değiştirmek için uğraşılır.
Kontrol Edilebilir Durumlarda Kullanılabilecek Yöntemler:
Stres kaynağının zayıflamasına ya da ortadan kalkmasına yardım edecek şekilde probleme odaklaşan yöntemlerdir.
Davranışsal yöntemler:
1. Yapmak istediğiniz bir işi önceden planlamak ya da düzenlemek.
2. Sorunları çözümlemek için bilgi istemek.
3. Yardımcı olabilecek kişilerle konuşmak.
4. Stres yaratan kişiyle yüzleşmek.
5. Stresi ateşleyen durumlardan kaçınmak.
6. Başaçıkmayı teşvik için ortam yaratmak.
7. İstenen davranışı başarmak için kendi kendine anlaşma yapmak.
Bilişsel yöntemler:
1. Başaçıkmak için kendinizle olumlu diyalogda bulunmak (olumlu, hedefe yönelik düşünceler).
2. Zihinde canlandırma (kendinizi durumla başaçıkarken canlandırmak).
3. Gerçekçi olmayan inançlarla savaşmak (kendinizle neyin mantıklı ve gerçeğe dayalı olduğu üzerinde tartışmak).
Kontrol Edilemeyen Durumlarda Kullanılabilecek Yöntemler:
Yaşadığınız stres tepkinizi azaltmak ve duruma daha kolay katlanabilmenize yardımcı olmak için duygularınıza odaklaşan yöntemlerdir.
Davranışsal yöntemler :
1. İnsana acı çektiren şeyleri hatırlatan durumlardan kaçınmak,
2. Gerilimi azaltmak için fiziksel egzersiz yapmak,
3. Kas gevşetme, zihinsel dinginlik ve derin nefes egzersizleri,
4. Boş zamanlarda keyifli etkinliklerde bulunmak,
5. Sosyal destek.
Bilişsel yöntemler:
1. Endişe yaşadığınız süreyi sınırlı tutmak.
2. Yeniden değerlendirme: olayların iyi taraflarını aramak.
3. Aklınıza olumsuz düşünceler geldiğinde bunları durdurmak.
4. Kendi durumunuzun diğer insanlarla olumlu karşılaştırmasını yapmak.
(http://www.bilkent.edu.tr/~dos/ogdm/b_stres.html)
B. STRESLE BAŞETMEDE BİREYSEL STRATEJİLER
1.Bedensel Hareket (Egzersiz) Yapmak*
Günümüzde her yaştan insan için yürüyüş, koşu, yüzme, bisiklete binme, aerobik, hafif top oyunları, tenis gibi egzersizler stresle mücadelede çok önemlidir.
2.Solunum Egzersizi*
Derin nefes alma kalp ve akciğerlerin iyi çalışmasına yardımcı olduğu gibi, gerginliği de azaltır.Bu alışkanlığı kazanmak için rahat biçimde oturarak veya uzanarak yavaş yavaş ve derin nefes almak gerekir. Bir dakika içinde normalde alınan nefes sayısının yarısı kadar kadar düzenli ve ağır nefes alarak beş dakika bu alıştırma sürdürülür. Bu nefes alma tekniği günde iki defa tekrarlandığında gerginliği azaltmaktadır
3.Meditasyon*
Meditasyon, bedeni fiziksel ve duygusal olarak dinlendirmek için içsel yoğunlaşmayı ve sakinliği gerektirir. Ayrıca meditasyon, bireylere stresli durumlardan uzaklaşmak ve stres belirtilerini azaltmada yardım eder. Transandantal meditasyon, çeşitli meditasyon tekniklerinin en yaygın olanıdır. Meditasyon günde 20-50 dakika arasında ?mantra? adı verilen bir sözcüğün tekrarlanması yoluyla gerçekleşir. Meditasyon için gerekli unsurlar, sakin bir çevre, rahat bir duruş, tekrar edilen zihinsel bir uyaran ve pasif bir tutumdur
4.Biyo-Feedback (Biyolojik Dönüt)*
Biyofeedback, insanın normal ve normal dışı olan ve kendisinin farkında olmadığı fizyolojik tepkilerinin, bir araç yardımı ile farkında olduğu bir eğitim programı içinde otonom etkinliklerini (beden sıcaklığı, terbezi salgısı, kalp atışı, oksijen tüketimi, mide asiti salgısı vb.) istenilen yönde düzenlemeyi öğrendiği bir yöntemdir. Biyofeedback araçları , deriye bağlanan elektrodlarla kaydedilen bu etkinlikleri analiz ederek kişiye görülebilen sinyaller olarak yansıtır.
5. Gevşeme (Relaxasyon)*
Gevşeme ve rahatlama için birçok yol vardır. Gevşeme hareketlerinin yalnız gerginlik durumunda kazanılan rahatlayabilme becerisi, bireylere stresli durumlarda daha çok yardımcı olmaktadır. Gevşeme eğitimi, stres altındaki bireyde başlayan stres tepkisinin tam karşıtı bir etki yapar. Stres tepkisinde kaslar gerilir, kan basıncı ve kan şekeri yükselir, solunum artar. Oysa gevşeme hareketleri ile kaslar rahatlar, tansiyon düşer, solunum yavaş ve derin olur, kan şekeri azalır. Gevşeme tekniği kullanıldığında bedende başlayan psikosomatik stres tepkisi kırılır ve zararları engellenmiş olur .
6. Beslenme*
Araştırmalar, beslenme ile stres arasında bir ilişki olduğunu göstermiştir. Bazı yiyeceklerin stres tepkisini başlattığı, artırdığı, hatta strese karşı daha duyarlı hale getirdiği bilinmektedir. Aşağıda stres ve beslenme ilişkisi temel noktalarda özetlenmiştir.
a) Yetersiz kalori insan organizmasını zayıflatarak, stresle ilgili hastalıklara daha kolay yakalanmasına neden olmaktadır.
b) Mineral ve vitamin eksikliği de yetersiz kalori gibi aynı zayıflatıcı etkiyi yapmaktadır.Örneğin B Vitamini eksikliği kaygı, depresyon, uykusuzluk, kalp sorunları, midede hassasiyet, kas zayıflığı gibi tepkileri başlatmaktadır.
c) Rafine şeker aşırı alındığında büyük bir enerji kaynağıdır. Ancak birkaç zararlı yan etkisi vardır. İlk olarak diş çürümelerini başlatabilir. İkincisi kan şekerine salgılanan insülin dengesi bozulur. Üçüncü olarak, birçok şekerli ürün (şeker, kekler, çeşitli içecekler) vitamin ve minerallerden yoksundur. Bu nedenle vücut, metabolizma işlevlerini yerine getirmek için çeşitli vitaminleri, özellikle B vitaminini diğer kaynaklardan ödünç alır. Bu durum vücutta B kompleksi vitaminini tüketme eğilimini başlatır. Yüksek oranda şeker alındığında, dengesiz bir diyet uzun dönemli stresle bütünleştiğinde, B Vitamini yetersizliği başgösterir. Bu da zaten var olan kaygı, sinirlilik ve genel sıkıntı gibi stres belirtilerini iyice ağırlaştırır.
d) Kahve, çay, kakao ve çikolatada bulunan kafeinin kendisi stres tepkisi yaratan bir maddedir. Günde iki veya üç fincandan fazla alınan kahve kan basıncını artırır, kalp atışını şiddetlendirir, kalbin oksijen gereksinmesini artırır, kalp ritmini bozar ve kaygıya neden olur.
e) Yüksek oranda kolesterol, doymuş yağ ve tuz içeren yiyecekler yüksek kan basıncı riskini artırır ve kalp damarlarında plaklar oluşmasına neden olur. Dolayısıyla bu durum diğer stres etkenlerinin kalp hastalıkları ve yüksek kan basıncı üzerindeki etkilerini daha da şiddetlendirir. Çok aşırı tuz nedeniyle vücutta fazla su tutulması da ayrıca doğrudan zararlı stres ve sıkıntıyı başlatır.
f) Sigara içmek veya dumanlı ortamda uzun süre bulunmak, normal miktardan daha fazla C Vitamini tüketilmesine neden olur. Sigaranın hem kendisi bir stres nedenidir hem de diğer stres nedenlerinin daha fazla etkilenmesine yol açar.
Çok fazla kalori alınması, özellikle de hareketsizlik ile birleştiğinde ortaya çıkan şişmanlık, beden üzerinde doğrudan stres yaratır. Psikolojik olarak sıkıntı verir ve enerji düzeyini düşürerek bireyin kendisine saygısını azaltır. Aşırı kilo, enerji düşüklüğü nedeniyle bireyin günlük sıkıntılarla başa çıkma yeteneğini de azaltır.
7. Toplumsal Destek*
Toplumsal destek terimi, bireyin başka bireylerle veya gruplarla varolan iletişimini anlatır. Birçok araştırma göstermiştir ki; yalnız yaşayan ya da diğer insanlar veya kümeler tarafından benimsenmeyen kişiler, stresle ilgili süregelen hastalıklara karşı daha duyarlıdırlar. Toplumsal yalıtılmışlık bir erken ölüm nedenidir. Stresle başa çıkmada güvenilen, sevilen, açık iletişim kurulabilen insanların desteği, bireyleri rahatlatarak, stresin olumsuz etkilerinin azaltılmasında büyük yardım sağlamaktadır.
8. Sosyal, Kültürel, Sportif Etkinliklere Katılma*
Stresle başa çıkmada önemli bir konu da, stres içindeki bireylerin iş dışındaki boş zamanlarını geçirme ve bu zamanlarda gösterdikleri etkinliklerdir. Boş zamanı değerlendirme, bireyin özbenliğine uygun ve yapmaktan zevk aldığı toplumsal, kültürel ve sportif etkinliklere katılarak, kişinin günlük yaşamının sıkıcılığından kurtulması ve insanlarla etkileşerek toplumsal bir kişilik kazanması olarak açıklanmaktadır . Sinema, tiyatro, opera , sergiler, spor karşılaşmaları gibi etkinliklere katılmak ve izlemek, izleyicide bazı duyguları uyandırmak ve harcatmak yolu ile bireyleri daha rahat ve psikolojik yönden sağlıklı kılar. Ayrıca hobilerle uğraşmak, bireylere boş zamanda değişik bir işle uğraşmak, zevk almayı ve gevşemeyi yaşamak, başarmak ve kendini anlatmak gibi çok önemli yararlar sağlar.
9. Masaj*
Masaj, stres tepkisinin yavaşlatılması ve önlenmesinde birçok açılardan yarar sağlar. Masaj, kasların gevşemesine yardım eder ve masaj sırasında bütün vücuda kaygıyı azaltan, düşünmekten çok hissetmeye olanak tanıyan tatlı bir rahatlama duygusu yayılır. Böylece bilinçli yapılan bir masaj, bireyi stresin kargaşasından uzaklaştırarak, sağlıklı bir dinlenme olanağı sağlar.
10. Dua ve İbadet*
Yüzyıllardır dua, gerilimle başetmek için kullanılmıştır. Dua sırasında tekrarlanan ayetler, meditasyonda olduğu gibi odaklaşmayı sağlayarak, bireyin gevşemesini sağlayabilir.Dua etmek bireyin ümit ve iyimserliğini de yükseltebilir .
11. Zaman Yönetimi*
Zaman yönetiminin amacı, zamanı gereksinim ve istekleri karşılayabilecek biçimde kontrol altında tutabilmektir. Zaman yönetiminde , amaç saptamak, amaca ulaşmak için planlama yapmak, planı uygulamaya hemen başlamak , bitiş zamanını saptamak ve son olarak amaca ulaşana kadar çalışmaya devam etmek gerekir. Zaman baskısının yarattığı stresle başa çıkmada zamanı iyi yönetmek en uygun yoldur
*(Pehlivan, 1998, s.25)
12. Stres Planı
Kişinin üç dört hafta boyunca başından geçen olayları ayrıntılı bir şekilde kaydedip, bunlardan hangilerinin onu hüsrana uğrattığı, duygularını ve davranışlarını alt üst ettiği ve rahatsız ettiğinin araştırılmasıdır. Bundan sonra kişi bu olaylarla ilgili olarak bir planlama yapabilir. Bu olayları ortaya çıkaracak stres kaynakları araştırılır ve öğrenilir. Böylece kişi bu olaylara karşı davranışlarını yeniden programlayacaktır. Bu ise, stresin azaltılması ya da ortadan kaldırılması demektir. (Artan, 1985, 147)
13. Hayal Kurma
Görüntülü hayal kurma iyileşmek için çok etkili bir yöntemdir. (Rowshan,1998, s:59)
14. Olaylara Bakış Açısı
Olaylara bakış açısını olumlu yönde değiştirmek, duruma olan reaksiyonu da değiştirir. (Rowshan,1998, s:71)
15. Mizah, Komiklik ve Gülmek
Mizahın kan basıncını düşürüp endorfin hormonunun açığa çıkmasını sağladığını belirtiliyor. Endorfinler beyine etki ederek kişinin kendisini mutlu hissetmesini sağlıyor. Gülmek ayrıca, dolaşımı düzenliyor, kalbi, sinir ve bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Ayrıca direk olarak bir kişiye gülmüyorsanız kimseye bir zarar vermiyor. (Rowshan,1998, s:78)
Klarreich, stresle etkili bir şekilde başedebilmek için kullanılabilecek 5 adımı şöyle özetlemiştir:
1.Stop! Durun' : Strese girdiğiniz an, yaptığınız her işi bırakın.
2.Gevşeyin : Zihniniz dağınık ve dalgın olmamalıdır.
3.Düşünün : Strese neden olan mantıksız fikirleri belirleyin.
4.Karşı- düşünün:Bu mantıksız fikirlere karşı çıkın. Onları yerine daha gerçekçi şeyler düşünün.
5.Riske girin : Eski davranış alışkanlıklarınızı kırın. Yeni bir şeyler deneyin.
(Şimşek ve diğerleri, 2001, s:232)
Psikiyatrist Dr. Osman Abalı ise, stresi azaltma yollarını şöyle açıklamıştır:
" .Kendinize dinlenmek için zaman ayırın,
.Temiz havada yürüyün,
.Sevdiğiniz bir arkadaşınızla sohbet edin, sevdiğiniz müziği dinleyin,
.Hayatınızda iyi iden şeyleri gözünüzün önüne getirin,
.Fiziksel aktivitede bulunurken kaslarınızı gevşetin,
.Gerekli miktarda uyumayı ihmal etmeyin,
.İşinizdeki konuları eve taşımayın,
.Yapamayacağınız şeyler için söz vermeyin,
.Eve geldiğinizde bir duş alıp rahatlayın,
.Bir arkadaşınızla oturup birf incan kahve için ancak aşırı miktarda çay, kahve içmeyin,
.Bir kişi hakkında karar verirken iyi yönlerini düşünün,
.Güler yüzle davranmayı unutmayın,
.Karamsarlık yerine olaylara olumlu bakmayı öğrenin ve bazı şeyleri zamana bırakın,
.Kendinize ve başkalarına karşı suçlayıcı ve yargılayıcı olmayın,
.Hayatın günlük akışında sizi rahatlatacak bir şeyler okumayı unutmayın,
.Sinirlenmenin ve telaşlanmanın hiçbir yeşi halletmeyeceğini unutmayın,
.Gerektiğinde başkalarından yardım almayı unutmayın."( http://www.e-bio.org/szf.htm)
C. STRESLE BAŞETMEDE ETKİLİ BİR YÖNTEM: ?KENDİ KENDİNE OLUMLU DİYALOG?
1. Stres yaratan bir problemle karşı karşıya olduğumuzda, problemin çözümüne geçmeden önce, kendimizi cesaretlendirelim;
"Dünyanın sonu değil ya!" "Her inişin bir çıkışı vardır." gibi cümleler buna yardımcı olabilir.
2. Problem çözümünde izleyeceğimiz yol;
a. Problemi saptama,
b. Seçenekleri gözden geçirme,
c. Bir çözüm yöntemini seçme,
d. Eyleme geçme,
e. Sonuçları değerlendirme.
Problemin çözümüne geçmeden, bazı sorulara yanıt aramak çözümde yardımcı olabilir. Kesin yanıtlarını, "problem saptama" aşamasında vermemizde yarar olan bazı soruları da kapsayan bir ön değerlendirme yapalım. Aşağıdaki sorular üzerinde düşünelim;
Bu konuda, beni özellikle rahatsız eden ne?
Bu neden bir problem?
Ben bu probleme kendim, nasıl bir katkıda bulundum?
Diğer kişiler nasıl bir katkıda bulundular?
Problem daha büyümeden, yapabileceğim bir şey var mı?
Başa çıkabilmek için nasıl bir plan geliştirebilirim?
Olabilecek en kötü şey nedir? Gerçekten o kadar kötü olabilir mi?
a. Problemi Saptama
Problemin ne olduğunu açıkça ortaya koyalım, belirginleştirelim. Problemi küçük parçalara ayırmak işe yarayabilir. Bunun için şu sorulara yanıt bulmaya çalışalım;
Bu durum neden bir problem oldu?
Bu, yalnızca benim açımdan mı problem, yoksa başkaları da bunu böyle mi görüyor?
Benim bir katkım var mı?
Katkısı olabilecek başka şeyler ya da kişiler var mı?
Nasıl bir sonuç elde etmek istiyorum?
Problem ideal bir şekilde çözülebilse, neler olmasını isterdim?
Karşımdaki(leri)nin güvence vermesi, ideal çözüm mü?
Karşımdaki(leri)nin tavrındaki değişme benim stresimi hafifletecek tek şey mi?
b. Seçenekleri Gözden Geçirme
Çözüm için olabildiğince çok seçenek bulalım, komik ve saçma bile olsa tüm seçenekleri önümüze serip, gözden geçirelim. Liste yapmak yararlı olabilir; listenin içine sadece yapacaklarımızı değil, aklımıza gelen herşeyi yazalım. Böylece yaratıcılığımızı, klişeleşmiş tepki örüntülerinden kurtarabiliriz.
Herkesin listesinde bulunması gereken ve değişmeyen iki seçenek;
stresli durum ya da durumlardan kaçmak ya da yok saymak,
asıl problemi bir yana bırakarak, problemin yaşattığı duygular üzerinde yoğunlaşmak.
Bu iki seçeneğin hiçbirini seçmeyebiliriz. Ama, stresi kendi beklentilerimiz, bakış açımız ya da tepkilerimizi değiştirerek azaltabileceğimizi vaya stresin kaynağından uzaklaşmayı seçebileceğimizi unutmayalım. Bunlar normal tepkiler!
c. Bir Çözüm Yöntemini Seçme
Listeyi inceleyip, birbiriyle uzlaşan çözümler aramaya ve seçeneklerin bazılarını birleştirmeye çalışmak ve bir eylem planı çizmek yararlıdır.
d. Eyleme Geçme
Planı uygulamadan önce, bunu nasıl yapacağımızı bilmek çok önemlidir. İsteğimize ulaşmak için ne yapmamız gerektiğini, ne tür kaynaklara gereksinimimiz olabileceğini, zaman sınırımızın ne olduğunu ve sorunumuzla ilgili olarak her ne yapmaya karar vermişsek, bunları gerçekten yapabilmek için daha hangi bilgileri istediğimizi belirleyerek, bunları planımızın içine yerleştirelim.
Bu aşamada kendimizi, güçlendirmek adına, biraz şımartmamızda ne sakınca olabilir?! Planımızı uygulamak adına kendimizi cesaretlendirmemizin yararı olabilir. Vazgeçmek ve yarım bırakmak yerine, stres düzeyimizin yükseldiğini farkettiğimizde, kendimize aşağıdakiler içinden uygun olan birini seçerek söyleyebiliriz. Bunlar dışında, duruma özgü güçlendirici ve sakinleştirici yeni cümleleri kendimiz üretebilir ve kullanabiliriz;
Hemen sonuca gitmek doğru değil.
Eğer kaslarımı biraz gevşetebilirsem, kendimi daha sakin hissedebileceğim.
Çok rahatsızım ama bu, dünyanın sonu değil. Bunu da atlatırım!
Kızmak, işleri daha da berbat edebilir.
Elimden geldiğince sakin olmalıyım.
Onun (onların) beni hiçe saymasına izin vermeyeceğim. Ama kendimi de kaybetmeyeceğim.
e. Sonuçları Değerlendirme
Eylem planında, sonuçların değerlendirileceği zamanı belirlemek çok önemlidir. Uygulamaya çalıştığımız çözüm yollarının, iyi işleyip işlemediğini kontrol etmek iyi olur. O tarihe kadar sorun ortadan kalkmamış olabilir, asla da yok olmayabilir. Ancak, sorun üzerinde çalışmaya başladığımızdan bu yana, yaşadığımız sıkıntıda bir değişme olup olmadığına bakabiliriz. Aşağıdaki sorulara yanıt arayarak, geldiğimiz noktayı değerlendirebiliriz;
Eskiye göre kıyaslandığında, bu sorun şu sıralarda zamanımızın, enerjimizin, dikkatimizin ne kadarını alıyor?
Son zamanlarda durumumuzdan daha mı hoşnutuz?
Gerginliğimiz biraz olsun azaldı mı?
Bu üç sorunun ikisine yanıtımız "evet" ise, yöntemimiz işliyor demektir, devam edebiliriz. Yanıtlarımızın ikisi "hayır" ise; listedeki seçeneklerimize yeniden göz atıp, hala elimizde varolanlardan yenilerini deneyebiliriz. Ya da geriye dönüp, başa çıkmaya çalıştığımız stresin ana kaynağını doğru belirleyip belirlemediğimize bakabiliriz.
3. Yöntemimiz iyi gidiyorsa, kendimizi ödüllendirmeyi hakettik! Aşağıdakilerden uygun olanı ya da kendimiz için belirleyeceğimiz ödül cümlelerini kendimize söylemekten çekinmeyelim;
Bu problemden bir şeyler öğrenebilir, bir dahaki sefere daha iyi sonuçlar alabilirim.
Gerçekten çok öfkeliydim ama duygularımı kontrol altında tutmayı başardım.
Aferin bana!
(http://www.geocities.com/Heartland/Estates/3026/stres.htm)
IV. BÖLÜM
STRESLE İLGİLİ YAPILAN ARAŞTIRMALAR
A. STRESLE BAŞA ÇIKMA İLE İLGİLİ YURT DIŞINDA YAPILMIŞ ARAŞTIRMALAR
Bu bölümde yanlızca stresle ilişkili ve önemli olduğu düşünülen birkaç araştırmaya yer verilmiştir:
Canon 1909'da, günümüzde hala geçerliliğini koruyan, stres yapıcılar karşısında, organizmanın gösterdiği dengeleyici tepkileri ele almış, bu tepkileri ?savaş veya kaç? deyimiyle belirtmiştir.Burada sözü edilen stres yapıcılar, aşırı sıcak veya soğuk, gürültü, açlık, acı ya da duygusal bir heyecan olabilir. Kişinin bunların zararlı etkisinden kurtulması için, vücudun eloktro kimyasal sistemlerinin harekete geçmesi gerekir. Bu hareketliliğe ?savaş ya da kaç tepkisi? denmektedir. (Artan, 1985, s. 30)
Roy Grinker ve John Spiegel adındaki iki Amerikalı psikiyatrist ise, stresin kişilik özellikleri ile olan ilişkisi üzerinde durmuşlardır. Bu konudaki ilk araştırmaları 2. Dünya Savaşı sırasında Avrupa cephesinde çalışan pilotlar üzerinde yaptıkları klinik gözlemlerdir. Bu araştırmaları sırasında stres düzeylerini yüksek buldukları kişilerin, geçmişteki birikimleri ve kişilik özellikleri gibi konuları da gözlemlemişlerdir. Araştırmalarının sonucunda, stresten etkilenen kişilerde ortaya çıkan arazların kişisel özelliklerine göre, herkeste farklı bir biçimde oluştuğu ortaya konulmaktadır. (Artan, 1985, s. 31)
Başa çıkma stratejilerinde cinsiyetler arası farklılaşmaların test edildiği bir çalışmada (Ptacek ve arkadaşları, 1992), bir grup üniversite öğrencisinden ardarda 21 gün boyunca gün içinde kendileri için en stres verici olayı hatırlamaları; olayı nasıl değerlendirdiklerini, hangi başa çıkma stratejilerini kullandıklarını ve bunların etkili olup olmadığına ilişkin algılarını, bu stratejileri hangi sıralada kullandıklarını belirtmeleri istenmiştir. Araştırma sonucunda ortaya çıkan cinsiyet farklılıkları, erkeklerin problem odaklı, kadınların ise, destek arama ve duygusal odaklı stratejilere daha yoğun bir biçimde yöneldiklerini öngören sosyalleşme hipotezi ile tutarlı bulunmuştur. (Akbağ, 2000, s. 54)
Scheir ve Carver (1987)'in yaptıkları araştırmanın sonuçları, iyimser bir yaşam yönelimine sahip bireylerin karşılaştıkları çeşitli durumlarda olumlu sonuçlar elde etmeye yönelik genellenmiş bir beklentiye sahip olduklarına işaret etmektedir. Bu bireyler stres yaratan durumlarla karşı karşıya kaldıklarında güven duygularını kaybetmemekte, problemlerinin çözümleneceği yönündeki olumlu beklentilerine bağlı olarak, sürekli çaba göstererek başa çıkmada daha aktif ve problem çözmeye yönelik davranmaktadırlar. (Akbağ, 2000, s. 54)
Neil Miller, çalışmaları sonucundastresin fiziksel etkilerini azaltabilmenin kısmen de olsa olanaklı olduğunu açıklamıştır. Ortaya koyduğu ?stresle başa çıkma? (coping wiş stress) yöntemini, yaptığı deneylerle açıklamıştır. Bu deneylerde tekrarlanmış elektrik şoklarıyla karşı karşıya kalan iki grup kobay kullanılmıştır. Birinci gruba, şokları kontrol edebilme yöntemleri öğretilmiştir. İkinci grup ise böyle bir şeyden habersizdir. İki gruba da aynı şokları uygulamıştır. Ancak deneyler sonucunda, ikinci grupta bulunan hayvanlarda, birinci gruba göre daha fazla mide rahatsızlıklarının ortaya çıktığı gözlenmiştir. Miller, hayvanlarla yaptığı laboratuar çalışmalarının sonucunda, böyle bir durumun insanlar için de söz konusu olabileceğini öne sürmüştür. Başka bir deyişle, durumu kontrol edebilen veya olaylarla ilgili bilgileri önceden alabilen kişilerde stres düzeyi düşük olabilir. (Artan, 1985, s. 37)
Richard Lazarus (Berkeley Üniversitesi Profesörlerinden,1979), stresle başetme konusuna bir başka görüş açısıyla yaklaşmış ve ?stres durumları karşısında, kişinin davranımı, onun genel tutumuna göre değişecektir.? demiştir. Bu konuyu kendi çalışmaları sırasında, huzur evine nakledilen yaşlı hastaları gözlemlerken ortaya çıkarmıştır. Olaylar karşısında genel tutumu sessiz kalmak olan kişilerin, olaylardan daha çabuk etkilenip depresyona girdikleri ve bunların benzer veya aynı olaylara kızıp bağıran kişilerden daha az yaşadıkları görülmüştür. Aynı şekilde bu yaşlı kişilerden bazıları, yeni yerleriyle ilgili bir takım olumlu düşünceler geliştirerek buraya daha kolay bir uyum sağlamışlardır. (Artan, 1985, s. 37)
B. STRESLE BAŞA ÇIKMA İLE İLGİLİ TÜRKİYE'DE YAPILMIŞ ARAŞTIRMALARDAN BAZILARI
1. Araştırma: (Doktora Tezi)
?Stresle başa çıkma tarzlarının üniveriste öğrencilerinde olumsuz otomatik düşünceler, transaksiyonel analiz ego durumları ve bazı değişkenler açısından incelenmesi.?
Hazırlayan: Müge Akbağ
Danışman: Prof. Dr. Adnan Kulaksızoğlu
Yapıldığı yer ve tarih: İstanbul, 2000
Üniversite ve Enstitü: Marmara üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü
Bölüm: Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı.
Özet
Bu araştırmanın amacı, üniversite öğrencilerinin stresle başa çıkma tarzları ile sahip oldukları olumsuz otomatik düşünce düzeyleri ve ego durumları arasındaki ilişkiyi sınamaktır. Diğer taraftan; cinsiyet, sınıf düzeyi, gelir düzeyi, anne ve babanın eğitim düzeyi, algılanan ebeveyn tutumu gibi değişkenlerin öğrencilerin stresle başa çıkma tarzları, olumsuz otomatik düşünce düzeyleri ve ego durumları ile ilişkili olup olmadığı da incelenmiştir.
Öğrencilerin stresle başa çıkma tarzları ile olumsuz otomatik düşünce düzeyleri arasında anlamlı ilişkiler olduğu tespit edilmiştir. Olumsuz otomatik düşünce düzeyi arttıkça, stresle başa çıkma tarzlarından kendine güvenli yaklaşım, iyimser yaklaşım ve sosyal destek arama davranışının azaldığı, çaresiz ve boyun eğici yaklaşımın arttığı saptanmıştır.
Ego durumları ile stresle başa çıkma tarzları arasındaki ilişkiye bakıldığında; kendine güvenli yaklaşım, iyimser yaklaşım ve sosyal destek arama davranışı arttıkça Eleştirel Ebeveyn ve Uyumlu Çocuk ego durumu puanlarının azaldığı, buna karşın Koruyucu Ebeveyn, Yetişkin ve Doğal Çocuk ego durumu puanlarının arttığı görülmüştür.
Diğer taraftan, öğrencilerin, stresle başa çıkma tarzlarından iyimser yaklaşım, çaresiz yaklaşım ve sosyal desteğe başvurma davranışı cinsiyet değişkeninden etkilenmektedir. İyimser yaklaşım en çok erkek öğrenciler tarafından tercih edilirken; çaresiz yaklaşım ve sosyal desteğe başvurma en çok kız öğrenciler tarafından tercih edilmektedir. Sınıf düzeyinin stresle başa çıkma tarzları üzerinde etkili bir değişken olduğu saptanmıştır. Kendine güvenli yaklaşım, çaresiz yaklaşım, boyun eğici yaklaşım ve sosyal desteğe başvurma gelir düzeyi değişkeninden etkilenmektedir. Annenin eğitim düzeyine göre, kendine güvenli yaklaşım, çaresiz yaklaşım, boyun eğici yaklaşım ve sosyal desteğe başvurma puanlarında anlamlı bir farklılaşma bulunurken; babanın eğitim düzeyi açısından sadece kendine güvenli yaklaşım ve boyun eğici yaklaşım puanlarında farklılaşma kaydedilmiştir. Algılanan ebeveyn tutumunun da stresle başa çıkma tarzları üzerinde etkili bir değişken olduğu tespit edilmiştir.
2. Araştırma:(Yüksek Lisans Tezi)
?Deprem bölgesinde yaşayan ilköğretim birinci kademe öğretmenlerinin stres ile başaçıkma yolları? (Sakarya ili Örneği)
Hazırlayan: Elif Karaağaç Çoruhlu
Danışman: Prof. Dr. Betül Aydın
Yapıldığı yer ve tarih: İstanbul, 2001
Üniversite ve Enstitü: Marmara üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü
Bölüm: Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bilim Dalı.
Özet
Bu araştırmanın amacı, deprem bölgesinde yaşayan ilköğretim birinci kademe öğretmenlerinin, deprem sonrası uzun dönemdeki stres tepkileri ile başaçıkma yollarının incelenmesidir. Cinsiyetin, medeni durumun, okulun bulunduğu bölgenin (köy/merkez), deprem sonrası psikolojik destek alıp/almamasının,olası bir depreme karşı çalışılan okulun güven telkin edip/etmemesinin deprem anında deprem bölgesinde bulunup/bulunmamanın, depremde fiziksel yaralanma olup/olmamasının, depremde aile ya da yakın akraba kaybı olup/olmamasının, deprem sonrası barınılan yerin, durumluk ve sürekli kaygının stresle başaçıkma stratejilerini yordamdaki rolleri incelenmiştir.
Ayrıca çalışılan okulun bulunduğu bölgenin (köy/merkez), medeni durumun, olası bir depreme karşı çalışılan okulun güven telkin edip/etmemesinin durumluk ve sürekli kaygıyı yordamdaki rolleri de incelenmiştir.
İlişkisel tarama modeline dayalı olan bu araştırma 17 Ağustos Marmara Depremi'nden 20 ay, 12 Kasım Düzce Depremi'nden 18 ay sonra gerçekleştirilmiştir.
Araştırmanın evrenini, 2000-2001 eğitim-öğretim yılında Sakarya ili Akyazı ve Hendek ilçelerinin merkez ve köy okullarında çalışan ilköğretim birinci kademe öğretmenleri oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemini ise random olarak seçilmiş toplam 200 ilköğretim birinci kademe öğretmeni oluşturmaktadır. Üç bölümden oluşan anket, araştırmacı tarafından çalışmaya katılan öğretmenlere bireysel olarak uygulanmıştır. Öğretmenlerdeki durumluk ve sürekli kaygıyı belirlemek için Durumluk ve Sürekli Kaysı Envanteri (State - Trait Anixiety Inventery) deprem sonrasında yaşanılan stres ile başaçıkma yollarını belirlemek üzere Stresle Başaçıkma Yolları Ölçeği (Ways of Coping Questionnaire,WCQ)kullanılmıştır.
Toplanan veriler Student - t testi, Pearson Çarpım Momentler Korelasyonu tekniği, Leneer ve Çoklu Regresyon Analizi kullanılarak çözümlenmiş ve bu
çözümlemelerden yararlanılarak yorumlanmıştır.
Araştırmanın bulgularına göre, çalışma kapsamına alınan kadın öğretmenlerin en fazla kullandıklarını belirttikleri stratejiler kaderci yaklaşım ve çaresiz yaklaşımdır. Kadın öğretmenler en yüksek ortalama puanı kaderci yaklaşımdan alırken, erkek öğretmenler en yüksek ortalama puanı problem çözme/iyimser yaklaşımdan almışlardır.
Görev yaptıkları okulun olası depremlere karşı güvenilir olmadığına inanan öğretmenlerin çaresiz yaklaşımı, depremde aile yada yakın akrabasını kaybeden öğretmenlerin ise problem çözme yaklaşımını en fazla kullandıkları belirlenmiştir.
Öğretmenlerin stresle başaçıkma stratejileri ile Durumluk ve Sürekli Kaygı puanları arasındaki ilişkiye bakıldığında, Durumluk ve Sürekli Kaygı ile duygulara yönelik başaçıkma stratejileri arasında anlamlı ilişki olduğu bulunmuştur.
Evli olmanın, görev yapılan okulun merkezde olmasının ve görev yapılan okulun olası depremlere karşı güvensiz olarak değerlendirilmesinin; durumluk kaygıyı,ayrıca görev yapılan okulun merkezde bulunmasının sürekli kaygıyı arttırdığı belirlenmiştir.
3. Araştırma: (Doktora Tezi)
?Örgütsel stres kaynakları ve yöneticiler üzerinde bir uygulama?
Hazırlayan: İnci Artan
Yapıldığı yer ve tarih: İstanbul, 1985
Üniversite ve Enstitü: Marmara üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü
Özet
Araştırmada, günümüz Türkiye'sinde endüstri toplumun yaşam tarzını benimseyen insanlarda, örgütsel stres kaynaklarının etkileri araştırılmıştır.
Anket yöntemiyle ve yüzyüze görüşme yoluyla elde edilen veriler, istatistiki yöntemlerle değerlendirilerek, stresin etki ve sonuçları belirlenmeye çalışılmıştır.
Araştırma kapsamına alınan yöneticilerde, stres kaynakları önem derecesine göre sıralandığında, ?mesleki gelişim?den ve ?rolden? kaynaklanan stres yapıcılar üst sıraları almaktadır. Stres düzeyi ve rahatsızlık durumu da aynı doğrultudadır. Bu da yöneticilerin, mesleki ilerleme konusunda tedirgin ve şüpheci olduklarını ortaya çıkarmıştır. ?Örgütsel ilişkilerden kaynaklanan stres yapıcılar? her üç düzey yöneticide de en alt sırayı almıştır. Böylece toplumumuzdaki insan ilişkilerinin sağlamlığı ve kişilerin birbirlerine olan karşılıklı saygı bağlarının kuvvetliliği ortaya çıkmaktadır. Bu konu da stresi azaltıcı en önemli etkenlerden biridir. Çünkü çevresiyle iyi ilişkiler sürdüren kişiler daha az stres içine girerler. -
Gerek ortalama puanlar, gerekse ham puanlar incelendiği zaman, üst düzey yöneticilerinin diğer iki düzey yöneticilerinden, anlamlı bir şekilde düşük puanlar aldıkları görülmüştür. Üst düzey yöneticileri, örgütsel stres kaynaklarını, gerçekten stres yaratan bir durum olarak görmemektedirler.
Alt ve orta düzey yöneticileri birbirlerinden anlamlı farklara sahip olmayan puanlar almışlardır. Ancak ham puanlar incelendiği zaman, en yüksek stres ve rahatsızlık puanlarının, orta düzey yöneticilerince alındığı görülmüştür. Çünkü orta düzey yöneticileri hem üstünde hem de altında yönetici bulunan kişilerdir. Her iki gruba karşı sorumlu olmak, stres düzeyini yükselten en önemli nedenlerden biridir. Mesleki ilerleme konusu da bu yöneticiler için önemli bir sorundur.
Alt düzey yöneticileri, genelde en fazla ?rolden kaynaklanan stres yapıcılarından? etkilenmektedirler. Ancak hem ham puanlar, hem de ortalamalar incelendiğinde alt düzey yöneticilerinin, orta düzey yöneticilerinden çok az farklarla düşük puanlar aldıkları görülmüştür.
Her üç düzey yöneticide de stres ile rahatsızlık arasında kuvvetli ilişkiler bulunmuştur.
Ortalamalar, her üç yönetici grubu için genel bir fikir verebilecek durumdadır. Ancak ham puanlara bakıldığında, her grup içinde bireysel farklılıkların bulunduğu göze çarpmaktadır. Şöyle ki grup ortalaması yüksek de olsa, düşük de olsa, her grup içinde çok düşük puanlar alan kişiler bulunduğu gibi, çok yüksek puan alanlar da vardır. Bunun en önemli nedenlerinden biri, stres kaynaklarının kişi üzerindeki etkisinin, kişiden kişiye, hatta zaman içinde aynı kişide bile farklılıklar göstermesidir.
4. Araştırma: (Yüksek Lisans Tezi)
?Bir metal fabrikasında çalışan işçiler üzerinde stres- özsaygı- verimlilik ilişkisinin incelenmesi?
Hazırlayan: Tolga Gümüşay
Danışman: Suna Tevrüz
Yapıldığı yer ve tarih: İstanbul, 1997
Üniversite ve Enstitü: Marmara üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü
Bölüm: İngilizce İşletme Anabilim Dalı, Organizational Behavior Bilim Dalı.
Özet
Bir metal fabrikasında çalışan işçiler üzerinde gerçekleştirilen araştırmada, işçilerin stres düzeyleri, verimlilikleri ve özsaygı seviyeleri ölçülmüştür.
Stres sonuçlarını açıklayan üç faktör; ?kaygı?, ?fiziksel stres rahatsızlıkları?, ?işten soğuma ve umutsuzluk? olarak saptanmıştır. İşçilerin yaşadığı en büyük stres sonucu fiziksel stres rahatsızlıklarıdır.
Stresin verimlilik üzerindeki etkisinin oldukça düşük olduğu tespit edilirken, verimlilikle ilişkisi en yüksek stres faktörünün kaygı olduğu tespit edilmiştir. Yetersizlik duygusu ve iş kaybetme korkusunu ifade eden ?kaygı? yükseldikçe, verim düşmektedir.
Özsaygının, stresin verimlilik üzerindeki etkisini değiştirmediği görülmüştür. Araştırmada elde edilen en güçlü ilişki, özsaygı ile kaygı arasındadır. Bulgular, özsaygısı düşük işçilerin yaşadığı kaygının; özsaygısı yüksek işçilerin, yaşadığı kaygı seviyesinden daha yüksek olduğunu göstermektedir.
Araştırma, kadın işçilerin özsaygı seviyelerinin erkeklerden daha yüksek; kaygılarınınsa daha düşük olduğunu ortaya koymuştur.
5. Araştırma: (Yüksek Lisans Tezi)
?İstanbul Telefon Başmüdürlüğünde Çalışan Telefon Operatörlerinin Stres-iş doyumu ilişkisinin incelenmesi?
Hazırlayan: Aslı Küçükaslan
Danışman: Doç. Dr. Handan Kepir Sinangil
Yapıldığı yer ve tarih: İstanbul, 1994
Üniversite ve Enstitü: Marmara üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü
Bölüm: Örgütsel Davranış Anabilim Dalı.
Özet
Araştırmanın amacı, telefon santrallerinde çalışan elemanlarının iş ortamında, hangi faktörlerin strese yol açtığını, operatörlerin iş doyumunu nasıl etkilediğini ve bu durumun operatörler üzerindeki etkilerinin incelenmesidir.
Bu amaç doğrultusunda İstanbul Telefon Başmüdürlüğünde iki ay süre ile bir anket çalışması uygulanmış, çalışma ortamı ve operatörler gözlenmiş, kurumun bir senelik geç kalma ve izin kayıtlarının istatistiksel analizi yapılmıştır.
Örneklem grubu olarak İstanbul Telefon Başmüdürlüğünde, Bilinmeyen numaralar, çağrı ve arıza departmanlarında çalışan telefon operatörleri seçilmiştir. Örneklem grubuna arıza ve çağrı bölümünde çalışanların tamamı dahil edilmiş olup, bilinmeyen numaralar bölümündekilerden ise (218 kişiden) 50 kişi rastgele seçilerek katılmış, toplam denek sayısı 150 olmuştur.
Örneklem grubuna ?çalışma sorunları anketi? uygulanmıştır. Anket stres, iş doyumu ve demografik bilgiler olmak üzere üç bölümden oluşmuştur ve araştırmacı tarafından geliştirilmiştir. Ankette yer alan sorular, stres ve iş doyumunun değişik boyutlardan incelenmesine olanak sağlamaktadır.
Anket ?ana bileşenler? yöntemi ile faktör analizine tabi tutulmuş, stres ölçeğinde, aşırı iş yükü, tükenmişlik, endişe ve rol belirsizliği boyutlarının öne çıktığı görülmüştür. İş doyumu ölçeğinde ise ücret, terfi olanakları, ast-üst ilişkileri, işin yapısı ve işe uygunluk değerlendirmeleri ile ilgili boyutlar ortaya çıkmıştır.
Bulguların değerlendirilmesinde, tükenmişlik belirtilerinin operatörler arasında çalıştıkları departmanlara bakılmaksızın çok yüksek düzeyde olduğu belirlenmiştir. Operatörlerin eğitim durumu, medeni halleri, çalışma süreleri, duydukları stresin boyutu üzerinde etki göstermekle beraber, operatörler arasında iş stresi, örgütsel şartların sonucu olarak yaygındır. Önemli bir bulgu ise, Arıza bölümünde çalışan operatörlerin ast- üst ilişkilerini olumlu değerlendirmelerine rağmen, aynı iş ortamında olmalarının bir sonucu olarak, iş ortamında hissettikleri stresin fazla olmasıdır. Özellikle bilinmeyen numaralarda çalışan elemanların yaşları ve çalışma süreleri ile ilgili olarak, iş yükleri de göz önüne alındığında stres düzeylerinin çok yüksek olduğu belirlenmiştir. İncelenen operatörler arasında geç kalma, hastalık nedeni ile ya da doktor görmek için izin alma oranlarının yüksek düzeyde olduğunu göstermiştir. Tükenmişliğin işe karşı olumsuz tavır, geç kalma ve bazı sağlık problemleri olarak gösterdiği dikkate alındığında, bu sonuç operatörler arasındaki iş stresinin bir sonucu olarak görülebilir.?
EK
STRESLE BAŞETMEDE KULLANILABİLECEK BİR OYUN
İYİ, KÖTÜ VE ÇİRKİN
Özet: Katılımcılar stresle başaçıkmanın yapıcı ve yıkıcı yolları arasındaki farkı öğrenmeyi öğrenirler.
Süre: 15 dakika
Malzeme: Teknikleri izlemek için bir kara tahta, yazı tahtası ya da tepe göz.
Nasıl oynayacaksınız: Katılımcılardan stresle başaçıkmak için olabildiğince çok teknik önermelerini isteyin. Önerilen her yeni teknik için gruba ?iyi? ya da ?kötü? diye bağırmasını söyleyin. Tekniği tahtada uygun sütuna yazın. İyi teknikler yalnızca faydalı olanlardır, kötü teknikler ise, kısa ömürlü yararlar sağlayanlardır; arkasından örneğin organik bozukluk ya da hapis cezası gibi ciddi sorunlar gelen kısa süreli bir mutluluk gibi. Katılımcılardan bu tekniklerin bazılarının ya da hepsinin neden iyi ya da kötü olduklarını söylemelerini isteyin. Sonuçta ortaya çıkan liste şöyle bir şey olabilir:
İyi teknikler
Karından soluma
Yüzme
Koşma
Hızlı bir yürüyüş yapma
Gevşetici Pozisyonlar Bulma
Bir yastığı yumruklama
10dan geriye doğru sayma
Kötü Teknikler
Aşırı yemek yeme
Aşırı çikolata yeme
Aşırı TV izleme
Sakinleştirici kullanma
Uyuşturucu kullanma
Birine bağırma
İşten ayrılma
Şimdi gruba sorun: İyi ve kötü teknikler arasındaki fark nedir? Aradaki farkı anlamak neden önemlidir? Neden olabildiğince çok sayıda iyi tekniği öğrenmemiz ve ustalıkla kullanmamız gerekir. (Epstein, 2000, s:24)
?Daha mutlu bir yaşam için her gün yemeklerden önce ve sonra gülümseyin. Ve gülücüklerinizi etrafınızdakilere bulaştırın.?
Okunma Sayısı: 0 / Yorum Sayısı: 0
Bu yazıya daha önce yorum yapılmamış ?