Anne ve babalar olarak çocuklarımızı pek çok tehlikeden korumaya çalışıyoruz. Evde uzunca yıllar yalnız bırakmıyor, bir yere giderken her türlü güvenlik önlemini alıyoruz. Okul seçimimizden evimizin yerine kadar pek çok kararı alırken değerli varklıklarımızın zarar görmeyeceğine inandığımız tercihlerde bulunuyoruz. Ya gerçek tehlike dışarıda değil; tam da evimizin göbeğindeyse?
İnternet, televizyon, bilgisayar oyunları, sosyal paylaşım siteleri, cep telefonu, ipad vb. teknolojik olasılıklar çocuklarımızdan sağlıklarını ve geleceğini çalıyorlar. Ve öylesine sinsi bir süreçle evimizin içine giriyorlar ki, bu gizli düşmanı bizler, çağımızın fırsatı olarak görebiliyoruz.
Peki ne oluyor da yanılabiliyoruz?
Masum Görünür: Hayatın keyfini çıkarmanın yaşı yoktur ne de olsa(!) Her yaşa hatta aya göre seçenek bulmak artık mümkün. 7/24 çizgi filmler, internetten rahatlıkla ulaşılabilen oyun alternatifleri, izlemeye yetişemediğimiz filmler, diziler ve daha nicesi… Hakedilmiş, masum keyifler… En azından işin görünen bölümü bu. Ve insan keyfinden vazgeçmeyi hiç istemez… Daha hayatın ilk yıllarında edinilen sanal bağımlılık ilerleyen yıllarda sorunları beraberinde getirir. Geç konuşma, erken adet görme, öfke nöbetleri, hafıza sorunları, hiperaktivite, obezite, tatmin olamama, asosyallik bu etkilerden sadece bazılarıdır.
Normalleşmiştir: Teknolojik alternatiflere ulaşım kolaydır. Düşük ekonomik seviyedeki ailelerin çocukları dahi telefon, internet, televizyon gibi seçeneklere rahatlıkla ulaşabilmektedir. Pek çok kişi tarafından yapılan bir yanlış olduğu için de normalleşmiştir. Yani bugün ailelerin birarada oldukları vaktin çoğunu televizyon izleyerek geçiriyor olması normaldir ama bir evde televizyonun açılmaması anormaldir. Deneyimsel öğreti der ki; normal ve gerçek farklı şeylerdir. Gerçek tektir değişmez, oysa normal toplumsal uygulamalara göre dönemsel olarak değişebilir. Bir yanlışı pek çok kişi yaptığında bu doğruymuş gibi gelir. Bu araçların zararı gerçektir ama normalleşmiş olduğu için başa çıkılması zordur.
Azıcıktan Ne Olur Ki?: Deneyimsel Öğreti der ki; bir şeyin çoğu zararlıysa azı da zararlıdır. Zararlı süreçler az ile başlar ve sonra kısa sürede miktarın arttırılması ile sonuçlanır. Bebekken sadece yemek yedirmek için televizyon izletiyor olabilirsiniz. Bu bir süre sonra televizyonsuz yemek yenmemesine sebep olur… Sonra… yemek yenmediği zamanları doldurur çizgi filmler, filmler…Derken ailece keyifli bir vakti paylaşmak için gidilen yemekte çocuğumuza vermek zorunda kalınan telefon ya da film oynatıcıdan izlenenlerle sonuçlanır. Aynı süreç internet ve bilgisayar oyunlarında da geçerlidir. Önce günde 1 saat, sonra 2, sonra 3… Derken telefon, bilgisayar ve/veya ipad’e yapışmış çocuklar, gençler…
Anne- babalara Nefes Aldırır: Çocuklarımızı oyalayan bu araçlar anne babalar için de nefes alma fırsatıdır. Hiçbir şey çocuklarımızı bu kadar çok oyalayamazken ne hikmetse reklamların önünde kitlenirler. Müzik kliplerinde adeta hipnoz olmuşçasına ekrana takılırlar… İlerleyen zamanlarda oyunlar, internet, chat vb. olasılıklar çocuğumuzun sesini keser… Gerçekten… Oh be… Sesi soluğu çıkmıyor! Artık gelen tek ses klavyeden gelen tuş sesleridir. Siz konuşturmaya çabalasanız bile.
Zararı Hemen Ortaya Çıkmaz: Telefon frekanslarının beyinde yarattığı tahribat, hafızamızın hızla dolması ve yaşanan unutkanlık problemi, o kadar çok veriyle karışlaşmış olmanın getirdiği konsantrasyon sorunları, maruz kalınan elektromanyetik sebebiyle oluşan gerginlik… Bu sonuçlar hemen kendisini göstermez. Zaman içerisinde etkileri çıkar. Ve öylesine yanılır ki insan… Göremediğini yok sayar. Araya zaman girmesi ve aynı sorunları yaşayan kişilerin artmış olması nedeniyle sebep-sonuç ilişkisi kuramaz. Son dönemde yaşadığı durumları sebep olarak görür. Esas problemin farkına varamadığı için de davranış değişikliği gerçekleştiremez.
Bağımlılığı Zorunluluk Zannettirir: Sosyal medya olmasa kendimizi duyuramayız… İlişkilerimi geliştirmemim yolu paylaşım sitelerinde… Çocuğum teknolojiden uzak büyürse öğrenmesi yavaşlar… Ben kullandırtmasam bile çevresinde herkes kullanıyor, ya kendisini mahrum hissederse… Bugünün dünyasında teknolojiyi tamamen hayatımızdan çıkarabilmek mümkün olmayabilir. Diğer yandan zorunluluk zannettiklerimizden bazıları belki de bizim ya da çocuğumuzun bağımlılığı olabilir.
Eski Nesili De Tuzağa Düşürdüler: Yaşları 50nin üstünde olan neslin bir bölümü de teknoloji tuzağına düştü. Seçeneğin olmadığı dönemleri bugünle kıyaslayan büyükler, torunlarına sundukları ile kendi mahrumiyetlerini giderebiliyorlar. Telefon, televizyon ve internetten çocuklarını uzak tutmaya çalışan bazı anne- babalara, “Siz de izlediniz ne oldu?”, “Çocuğa yazık, eğleniyor işte” vb. gerekçelerle koyulan sınırları ya da yasakları delebiliyorlar. Oysa ki o dönemlerdeki seçeneklerin az olması yani imkan kısıtlılığı, o dönem yetişmiş olanların en büyük zenginliği olabilir.
Bu yazıyı okurken dahi hissettiğimiz o vazgeçilemezlik duygusu bağımlılıklarımızın bir göstergesi. Çocuklarımıza sağlıklı ve faydalı bir gelecek sunabilmek için de “yok say” seçeneği yerine teknolojik ürün ve hizmetleri en aza indirebileceğimiz önemleri almamız gerekiyor.
Haber: Deneyimsel Tasarım Öğretisi