Mum dibine ışık vermez.
Ara

Dost Kazanma ve Etkili İnsan İlişkileri / Psikolojik Sorunlar

Dost Kazanma ve Etkili İnsan İlişkileri

Bir zamanlar akrabalık vardı, komşuluk vardı. İnsanlar birbirlerine akşam sohbetlerine giderlerdi. Hemen hemen her akşam bire misafir ağırlanırdı. O zamanlar televizyon var mıydı, yok muydu bilmem ama kimse televizyon açmazdı. Babalar bir köşede karşılıklı tavla oynarken anneler de her zamanki gibi dedikodularını yapardı. Çocuklarda babaların tahrik ve teşvikiyle salonun orta yerinde güreşe tutuşurdu. Hoş muhabbet sohbet olurdu.

Şimdilerde artık kimse kimseye eskisi kadar misafirliğe gitmiyor. Gitseler de hemen televizyonun kumandasına sarılıp Reha Muhtar şovu izliyor. İnsanlar günlük işlerin koşuşturması içende evden işe işten eve monoton bir hayat yaşıyor. Artık insanların birbiriyle iletişimi zayıflamış durumda. Bunun sonucunda da yalnızlık, psikolojinin deyimiyle ?anlamsal boşluk ve yalıtılmışlık? gibi problemler daha sık görülüyor.
Eğer insan ilişkilerininiz güçlüyse çok tanıdığınız, eşiniz dostunuz ahbabınız olur. Bu durumda rahat olabilirsiniz olabilirsiniz; eğer bir yerde bir şeylere ihtiyacınız olursa o bir yerlerdeki eş dost size yardımcı olacaktır.
Artık özel şirketler işe eleman alırken ilk aradıkları; bilgi, tecrübe, kariyer olmuyor, daha ziyade iletişim becerilerine bakıyorlar. İşe aldıkları elemanın şirkete iş ortamına uyum sağlayamaması iş dünyasında hiçte istenilen bir durum değildir.
İşte biz burada; günümüzde hem psikolojik sağlığın devamını sağlamak için bir gereklilik arz eden, hem de bir güç kaynağı haline gelen etkili insan ilişkilerini anlatacağız.
İnsan ilişkileriniz iyi olsun istiyorsanız her şeyden evvel insan ilişkilerine ilgi duyacak, önem vereceksiniz adeta bir biyologun mikroskop altında bir böceği incelediği gibi insan ilişkilerine hassasiyet, ilgi ve alaka göstereceksiniz.
Şunu itiraf edeyim ki ne burada bizim size anlatacaklarımız nede kitaplardan okuduklarınız sizi insan ilişkileri konusunda becerikli kılmayacaktır. Beden eğitimi üzerine okuduğunuz bir kitap sizi fiziksel olarak güzelleştirmez. Nasıl ki suya girmeden yüzmeyi öğrenemezsiniz aynen öyle insan ilişkilerinde de iyi olmak istiyorsanız; insanların arasına girip yeni birileriyle tanışmaya hevesli olacaksınız.
İnsanlar tıpkı evlere benzer, geniş bahçeli etrafı çitlerle çevrili evlere. Bu evlerin kimilerinin çiti yüksek, kimininki de alçaktır. Çitleri alçak olan evlere girip çıkmak çitleri yüksek olanlara oranla daha kolaydır. Çitleri yüksek olan evlerse göz korkutucudur. Kolay kolay kimse oraya girmeye çalışmaz. Çitleri alçak ve yüksek tutmanın kendine göre avantaj ve dezavantajları vardır. Eğer çitleriniz alçaksa ayrım gözetmeden çok kişi alırsınız bahçenize gelenler size zarar da verebilir hediyeler de getirebilir. eğer çitlerininiz yüksekse o zaman korunaklı ve güvendesiniz demektir ama başkalarından sağlayabileceğiniz faydalardan da mahrum kalırsınız.
Aynen öyle insanlar da başkalarıyla olan iletişimlerinde sınırlar koymak zorundadır. Kimi insanlar başkalarıyla iletişim kurarken sınırlarını esnek tutar kimileri sert koyarlar.her konuda olduğu gibi bu konuda da dengeli davranmalı ne bize zarar bahçemize girmek isteyen herkesi bahçemize almalıyız nede bize yararı dokunabilecek insanlardan mahrum kalmalıyız.
Bizim formülümüz: Değişim içten başlar, önce iç tutarlılık kazanılmalı sonra dışarıya açılmaya çalışılmalıdır. Önce kendinizle iyi dost olmadan başkalarıyla dost olmaya çalışmamalıdır. Önce içsel bütünlüğü sağlamak gerekir aksi taktirde dostlar kırılgan ve geçici olacaktır.
Kimi insanlar vardır çok tanıdıkları vardır. Onlarla yolda rahat rahat yürüyemezsiniz. Her iki metrede bir tanıdıkla karşılaşır sağa sola selam verirler. Bir ilişkiyi başlatmak için gerekli girişkenlik konuşkanlık ve gerekli olan tüm sosyal becerileri sahiptirler.yalnız bu insanlar kişisel tutarlılığı sağlayamadıkları için uzun süreli ilişkilerde aynı başarıyı gösteremezler. İlişkileri hep geçici ve yüzeyseldir. Derin ilişkilerin getireceği büyük paylaşımlar ve kazanımlardan mahrumdurlar. Bu insanlar ikincil sosyal becerilerde beceri sahibiyken birincil sosyal becerilerde yetersizlerdir.
Hiç düşündünüz mü ? İnsanlar neden akıl hastalarından korkar, onlara yaklaşmaz. Borsa ve şizofrenler insanlarda belirsizlik yaratırlar çünkü tutarlı değillerdir ne zaman ne yapacaklarını bilemezsiniz bu yönüyle güvenilmezdir. İnsan ilişkilerinde güvenin ayrı bir yeri vardır. Güvenilmek, tutarlı olmak ve kişisel bütünlüğü sağlamanın yolu dürüstlükten geçer.
İç tutarlılığı ve kişisel bütünlüğü sağlamanın birinci koşullu DÜRÜSTLÜKTÜR. Doğru konuşmak, özü sözü bir olmak, emin olmak, sözünün eri olmaktır. Konuşmalarınızda yalan olmayacak, her dediğiniz doğru olacaktır. Bu konuda İslam dini peygamberi Hz. Muhammed iyi bir örnek teşkil eder. O kişisel bütünlüğe sahip bir insandı. Çevresindeki insanların yalanı dolanı meziyet bildikleri bir zamanda Muhanmedül emin olarak bilinmiştir. Dürüstlük kişisel bütünlüğü sağlamak için bir döngü oluşturur. Dürüst olursunuz sözünüzde durmaya, özünüzde sözünüzle bir olmaya çalışırsınız. Böylece davranışlarınız sözlerinize uyar ve tutarlılığı yakalamış olursunuz; Tutarlı olunursunuz sözünüzü tutarsınız böylece etkin bir döngüye girmiş olursunuz.
Sözünü tutan insanların nasıl her zaman sözlerine sadık kaldıklarını merak eder misiniz? Bu insanların ortak özelliklerine baktığımızda:
 Bu insanlar evvela söz tutmanın kendisine ve söz verdikleri kişiye önem verirler.
 Tutamayacakları söz vermezler.
 Beklenmedik bir olayın sözlerini tutmasını engellememesi için tüm ihtimalleri hesaba katarlar.
 Her ne olursa olsun sözlerini tutmaya çalışırlar.
 Eğer vermiş oldukları sözü tutamayacaklarını anlarlarsa sözlerini geri almak için söz verdikleri kişiden izin alırlar.
Hep yanında olmak istediğiniz sıcak bulduğunuz hoş sohbet insanlar vardır. Genellikle çok iyi konuşurlar. Muhabbet insanlardır onlar, konuştuklarında adeta ağızlarından bal damlar. Bu sebeple de doğal bir çekim güçleri vardır. İnsanların bir İÇİ İLETİŞİMİ bir de dış iletişimi vardır. Dış iletişiminde başarılı olan insanlar çoğunlukla hem içte hem dışta etkin bir dil kullanırlar.
Başkalarıyla konuşurken kullandığımız dile dikkat ederiz de acaba kendimizle konuşurken kullandığımız dile ne kadar dikkat ederiz. İç konuşmalarımızda kendimize hakaretler yağdırıyor, kendimizi eleştiriyor, yargılıyor acımasızca davranıyorsak dış iletişimimizde de uzun vadede başka türlü davranmamız mümkün olmaz.
İnsan ilişkilerini bozmanın hiç şaşmaz bir kuralı vardır. Bu kural hem eski dostluklarınızda hem de yeni ilişkileriniz için geçerlidir. Eğer insanlarla aranızın kötü olmasını istiyorsanız onları değiştirmeye çalışın açık sözlülük sloganı altında hatalarını söyleyin, eleştirin, tavsiyelerde bulunun, öğütler verin müdahale edin. Amaç hep aynıdır; Onların değişmesini istemek. Bir insan neden bir başkasını değiştirmeye çalışır.
İki genç sevgili uzun ayrılıklarından sonra beraberce gezmeye çıkmışlardı. Kız sürekli olarak vitrinlere bakıyor, bakıyordu. Oğlan birkaç sefer müdahale etti ama ne fayda kızın aklı hep vitrinlerde idi. Sonunda oğlan kızdı ve kıza bir fırça atarak oradan ayrıldı.
Oğlan rahatsız olmuştu ve kız arkadaşının değişmesini istiyordu. Çünkü arkadaşı ona beklediği gibi davranmamıştı.
Adamın karısı sürekli olarak söyleniyordu:
 İzmarit yalamış gibisin yaklaşma! Dur yahu! çekil öpme! Bir türlü bırakamadın şu zıkkımı.
Kadın rahatsızdı, kocasının değişmesini istiyordu bu amaçla da onu eleştiriyor yargılıyor hatta haşlıyordu.
Başkalarının değişmeleri için yaptığımız her müdahale aslında kendi rahatsızlığımızdan kaynaklanıyordur. Eğer kendi rahatsızlıklarımızın ve beklentilerimizin farkına varırsak başkalarına daha az müdahale ederiz.
Hem kendimizle içi iletişimimizin iyi olması hem de başkalarıyla olan iletişimimizde onları değiştirmeye çalışma hatasına düşmemek için HOŞ GÖRECEKSİNİZ. Aslen hoşgörü çok zordur. Yüksek bir karakter ister. Hoş görecek insanın öncelikle kendisiyle ve dünyayla barışık olması gerekir. Sevecektir ayrım gözetmeden. Ve doygun olacaktır. Engin Noyan derki :
İki kediniz olsa; biri eski kediniz o artık yaşlanmıştır. Diğeri ise küçük, beyaz, yavru bir kedi o ise çok sevimlidir. Yavru kedinizin içmesi için önüne bir çanak süt koysanız ve odadan çıksanız. Geri döndüğünüzde süt çanağının devrilmiş, büyük kedinin ise süt çanağının yanında yalandığını görseniz. Hoşgörü o anda büyük kediye karşı kalbinizden hiçbir öfke ve kötülüğün geçmemesidir.
Bir hikayedir anlatırlar.
Kumsaldaki banka oturmuş kısık gözlerle denizin enginliğine bakıyordu. Dalgalar köpük köpük kıyıya vuruyor, sessizliği deliyordu. Kulağında, meltem rüzgarının uğultusu vardı. Güneş batmak üzere ama, hala sıcaktı. Rüzgarın üşütücü soğuğunu kırıyordu. Adam, sıkıntıdan ve yalnızlıktan ayakkabısı ile kumda çemberler çiziyor, sonra bunları düzlüyordu. Güneş, serinlemek için denize doğru süzülürken, incecik bir ses geldi kulağına. Önce rüzgarın sesi sandı, önemsemedi, ancak dikkatle dinleyince bir şarkı olduğunu anladı. Oturduğu yerden doğrulup o yöne doğru yürüdü ayaklarını kumda sürüklerken. Ses tepenin arkasından geliyordu. Sesin, küçük bir kız çocuğuna ait olduğu, yarım sözcüklerden, söylenemeyen harflerden ve tonundan belliydi. Çekindi "Belki anne ve babası vardır yanında" diye. Sonra "Çocuk yalnız değilse, durmadan yürümeye devam ederim, rahatsız etmem onları" dedi. Tepeyi döndüğünde üç yaşlarında, siyah saçları rüzgarla dağılmış, küçücük bir kız çocuğu ile karşılaştı.
Sevimli yavrucak kovasına doldurduğu kumlardan tepeler yapmaya çalışmakta, mutluluk içinde bir şarkı tutturmuş, kendi kendine oynamaktaydı. Adam gülümsedi. "Aynı benim gibi yalnız, ama yalnızlığın da tadını çıkarabiliyor" diye düşündü. Çocuk kendine doğru birinin geldiğini görünce başını kaldırdı, o yöne baktı. Yaşlı adamı görünce gülümsedi ve oyununa devam etti. Adam biraz daha yaklaştığında, başını tekrar adamdan yana çevirdi, gözlerinin önüne düşen saçlarını elinin tersi ile kaldırıp
- Sen de oynar mısın ?
diye sordu kısık gözlerle adama bakarak. Adam sevinçle kızın yanına çömeldi. Beraberce kovaya kum doldurup tepecikler yaptılar. Adam, kovayı daha çabuk doldurmak için arada avuçlarını kullandı. Kovayı ters çevirdiklerinde kız küçük avuçları ile kovanın tabanına bir iki kez vuruyor,
- Çıkaralım şimdi kovayı.
diyordu. Beraberce kovayı yavaşça yukarı doğru kaldırırken, kum tepeciğinin bozulmamasına özen gösterdiler. Adam, hiç konuşmuyordu. Küçük kız hep anlatıyor, oyunu yönlendiriyordu. Adam, kız ne derse ses çıkartmadan uyguluyordu. Adam, bir ara üşüdüğünü fark edip küçük kıza baktı. "O da üşüyordur herhalde" diyerek ilk kez:
- Hava soğudu, üşürsün belki. Şimdi kalkalım. Yarın yine oynarız.
dedi. Kız gülümseyerek:
- Olur.
dedi. Beraberce ayağa kalktılar.
Adam, önce kızın üstüne yapışmış kumları silkeledi. Sonra kendi üzerindeki kumlardan kurtulmaya çalıştı. Kızın kovasını ve küreğini aldı yerden. Kız, adamın elinden tuttu ve beraberce kumda yalpalayarak yürüdüler. Adam, saatlerdir çömelmiş olduğundan yürümekte güçlük çekiyordu. Ayakları uyuşmuştu. Küçük kızın ayakkabıları kum dolu olduğu için yürürken zorlanıyordu. Kumsaldan beton kaldırıma çıkınca adam eğilip kızın ayakkabılarını çıkarttı. Kumları döküp, ayaklarındaki kumu eliyle temizledikten sonra ayakkabıları yine giydirdi. Sonra, el ele tutuşup evlerin bulunduğu sokağa doğru yürüdüler. Artık yaşlı adamın da bir arkadaşı vardı. O günden sonra yaşlı adamla küçük kız her gün o kumsalda buluştular.
Yaşlı adam küçük kızın oyununa katılarak onunla bir şeyleri PAYLAŞMIŞTI. Arkadaşlık çoğu zaman paylaşımla başlar ve ancak paylaşımın varlığıyla devam eder. Bazen bir poçanızı bölersiniz beraberce yersiniz bazen popüler bir şarkıyı söylerken ona eşlik edersiniz.
Bir egzersiz:
Arkanıza yaslanın ve sizin için rahat bir pozisyon bulmaya çalışın. Şimdi çiğerlerinizdeki kirli havayı çiğerlerinizi zorlamadan boşaltın. Burnunuzdan derin derin nefes alın, ağzınızdan yavaşça verin. Şimdi yumruklarınızı iyice sıkın, sıkın... ve bırakın bir daha yumruklarınızı sıkın, sıkın daha daha sıkın... ve bırakın gerginlikle gevşeklik arasındaki farka dikkat edin. Şimdi kolunuzu dirseğinizden bükerek iyice kasın, kasın... ve bırakın, gevşekliği hissedin. Bir daha kolunuzu dirseğinizden bükerek iyice kasın, kasın daha fazla kasın...ve bırakın gerginlik ile gevşeklik arasındaki farka dikkat edin.........................
Şimdi sayacağım şeyler içinden birini seçin ve artık o siz olun.
Bir damlacık su olun
Bir nefeslik hava olun
Bir lokma ekmek olun
Bir noktacık ışık olun
Bunlardan birisini seçin ve artık o siz olun. Kendinizi bir damla su gibi hissetmeye çalışın neredesiniz, ne yapıyorsunuz, nasıl bir şeysiniz, hepsini hayal etmeye çalışın
Şimdi kendinizi size çok ihtiyacı olan birisine ulaştırın. Bir damla su iseniz ona çok ihtiyacı olan susuzluktan dili damağı kurumuş birine ulaştırın onun ağzından girin.......
Ve orada yarattığınız etkiyi hayal edin.
Oraya vardığınızda çoğalın, çoğalın o insanın tüm vücudunu kaplayın. Daha sonra çoğalın, çoğalın tüm dünyaya yayılın, çoğalın, çoğalın ve evreni oluşturun.

İşte paylaşmakta böyle bir şeydir. Paylaştıkça çoğalırız. Unutmayın vermeye hiç gücünüzün ve tahammülünüzün olmadığı zaman bile mutlaka insanlara verecek biraz sevginiz vardır.

Murat Taşdelen & Umut Yalınız

Okunma Sayısı: 0  / Yorum Sayısı: 0
Bu yazıya daha önce yorum yapılmamış ?
Yorum
Üye olmak için tıklayınız...