Bu dünya bize atalarımızdan miras kalmadı. Biz onu çocuklarımızdan ödünç aldık.
Ara

İnsanoğlu! Okunmamış 1 Mesajın Var!

İnsanoğlu! Okunmamış 1 Mesajın Var!

Beş yaşındaydım ve rahmetli babaannem yanımda pirinç ayıklıyordu. Bir tane pirinç yere düştü. Babaannem eğildi, aramaya başladı. Sağa bakıyor, sola bakıyor, bulmaya
çalışıyordu. Çocukluk iste, ~?Aman babaanne, bir pirinç tanesi için bu kadar çaba harcamaya, yorulmaya değer mi??? Rahmetli babaannem ilk defa sertleşti bana karşı, öfkeyle doğruldu. ??Sen oturduğun yerden ahkâm kesiyorsun, ?? dedi.
??Hiç pirinç üretilirken gördün mü? İnsanlar ne kadar zorluk çekiyorlar.
Bir pirinç tanesinde kaç insanın göz nuru, alın teri, emeği, çilesi var biliyor musun??? dedi.
Utancımdan kıpkırmızı olmuştum.
Aradan yıllar geçti. Hukuk Fakültesinde öğrenciydim. Alain~in proposlarini okuyorum. Birden irkildim ve babaannemi hatırladım. Alain, ??bir insan yerde bir iğne görüp de eğilip almazsa, bütün uygarlığa karşı ihanet etmiş olur?? diyordu. İlave ediyordu, ??Bir iğnenin üretiminde binlerce insanin alın teri, göz nuru, el emeği vardır?? diyordu.
Birkaç yıl sonra Stockholm~e gitmiştim. Gece bir otele indim. Sabahleyin, tıraş olmak için lavaboya gittiğimde, aynanın yanında ilginç bir not gördüm. ??Lütfen, tıraştan sonra jiletinizi çöpe atmayın.?? diyordu. ??Yanda bir kutu var, oraya bırakın. Bir tek jiletle dahi olsa, İsveç çelik sanayisine yardımcı olun.?? Yazıyordu.
Doğrusu hayretler içinde kaldım. Çocukluğumdan beri çelik eşya denince akla İsveç çeliği gelir. Birçok eşya üzerinde ??İsveç çeliğinden yapılmıştır.?? diye yazardı. İste o ülke, kullanılmış bir tek ufacık jiletin bile çöpe gitmesini istemiyor, ona sahip çıkıyor ve gelen turistlere rica yollu uyarıda bulunuyordu.
İsviçre~de zaman zaman, belli periyotlarda, radyolar, televizyonlar, bir haberi duyururlar.
??Şu tarihte, şu saatte, adamlarımız gelecek. Siz lütfen hazırlığınızı yapın.??
Okumadığınız, ilgilenmediğiniz, kullanmadığınız ne kadar kitap, dergi, gazete varsa, kâğıt, ambalaj,kutu varsa, bir ilaç prospektüsü dahi olsa, kapının önüne koyun.
İsviçre~nin kalkınmasına yardımcı olun. Fazla ağaç ziyanına engel olun.??
Japonlar son derece sade, basit, yalın mütevazı yasayan insanlardır. Vaktiyle Japon ekonomisi bir darboğazdan geçiyor ve iç borçlar, dış borçlar gırtlağı aşıyor. Zamanın Başbakanı Meclisi toplayarak, durumu olanca açıklığı ve tehlikeleri ile anlatır. Ardından ??Şu andan itibaren,Tanrı şahidim olsun ki, Japonların iç ve dış borçları son kuruşuna kadar ödenmeden, pirinçten başka bir şey yemeyeceğim. Su üstümdeki elbiseden başka elbise giymeyeceğim.?? der. Dediklerini yapar, en üstten en alta bir israftan kaçınma kampanyası açılır. Japonya bütün borçlarını öder. Bu durum toplumun bütün kesimlerini kapsar ve şimdinin Japonyası ortaya çıkar.

Günün ilk saatlerinden son saatlerine kadar birçok sözcük, cümle duymaktayız. Bunlar arasında yemek, uyumak, acıkmak arasında kriz sözcüğü olağan bir anlam kazandı. Oysaki insan tohumunun dünyaya düştüğü o ilk dakika anlamını bulmuştu sözcükler. Tabiî ki ?? kriz?? sözcüğü de bunların beraberinde hayat buldu.
Peki bu sözcüğü neler doğurdu ve dolayısıyla neleri doğurdu?
İnsanoğlu dünyaya aç ve ağlayarak geldi. Dünyanın insanoğlunu doyurma görevi de işte burada başladı. Dünya ve tüm atmosfer işte o ilk günden bu güne değin bizi doyurmakla meşgul. Zaman zaman da bu görevden dolayıdır ki yorgun düşmekte. Çoğumuz aslında dünyanın bize yetebileceğini halde neden yorgun düştüğünü bilmektedir.
İnsanoğlu ilk çağlardan itibaren yeni bir şey keşfetmektedir. Bu keşfedilen her yeni şey keşfedildiği an başka bir şeyin ölümünü hazırlamaktadır. Matbaanın icat edilmesiyle, el yazımı kitapların azalması. Televizyonun icat edilmesiyle eskiye nazaran radyonun öneminin azalması. İnternetin yaygınlaşmasıyla mektup göndermenin azalması. Bu yeni icatlar insanın yaşamını daha da kolaylaştırmakla beraber bir öncekini öldürmeye başlamıştır. Öyleki gün geçmiyor yeni bir şey ortaya çıkarılmasın. Bütün bu yenilikler bir yandan da tüketimi artırmaktadır.

Tüketimle birlikte güzel bir yaşam inancı da ister istemez yerleşmiştir beyinlerimize. Çoğumuz doğum günlerinde, özel günlerde hediye almaya bayılırız. Çok geçmedi daha yıl başında, hatta daha da yakın sevgililer gününde hediyelere boğduk birbirimizi. Arkadaşımıza, kuzenimize, sevgilimize ve daha birçok kişiye belki de sahip oldukları eşyanın bir yeni modelini aldık. Hediye paketlerini açarken onların gözlerindeki sevinç ile biz mutlu olduk ve onların da çok mutlu olduğunu gördük. Çevremizdeki insanlara pahalı hediyeler alarak, hep bir yeni modelleri sunarak mutlu ettik ve mutlu olduk.
Öyle değil mi?
Arkadaşlar aslında işin aslı öyle değil.
En başından bu yana çoğumuz madde ile yani somut olan şeylerle mutlu olmayı öğrendik. Daha doğrusu çoğumuz bu yalana kandık. Bunu biz hep böyle bildik ve bilmeye devam etmekteyiz.
Fazla olanın mutlu edeceği gerçeği ile geçirdik günlerimizi. Zaman zaman belki de bize pahalı hediyeler almayan insanları yargıladık. Mutluluğun çok olan maddeden, eşyadan veya paradan bekledik. Bunlar ne kadar çok ise o kadar çok mutlu olacağımızı zannettik belki de. Ancak gerçekte bu böyle değildi. Biz öyle zannettik ve zannettiğimiz gibi yaşadık. Yani harcadıkça mutlu olduğumuzu zannettik. Oysaki bizi mutsuzluğa, fakirliğe ve doyumsuzluğa itiyordu.
Şimdi yaşadığımız maddi sıkıntının bizleri mutsuz edeceğinden korkuyorsak, burada korkmamıza gerek yok. Çünkü bizleri asıl mutsuz eden harcama ve tüketme çılgınlığıdır.
Her geçen gün daha maddeye bağlı yani daha somut yaşadıkça mutluluk azalmaktadır.

Her tüten bacadan mutluluk sözcükleri duyulurken;
Ve bu dar boğazdan geçerken minimum materyal ve maximum mutluluk daimi sloganımız olsun.

Hedefimiz de bu dar boğazdan sağ salim çıkmaksa eğer;
Bir mıh bir nalı kurtarır.
Bir nal bir atı, bir at bir askeri, bir asker bir komutanı, bir komutan bir orduyu, bir ordu ise bir ülkeyi kurtarır.

Dileklerinizin gerçekleşip sizi mutlu etmesi dileğiyle.

Okunma Sayısı: 839  / Yorum Sayısı: 4
 

zinat 13.07.2008 10:52:06 Tarihinde yorumlamış

Aslında bu durum bi çoğumuzda vardır diye düşünüyorumSanki büyümemizle birlikde, her yaşı aldığımızda biraz daha kendimizden uzaklaşıyor ve etraftaki insanların bizi doğru görmesi ya da beğenmesiyle ilgileniyoruz Bu yazı tam zamanında yetişti yardımıma teşekkür ederim
Yöneticiye Bildir

albay77 26.06.2008 09:26:10 Tarihinde yorumlamış

emeğinize sağlık toplumun en büyük problemlerinden birine gönderme yaptınız herşey için teşekkürler
Yöneticiye Bildir

sezerr 26.06.2008 08:05:44 Tarihinde yorumlamış

kendi kendine edinim kazanılmaz ve sadace ben anlayısıylada yasanmaz , bizden daha iyi olanlarla olmalıyız ki onlardan birseyler ogrenelim,onların basarısını örne k alalım ve bizde basarı yolunda sadece kendimize guvenelim ama yal nız olmayalım fikir danısalım
Yöneticiye Bildir

şedangerx 11.06.2008 06:15:24 Tarihinde yorumlamış

bravo sizi tebrik ederm çok güzel bii yazı aynından bnede oluo ara sıra bide bişey diecem sigarayı bırakmak istiorum ama bırakamıom baan yardımcı olum lütfen msn nizi ekledim ama inş kabul edersizin
Yöneticiye Bildir
Yorum
Üye olmak için tıklayınız...

Tüm Yazılar