Mum dibine ışık vermez.
Ara

Hayat Hikayedir / Psikolojik Sorunlar

Hayat Hikayedir

Şevket bey, 50 yaşlarında emekli bir kalp cerrahıydı.Aslında emekli olacak kadar yaşlı değildi ama malülen emekli olmuştu. İşinin stresi nedeniyle çok yemek yiyordu ve bir süre sonra mesleğini icra edemeyecek kadar şişmanlamıştı... Parmakları o kadar şişmanlamıştı ki değil ameliyat yapmak burnunu bile karıştıramıyordu.
Meslek hayatı boyunca bir çok başarılı kalp ameliyatı yapmıştı. Bugüne kadar 28 açık , 19 kapalı, 22 yarı açık yarı kapalı, 35 E tipi kalp ameliyatına girmişti.Doktor olmuştu , ama mutlu olamamıştı. Mutsuzdu.Çünkü tıbbiyedeyken tanıştığı bir hemşireye aşık olmuştu ve evlenip çoluk çocuğa karışmayı düşünüyorlardı. Fakat kahrolası bir kan davası idealist iki gencin hayatını karartmıştı. Ah gözü kör olsundu kan davasının. Bir gün hemşire Ayşe kanamalı bir hasta için çok zor bulunan bir şişe kanı hastaya götürürken kan şişesi yere düşmüş ve şişe şangırt diye kırılmıştı. Şevket bey de kanı yere düşüren hemşireye Ayşe'ye oracıkta amele sümüğü gibi bir tokat çakmıştı. Hemşire Ayşe , ağlamıştı, kırılmıştı, yıkılmıştı. Aralarına giren bu kan davasından sonra hiç görüşmediler doktor Şevket ve Ayşe.
Aradan yıllar geçmişti. Şevket bey yukarıda saydığımız nedenlerden dolayı mesleğini icra edemez olmuştu, ardından da icracılar evini icra eder olmuştu. Parasızlık adeta belini bükmüştü. Baba yadigarı evinden ayrılıp kiralık bir ev buldu. Ev bodrum katındaydı ve eve güneş girmiyordu. Koskoca doktor artık güneş girmeyen bir bodrum katındaydı. Evet ?güneş girmeyen eve doktor girer? sözü ne kadar da doğruydu....
Yaşlı adam yine sabahın erken bir saatinde, çalar saatin sessizliği yırtan sesi ile uyanmıştı.Yarı uyanık yarı uyanık bir vaziyette çalan saati susturmak için elini saate uzattı. Ancak saatler dün akşamdan itibaren ileri alındığı için saat her zamanki yerinde değil biraz daha ilerdeydi. Susturamadı saati. Sinirlendi ve eline geçirdiği bir terliği saate geçirdi. Artık saati sonsuza kadar susturmuştu...
İşte bu ahval ve şerait içinde o sabah güneşin ilk ışıkları kuzey yarımküre ile olan randevusuna tam vaktinde gelmişti.Yeni bir günde yine bir güneş doğuyordu. ?Ulan her gün güneş doğuyor. Bu kadar güneş nereye gidiyor, ne oluyor bu güneşlere?? diye düşündü. Oysa kutuplarda nüfus planlaması nedeniyle güneş altı ayda bir doğuyordu...
Karmakarışık duygular içinde yatağından kalkıp sabah sporuna başladı. Bütün zorluklara rağmen sabah sporunu ihmal etmiyordu.Sabahları spor olarak özellikle , eskrim, bedbulton, traking (!) ve jokking (!) sporunu tercih ediyordu... Sabah sporundan kahvaltısını yapmadan kendini varoşların puslu sokaklarına attı.. Amaçsızca yürürken her Allah'ın günü baktığı sokak lambalarına bir kez daha baktı ve ? kötü yola düşen kadınlara sokak kadını diyorlar tamam da lambaların ne günahı vardı onlara neden sokak lambası diyorlar ? diye düşündü kendi kendine... Kendine göre haksızda sayılmazdı. ?Keşke, keşke çocuk olsaydım? diye derin bir iç çekti... Çocukluğu çok zor geçmişti. Babası, annesi ayrıydı; zaten aynı olması imkansızdı.Çünkü bir insanın hem baba hem de anne olması için babaanne olması gerekiyordu...
Birden aklına erkek kardeşi geldi.Adı Selim'di. Selim kendi halinde halim selim biriydi. İki kardeş talihsizlik konusunda adeta yarışır gibiydi... İçlerinde en talihsiz olanı Selim'di. Çünkü Selim tam üç yaşında doğmuştu. O yıllarda başörtülüleri hastaneye almadıkları için annesi onu üç yıl karnında taşımıştı.Haliyle bu durum annesinin içine oturmuştu...
Talihsiz Selim'in şansızlığı bununla da kalmamıştı. Miladi beş yaşındayken SSK hastanesinde doktor hatası yüzünden çiçek aşısı yerine erik aşılamışlardı Selim'e. Hem de can eriği aşılamışlardı.Şevket bey önceleri bunun sorun olacağını düşünmüyordu.Ancak Selim on yaşına gelip erik vermeye başlayınca işler değişmişti. Selim'in bakımı iyi yapılır gübresi de verilirse ürün rekoltesi yılda 15 ila 20 tona kadar çıkabiliyordu. Ama parasızlık yüzünde gübre alamadıkları için erikten de olmuşlardı... Kardeşinin düştüğü duruma çok üzülen Şevket Bey işte o günden sonra doktor olamaya karar vermişti.
ODTÜ Üniversitesinin Fizik Mühendisliği bölümünü bitirdiği halde eğitim sisteminin kurbanı olan ve yıllarca işsiz güçsüz gezen Selim sonunda iş güç sahibi olmuştu ancak işini güç bulmuştu... Bütün iş gücü eğik düzlemdeki makaraların sürtünmeye karşı yaptığı işin gücünü belirlemekti... Evet garip bir işti... Şevket Bey ile kardeşi Selim görüşmeyeli yıllar olmuştu ve kardeşini merak ediyordu... Kimbilir şimdi kiminle, nerede, ne yapıyordu, haftanın şık ve rüküşleri kimlerdi? Abi yüreği işte; kardeşi Selim büyümüş, aklı selim olmuştu ama yine de aklı Selim'de kalmıştı.
Geçmişe yaptığı kısa yolculuk onu nostaljinin foseptik anaforlarında derin bir fenomene sokmuştu... Hava soğuktu ve yağmur çiseliyordu... Çok düşünceliydi düşüncelerine gem vuramıyordu... Dalgın dalgın yürürken bir ara kafasını kaldırdı... Kafasını kaldırdığı an gördüğü şey karşısında gözlerine inanamadı. ?hayır olamaz, Serap görüyorum herhalde ? dedi. Ama hayır gördüğü Serap değil, Ayşe idi. Tıbbiyedeyken kan davası yüzünden tokatladığı hemşire Ayşe... Aradan yıllar geçmiş olsa da onu tanımakta zorlanmadı. Donup kalan Şevket Bey hemşire Ayşe'ye yaşlı gözlerle baktı.
Evet Şevket Bey'in gözleri yaşlıydı. 50 yaşındaki Şevket Bey'in gözleri tam 105 yaşındaydı. 20 yaşındayken gözlerin kaybetmiş ve 85 yaşında olan annesinin gözlerini göz nakliyle kendisine nakletmişlerdi.Artık annesini gözüyle bakıyordu hayata ve kelimenin tam anlamıyla anasının gözü olmuştu artık.
Hiç ummadıkları bir anda, yüz yüze gelen iki eski dost , kısa bir süre özlemle bakıştıktan sonra hemşire, Ayşe gözden kayboldu. Şevket Bey hızla uzaklaşıp giden Ayşe'nin arkasından uzun uzun baktı. Baktı, baktı, baktı... Baktı olacak gibi değil bakmayı bıraktı.Ve bakmadı, bakmadı, bakmadı...
Yıllar önce kaybettiği hemşire Ayşe'sini bulduğu anda kaybeden Şevket Bey şaşkındı.?Yoksa gördüğüm rüyamıydı? diye düşünceler içinde şuursuzca yürümeye başladı. O , bunları düşünürken bir kaç blok ötede freni patlayan bir kamyon büyük bir gürültüyle otobüs durağında bekleyen vatandaşların içine daldı. Az sonra içlerinde bir kadın acılar içinde kıvranmaya başladı. Allah'tan kamyon tek bir kişiye çarpmıştı. Herkes panik içindeydi. Kadınların ciyak ciyak ciyaklamaları ortalığı inletiyordu. Ambulans geç gelir ve kadın ölür diye ambulansa haber verilmemişti. Çünkü bu ülkede ambulansa haber verilince yaralılar kesin ölüyordu... Ve n'olur n'olmaz diye ambulansa haber verilmemişti.
Ortalık ana baba gününe dönmüştü.Orta yaşlı bir kadın ?yarasına yoğurt sürün, yoğurt iyi gelir ? dedi. Bir başkasıysa ?manyak mısınız, yoğurt olmaz sarımsaklı yoğurt sürün ?diye karşı çıktı. Her kafadan bir ses çıkıyordu. ?Ulan koyun gibi ne bakıyorsunuz. Kadın iç kanama geçiriyor ? diye bağırdı kalabalıktan bir ses.
Evet zavallı kadı belli ki iç kanama geçiriyordu.Çok geçmeden olay mahalline gelen Şevket Bey, her zaman yanında taşıdığı sargı bezini çıkardı ve iç kanamayı durdursun diye kadının boğazından aşağıya itti. Fakat bez kadının boğazına takılmıştı. ?Aman Allah'ım ben ne yaptım ?diye haykırdı.?Koşun koşun kadın boğuluyor , can simidi getirin ?diye feryat etti. Evet kafayı yemişti Şevket Bey. Kadın denizde değil, boğazındaki sargı bezinden dolayı boğuluyordu, can simidi ne işe yarayacaktı ki?
Saçmalıyordu... Kadının yüzü tanınmayacak şekilde yara bere içindeydi. Daha sonra toparlanıp yerde yatan kadını çevirip sırt üstü yatırdı. İşte o anda hiç beklenmedik bir şey oldu ... ?Aman Allah'ım? diye feryadı bastı yerde kanlar içinde yatan hemşire Ayşe' den başkası değildi. Hemen kadının nabzını tuttu. Nabzı atıyordu. ?Ameliyat lazım ? dedi.? Hem de açık kalp ameliyatı?. Hava açıktı ve açık kalp ameliyatı için hava da zemin de müsaitti. Ama yıllardır ameliyat yapmıyordu...
Kanlar içinde hemşire Ayşe şaşkın bakışlar arasında gözlerini açıp kısık, titrek ve acıklı bir sesle ?Şevket, Şevket ? dedi ve ekledi ?Şuradaki kameraya el salla çünkü bu bir kamera şakası? dedi...
Evet hemşire Ayşe, hemşireliği bırakıp kamera şakacısı olmuştu...
Sakın kamera şakalarına şakalanmayın çünkü insan hayatı şakaya gelmez...

Okunma Sayısı: 0  / Yorum Sayısı: 0
Bu yazıya daha önce yorum yapılmamış ?
Yorum
Üye olmak için tıklayınız...