Bu dünya bize atalarımızdan miras kalmadı. Biz onu çocuklarımızdan ödünç aldık.
Ara

Öğrenme Doğası ve Çok Yönlü Gelişim / Psikolojik Sorunlar

Öğrenme Doğası ve Çok Yönlü Gelişim

Bireyin doğum öncesinden başlayan doğum süreci ile ortaya çıkan ve doğum sonrası devam eden yaşam serüveni bu üç aşamada pek çok etken tarafından yönlendirilmektedir.
Bireyin gelişimini doğum öncesinde kalıtımsal ve çevresel faktörler etkilemektedir. Özellikle annenin sağlık durumu, bazı bağımlılıkları, beslenme alışkanlıkları, ekonomik, kültürel ve sosyal durumu doğum öncesinde çocuğun gelişiminde olumlu ya da olumsuz sonuçlar doğurabilmektedir. Hatta bazen bu etkenler yaşam serüvenini daha başlamadan ya da başladıktan kısa bir süre sonra noktalayabilmektedir.
Günümüzde doğum süreci tıpta gelinen ileri bilgi ve teknoloji noktasında eskiye nazaran daha az riskli bir süreç olmakla birlikte bazen bireyin yaşamında hemen ya da daha sonra ortaya çıkabilecek sorunlar yaratabilmektedir.
Doğum sonrasında bireyin gelişimini çok yönlü bir süreç olarak adlandırabiliriz. Bu serecin bedensel, zihinsel, duygusal ve sosyal boyutları vardır. Bu boyutlar ya da gelişim alanları birbirleriyle iç içedir. Bireyin gelişiminde belli bir sıra ve yön vardır. Gelişim süreklidir ve gelişimde bireysel farklılıklar söz konusudur. Aynı yaşta olan, benzer çevrede yetişen iki çocuğun gelişim hızı ve biçimi birbirinin aynı değildir. Gelişimde kritik dönemler vardır. Bazı bilgi ve beceriler kendileriyle ilgili bu kritik dönemlerde kazanılmazsa daha sonra kazanılsalar bile istenilen düzeye ulaşılması bazen mümkün olamamaktadır.
Bireyin bedensel, zihinsel, duygusal ve sosyal gelişimini doğum sonrasında başta aile olmak üzere çevre, yine başta okul olmak üzere sosyal kurumlar ve kitle iletişim araçları etkilemektedir. Bu etkenler içinde yalnızca okullar bireyin çok yönlü gelişiminden doğrudan sorumlu olan ve bireylere eğitim-öğretim hizmeti sunma görevini üstlenen sosyal kurumlardır. Bu nedenle bireyin çok yönlü gelişiminde okulun rolünü ele alıp irdelemek önem taşımaktadır.
19. ve hatta 20. yüzyılda okuldan beklenenlerle 21. yüzyılda okuldan beklenenler aynı değildir. Aslında 20. yüzyılın son on yılında eğitimde bir değişim başlamıştır. Bu değişim öğrenci niteliklerini değiştirmenin yanı sıra öğretme-öğrenme sürecini, öğretmenlerin görev ve sorumluluklarını da değiştirmiştir. Yeni yüzyılda başkalarının düşünceleriyle hareket eden, belli içerikleri ezberleyen, yeni durumlar karşısında çaresiz ve suskun kalan bireyler değil, başkalarının düşüncelerinden yararlanarak kendi kendine karar verebilen, yargılamalarında etki altında kalmadan olaylara geniş bir perspektiften bakmayı alışkanlık haline getirebilen, yeni durumlara uyum yeteneği yüksek olan bireyler ön plâna çıkacaktır.
21. yüzyılda bireyin yalnızca belli düşünsel becerilere sahip olması, diğer bir deyişle yalnızca zeki olması değerini yitirmiştir. Zeki insan kavramı yerini çok yönlü insan kavramına bırakmıştır.
Zeki insan kimdir? Zekâ nedir? Nasıl tanımlanır? Bazı eğitimciler zekâyı ?testlerin ölçtüğü nitelik? olarak tanımlarken bazıları da ?insanın öğrenme gücü? olarak tanımlamaktadır. Gardner (1983) insan zekâsının objektif bir şekilde ölçülebileceği tezini savunan geleneksel anlayışı eleştirerek insan zekâsının tek bir faktörle açıklanmayacak kadar çok yeteneği içerdiğini öne sürmektedir. Ona göre eğer bir insan kendi ya da diğer bir toplumda değer bulan bir ürün meydana getirebiliyor, günlük ya da meslekî yaşamında karşılaştığı bir soruna etkili çözümler üretebiliyorsa bu insan zeki olarak adlandırılabilir. Kuramı bazı eleştiriler almış olsa da Gardner ?çoklu zekâ kuramı ile zekâ konusuna farklı bir görüş açısı getirmiş ve bireyin çok yönlü gelişimini tartışmaya açmıştır.
Armstrong (1994) çoklu zekâ kurmanın dayandığı temel fikirleri şöyle özetlemektedir:
? Her insan, çeşitli zekâ alanlarının tümüne sahiptir. Ancak her insanda var olan bu alanlar değişik düzeylerde olabilmektedir.
? Her insan, çeşitli zekâ alanlarından her birini yeterli düzeyde geliştirebilir.
? Çeşitli zekâ alanları, genellikle bir arada ve karmaşık bir yapıda çalışırlar.
? Bir insanın herhangi bir alanda zeki olmasının tek değil bir çok yolu vardır.
Öğretmenler öğrencilerinin bireysel özelliklerini iyi analiz edebilir, öğretme-öğrenme süreçlerini bu özellikleri dikkate alarak plânlar ve zengin seçenekler sunabilirlerse öğrencilerini çok yönlü olarak yetiştirebilirler.
Armstrong (1998) ?Aslında sınıftaki her öğrenci bir dahidir? diyor. Ona göre dahilerin; merak, oyun ruhu, hâyâl gücü, yaratıcılık, şüphecilik, bilgelik, mucitlik, zindelik, duyarlılık, esneklik, mizahilik, neşelilik gibi bazı özellikleri vardır. Eğer öğretmenler öğrencilerin dahiliklerini ortaya çıkarmak istiyorlarsa sınıf içinde ve dışında onların bu niteliklerini geliştirecek etkinlikler düzenlemeye özen göstermelidirler.
Öğrenmeye renk katan şey, öğrenme sonucu insanda uyandırdığı şevk, neşe, huzur ya da bir şeyi başarmış olmanın verdiği mutluluktur. 20. yüzyılda öğrencilere öğrenmelerine uygun ortam ve olanaklar sunmak yerine neleri öğrenmeleri gerektiğini söylemek, onlara öğretmek ya da öğretmeye çalışmak eğitimcilerin en büyük açmazı olmuştur. Pek çok okulun öğretmenler odasında öğretmenlerin;
-Bu konuyu kaçtır anlatıyorum hâlâ anlamadılar.
-Yeni öğrettiğim konuyu soruyorum yine de yanıtlayamıyorlar.
-Benzer kaç problem çözdüm hâlâ nasıl çözüleceğini soruyorlar.
.......... şeklindeki iyi niyetli çırpınışları bu açmazın en güzel örnekleridir.
Aslında öğrencilerin ileride hatırlayacakları tek şey, büyük bir olasılıkla, öğretmenlerinin kafalarına yükledikleri bilgiler değil, onlara düşünmeyi, eleştirmeyi, problem çözmeyi, öğrenmeyi öğretip öğretmedikleri olacaktır.
W. Churcil şöyle diyor; ?Ben öğretilmekten hoşlanmam, birinin bana bir şeyler öğretmesini değil kendim öğrenmeyi isterim.?
21. yüzyılda bireyin çok yönlü gelişiminde ?öğrenmeyi öğrenmek? kilit kavram olmaya devam edecektir.
Çağdaş eğitim anlayışının bir ilkesi olan ?eğitimde fırsat ve imkân eşitliği sağlama? yeni yüzyılda yoksullara eğitim olanağı sunmanın ötesinde bir anlam kazanacaktır. Bu ilke, bireylere ilgilerini, yeteneklerini ve zekâlarını optimum düzeyde geliştirme fırsatının verilmesi olarak algılanacaktır. Dolayısıyla denilebilir ki, günümüz okulları bireylerin sahip oldukları ilgileri, yetenekleri ve potansiyelleri ortaya çıkarabileceği ve onları geliştirebildiği ölçüde hem bireyin çok yönlü gelişimine hizmet etmiş hem de eğitimde fırsat ve imkan eşitliğini sağlamış olacaklardır.
Acaba bugüne kadar okullarımızda, neden istediğimiz ölçüde, çok yönlü bireyler yetiştiremedik? Bunun okul dışında yer alan faktörlerden kaynaklanan nedenleri de var okuldan kaynaklanan nedenleri de... Bu noktada bireyi çok yönlü yetiştirmede okuldan kaynaklanan en temel sorunlara değinmekle yetinelim. Bunlar;
? Okullarda uygulanan değerlendirme süreçlerinin ve testlerin yapısı,
? Öğrencilerin belli yeteneklere göre etiketlenmesi ya da seviyelendirilmesi,
? Öğretmenlerin ders kitaplarına olan aşırı bağımlığı,
? Öğretim etkinliklerinin monotonluğudur.
Hepimiz biliyoruz ki bir okulun etkililiği o okuldaki öğretmenlerin niteliği ile sınırlıdır. Çok yönlü bireyleri ancak çok yönlü öğretmenler yetiştirebilir.
Her öğrencinin sahip olduğu niteliklerin gizlenmiş ışığını yeniden alevlendirmek ya da körüklemek isteyen öğretmenlerin, o alevi önce kendi içlerinde kıvılcımlandırmaları gerekmektedir.
Öğrencilerin çok yönlü gelişmeleri ve yaratıcı olabilmeleri için onlara farklı düzeylerde öğrenme yaşantıları sunmak, onların duygusal gereksinimlerini karşılayabilecek dostça ve sevecen bir sınıf atmosferi oluşturmak, onlar hakkında olumlu ve yüksek beklentilere sahip bulunmak önem taşımaktadır. Bunun için alanında iyi yetişmiş, öğretmenlik bilgi ve becerileriyle donanmış, olumlu kişilik özellikleri olan öğretmenlere 21. yüzyılda daha fazla gereksinim vardır.
20. yüzyılın son yıllarında yaşanmış şu iki örneğe göz atalım:
? İlköğretim 5. sınıfta bir kız öğrenci, resim dersinde çok güzel resimler yapmaktadır. Yaptığı resimler genellikle doğayla ilişkili olmakta ve bu resimlerde atlar yer almaktadır. Ancak öğrenci öğretmenin tüm açıklama ve zorlamalarına karşın atları yeşil çizmekten vazgeçmemektedir. Öğretmen bu öğrenciyi resim yapmaya karşı ilgili ve yetenekli ancak renkleri algılamada ciddi sorunları olan bir çocuk şeklinde tanımlamaktadır. Sınıfa gelen bir yabancı öğretmen olarak ?Bu resimdeki atlar niçin yeşil?? diye sorduğumda çocuk hemen yanıtladı: ?Çünkü onlar benim atlarım.? ?Peki başkalarının atları ne renk?? ?Kahverengi, açık kahverengi, beyaz, siyah bir de karışık renkli.? ?Senin atların da kahverengi olmasın?? ?Hayır onlar yeşil.? ?Neden?? ?Çünkü onlar ormanlarda yaşıyorlar, doğayı çok seviyorlar. Onların renkleri yeşil, çünkü onlar özgür atlar.?
? İlköğretim 8. sınıfta Türkçe öğretmeni öğrencilere üç kitap adı verir, bunlardan birini seçip okuyarak özetlemelerini ister. Bir öğrenci ödevi hazırlarken bu üç kitabı da önceden okuduğunu fark eder ve başka bir kitabı okuyup özetler. Ödevinin giriş kısmına şöyle bir açıklama yazar.
?Sayın öğretmenim, ödev olarak okumamızı istediğiniz üç kitabı da ben zaten okumuştum. Onlardan birini özetleyivermek benim için çok kolaydı. Ama ben bunu yapmak istemedim. Aynı dönemde başka hangi yazarların olduğunu araştırdım. O yazarlardan birini seçtim ve onun bir kitabını okuyup, o kitabı özetledim. Umarım bunun için bana kızmaz ve ödevimi beğenirsiniz.?
Öğretmen ertesi gün çocuğun velisini çağırır ve şunları söyler:
?Çocuğunuz dersime karşı çok ilgili ancak kurallara uymama, kendi bildiği gibi hareket etme gibi büyük bir sorunu var!?
Yaşanmış bu iki örneğin yorumunu ?Bu öğrenciler mi yoksa onların öğretmenleri mi çok yönlü gelişmiş?? sorusu ile sizlere bırakıyorum.
Bir düşünür şöyle diyor:
?Herkesin seni değiştirmeye ve şekillendirmeye çalıştığı bu dünyada kendin olarak kalmak ve kendini kendin olarak her yönüyle geliştirmek hiç vazgeçilmemesi gereken en büyük savaştır.?

Okunma Sayısı: 0  / Yorum Sayısı: 0
Bu yazıya daha önce yorum yapılmamış ?
Yorum
Üye olmak için tıklayınız...